Vahşetin perde gerisi!..
Babalar, oğullar, kocalar, sevgililer, eski eşler, akrabalar ve diğerleri...
Cinayet.. cinayet.. cinayet...
Vurarak, keserek, boğarak ve şiddetin en acımasızlığını zirveye çıkartarak cinayet!..
Karanlık bir girdap, çemberini genişleterek ve vahşeti, en acımasız korku filmlerinin ürkütücü sahneleri gibi kanlı perdelere yansıtarak, her gün yeni bir dehşeti vizyonda tutmaya devam ediyor!!!
2020 başından itibaren Türkiye'de öldürülen kadınların sayısı 300'ü aştı, en az 100 kadının ölümünde ise ürkütücü "şüphe"ler varmış!..
Evet; neredeyse tüm televizyon kanallarında, öfkenin, vahşetin, zavallılığın ve ahlaksızca ilişkilerin en utanç verici versiyonlarının anlatıldığı kurtlar vadisi türevleriyle sabah programlarının arasına sıkışan dehşet verici bir sosyal çarpıklığın, bir taarruz sarmalının çelişkisinde, kadınlar artık daha çok şiddete maruz kalıyor Türkiye'de...
Arazi anlaşmazlığı, miras kavgası, aile çatışması, kan davası ve sosyo ekonomik çelişkilerle yaşanan vakalar bile kadın cinayetlerinin çok gerisinde kalmaya başladı Türkiye'de...
Bir zamanlar töre vahşeti, şimdilerde ise kadına şiddet olarak nitelendirilen saldırıların perde gerisinde şaşırtıcı, sarsıcı çelişkilerin yanısıra ürkütücü sorular da var...
Ve tabii ki giderek kangrenleşen bu sosyal çarpıklığın arkasını sorgulayan çok vahim saptamalar...
Kadına şiddet artık kapalı kapılar ardında, mahkeme dosyalarında, karakol ifadelerinde ve aile sırlarında kalmıyor...
Bundan 20 yıl önce "el alem ne der", "mahalleli nasıl karşılar" ve "akrabalar nasıl tepki gösterir" denilerek, "kol kırılır yen içinde kalır" zihniyetiyle hasıraltı edilen kadına yönelik şiddet ve cinayetler bilinçlenmiş kadınların cesaretiyle artık deşifre oluyor, manşetlere çıkıyor ve kadınlar, erkek egemen şiddetin zavallılığını meydanlarda haykırmaktan da kaçınmıyor...
Ancak kadına şiddet ve bunun sosyo kültürel yansımaları açısından ortaya çıkan başka vahim çelişkiler de var...
Sosyal medyanın iki yüzü!..
Bir baklavacı ve kardeşinin, trafikte tartıştığı bir aileye yönelik utanç verici şiddeti sosyal medyada infial yaratınca, saldırganların hem yargıda hem de sosyal yaşamda uğradıkları baskıyı herkes anımsar... Önceki gün benzer bir olay İstanbul'un göbeğinde yaşanırken, yine trafikte tartıştığı bir kadının aracının üzerinde tepinen şehir magandası da sosyal medyada büyüyen tepkinin ardından tutuklanmaktan kurtulamadı... Daha birkaç yıl önce, hem kadına şiddet olayları hem de kadın cinayetleri bu günlerde olduğu gibi toplumda tepki çekmezken, yukarıda verdiğimiz iki örneğin binlercesi de gözardı edildi ve şehir magandaları yaptıkları yanlarına kazanç kalmışçasına, karakollardan ellerini kollarını sallayarak çıktı... İşte sosyal medyanın hem gücünü, hem de olayları tetikleyen (!) çelişkisini tam da burada anımsatmak gerekiyor;
Ne yazık ki Türkiye'de aile içi çatışmalarda, şiddette ve hatta cinayetlerde sosyal medya kullanılarak yapılan utanç verici "deşifre"lerin de büyük payı var!..
Üşenmeden, Twitter gibi sosyal medya platformlarında arama yaptığınızda, gizli kameraya kurban edilmiş binlerce kadının da görüntülerine rastlayacaksınız!!!
Sosyal medyanın, hem kadını ahlaksız zavallıların fantazileriyle deşifre ederek hedef yapmasını, hem de şiddete uğradığında polis ve yargıyı harekete geçirmesini ortaya koyan bu çelişki ne yazık ki kadın örgütlerinin de, hukukçuların da, güvenlik teşkilatlarının da dikkatinden kaçıyor!..
Kadına şiddetle ilgili 20 yılı aşkın süredir yazılar- kitaplar yazan, konferanslar veren, konuya duyarlı bir gazeteci olarak, hiç kuşkum yok ki, sosyal medyada uygunsuz görüntüleri "deşifre" edilen kadınlardan bir bölümü ya ağır şiddete maruz kalmış, ya da aile meclisi kararlarıyla öldürülmüştür!!!
Peki, hem sosyal çarpıklığın, hem ekonomik çıkmazların, hem de işsizlik ve geçim sıkıntısı bunalımlarıyla cinnet geçirenlerin saldırgan tutumlarının sonucu olan kadına şiddet ve cinayetlerin perde gerisinde başka çelişkiler yok mu?..
Kadına şiddet her yerde...
Kadına yönelik şiddet bundan 20 yıl kadar önce genellikle Doğu ve Güneydoğu'daki "töre cinayetleri" nedeniyle gazetelere manşet oluyordu...
Canlı olarak traktörün altına atılan, meydanlarda boğazları kesilen, intihar süsü verilerek zehirlenen, yükseklerden atılan ya da boğdurulan kadınların hikayeleri genellikle "töre vahşeti" gibi başlıklarla gazetelere manşet oluyor ve kadına şiddet ne tuhaf ki Batıdaki örnekleri gözardı edilerek, Güneydoğu'nun feodal kanunlarıyla şekillenmiş bir çembere sıkıştırılıyordu... Türkiye'de nüfusun hızla artmasından mıdır, Doğu'dan Batı'ya çarpık göçün sonuçlarından mıdır, işsizlik- geçim sıkıntısı gibi ekonomik buhranların aile içerisinde yol açtığı cinnetlerden midir, ya da internet- televole- kurtlar vadisi üçgeninde yozlaşan yaşamların sonuçlarından mıdır bilinmez ama, kadına şiddet denildiğinde artık ilk sırada Doğu ve Güneydoğu yok... Bırakın bundan 5-6 yıl önceki rakamları, bırakın 2020 başından Haziran sonuna kadar işlenen cinayetlerin coğrafi ya da sosyal konumlarını, sadece 2020'nin Temmuz ayında işlenen cinayetlerin vaka bölgelerine bakıldığında, kadına şiddetin bir Doğu-Güneydoğu çıkmazı olmaktan uzaklaştığını göreceksiniz... 2020'nin Temmuz ayı içerisinde Türkiye'de 36 kadın katledilmiş, 11 kadının ölümünde de şüpheler bulunmuş!!!
Hiç kuşkusuz bu rakamlar 2020'nin ocak-haziran arasında işlenen cinayetlerin aylık bilançolarından
az değil... Asıl sorun tabii ki cinayet ve kadına şiddet sayılarında düşüş olmaması ama, bir vahim çelişki var ki, kadına şiddet artık Türkiye'nin her yerinde yaşanan dehşet verici bir sorun haline geliyor... Örneğin; Temmuz 2020'de katledilen 36 kadından sadece beşi Güneydoğu kentlerinde erkek şiddetine kurban edilmiş... Diyarbakır'da 2, Muş, Bingöl ve Kars'ta birer kadın erkeklerin saldırısında yaşamlarını yitirmiş... Geriye kalan 31 kadın Manisa'dan Burdur'a, İstanbul'dan İzmir'e, Tekirdağ'dan Sakarya'ya, Antalya'dan Bartın'a, Mersin'den Ankara'ya ve Sivas'tan Ordu'ya kadar farklı kentlerde erkeklerin şiddetinde yaşamını yitirmiş... Evet; kadına yönelik şiddetin perde gerisinde genellikle aile bireyleri var ama, bir zamanlar Doğu'dan Batı'ya törelerini de getirerek cinayet işleyen bağnaz geri kalmışlık, ne yazık ki artık Türkiye'nin her köşesinde, kadınlar üzerinde kanlı bir kılıç gibi dolaşıyor!.. Sosyologlar kadına şiddetin Doğu ve Güneydoğu'dan ülkenin en modern, en büyük kentlerine, hata feodalitenin yaşam olanağı bulamadığı coğrafyalara sıçramasının perde gerisindeki çarpıklığı, sosyal çıkmazları ve ekonomik karmaşanın ürkütücü yansımalarını ısrarla araştırmalıdır...
Kimileri diyebilir ki; her yıl 30 milyon kutudan fazla antidepresan kullanılan ve 20 milyon aşkın insanın silahlandığı bir ülkeden ne bekliyorsun ki?.. Bunlar önemli etkenler de, toplumu kırmızı çizgilerle saran bağnazlığın kadına şiddeti körükleyen yansımalarını sakın ola unutmayın... Asıl mesele işte budur...