Uzun dönemli durgunluk (15 Şubat 2015)

Ekonomik kriz, biriken kötü enerjinin boşaltılmasıdır. Bu nedenle ‘1929 Dünya Krizi’hariç Türkiye’de yaşanan krizlerin ertesi yıllarında ekonomide canlanma olmuştur.

Söz gelimi 2001 krizinde Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (GSYH) yüzde 5,7 oranında geriledi... Ancak ertesi yıl 2002 yılında yeniden yüzde 6,2 büyüdük.
2009 krizinde, yine milli gelir yüzde 4,8 oranında geriledi. Ertesi yıl, yüzde 9,2 büyüdük.
Bugün ekonomi 2012 yılından bugüne kadar devam eden bir durgunluk içindedir. Önümüzdeki yıllarda da bu durgunluğu devam edecektir. GSYH’da yüzde 2 veya yüzde 3 büyüme, Türkiye ekonomisi için durgunluk sayılır. Kaldı ki ekonomide gelir artışı ve refah fert başına GSHY’de büyüme ile ölçülüdür. Fert başına büyüme, 2012’de yüzde 0,8, 2013’te 2,9 oldu ve 2014’te de yüzde 1 dolayında olacaktır.
Türkiye bu gelir artışı ile;
* Tasarruf yaratamaz,
* Yatırım yapamaz-istihdam yaratamaz,
* Dış borcunu ödemekte zorlanır,
* Normal vergi gelirleri ile bütçesini finanse edemez.
Durgunluğun devam etmesi de kaçınılmaz görünüyor. Zira tasarruf yaratamıyoruz cari açık veriyoruz, cari açığı dış borçla kapatıyoruz.
Tasarruf oranı, özel ve kamu toplam tasarrufların milli gelire oranıdır. Toplam yatırımların bir kısmı iç tasarruflarla karşılanıyor, kalan kısmına yatırım-tasarruf açığı diyoruz. Türkiye yatırım-tasarruf açığını dış kaynaklarla karşılıyor. Bu da cari açık demektir. 1998-2005 arasında Türkiye’de bu açık yüzde 1.1 iken, 2013 yılında yüzde 7.8’e yükseldi.
Son on yıldır yatırım-tasarruf açığı gelişmekte olan ülkeler ortalamasının üstünde seyrediyor. (Aşağıdaki tablo)

2013 yılında yatırım oranı da dünya ve gelişmekte olan ülkeler ortalamasından daha düşük olmasına rağmen, yüksek açık, toplam tasarrufların çok düşük olmasından ileri geliyor.
Yatırım tasarruf açığının yansıması olarak 2003-2014 arasında geçen 12 yılda 408 milyar dolar cari açık verdik. Cari açığı da dış borçla finanse ettik. Türkiye’nin 2002 yılında 129,6 milyar dolar olan dış borcu 2014 yılı 2. yarısında 401,7 milyar dolara yükseldi.
Bu büyüme ile bu dış borcu çevirmek zordur.

Türkiye, 1923-2002 arasındaki 79 yılda 129 milyar dolar borçlandı, 2002-2014 yılları arasındaki 12 yılda, 272 milyar dolar borçlandı.
Türkiye, net dış borç ödeyen ülke konumuna gelince, dışarıya kaynak çıkışı olacağından dolayı, ülke fakirleşecektir.
Kaldı ki Türkiye, döviz fazlası değil döviz açığı veriyor. Döviz rezervleri olarak, tüm sıcak para çıkışları ve dış borç ödemede yeterli döviz rezervine sahip değil.
Merkez Bankası döviz rezervleri yetersizdir. Rezervlerin yüzde 60,7’si bankaların döviz karşılıklarından oluşuyor. Döviz kurları arttıkça, bu rezervlerin bir kısmı açığa çıkıyor.
Bu nedenlerle bugün yaşamakta olduğumuz, uzun süreli alınganlık, toplum geçici krizlerden daha büyük bir maliyet getirmiş ve daha önemli bir ekonomik sorundur.
Sonuç olarak, yaşamakta olduğumuz uzun dönemli durgunluk, topluma geçici finansal krizlerden daha yüksek maliyet getirmiştir.

Yazarın Diğer Yazıları