Üzgünüz Gepetto usta Suçumuz kukla olamamak
Erdoğan, vatandaşın kendisini algılayış biçimine kızmış gibi gözüküyor. Ama ya asıl tahammül edemediği, bizlerin birer Pinokyo’ya, yani ipimizden tutup istediği gibi oynatacağı birer kuklaya dönüşmeyi reddetmemiz ise...
Önceki gün, hayli tuhaftı...
Birçok gazetecinin “terörist” olarak cezaevinde tutulduğu ülkemde, bir gazeteci “zorla” ifade vermeye götürülürken, başka birçok gazeteci de, yazdıkları/söylediklerinden dolayı, Başbakan’ın kendilerini cezalan-
dırmak istediğini öğrendiler... Emin Çölaşan ve ’haberin geldiği saatlerde savcılıkta ifade vermekte olan’ Mustafa Balbay’a, ART’deki “Ankara Rüzgarı” programındaki ifadelerinden dolayı, Cüneyt Arcayürek’e Cumhuriyet’te yayımlanan “El Atına Binen Tez İner” başlıklı yazısından dolayı dava açıldı...
Yakın zaman önce, Başbakan’ın ’okunmasına ve satın alınmasına izin verdiği’ gazetelerden Yenişafak’ta, okullarda en çok okutulan kitabın Pinokyo olduğu yazıyordu. Bunu hatırlayınca, benim ’suç delilim’in trajedisini düşündüm. Zekai Durmuş adlı okuyucumun gönderdiği fotomontaj çalışmayı yayımlamıştım. Kalabalığın içinde, burnu uzunca bir Erdoğan tasviriydi. ’Mizah’ kavramı, “Majestelerinin karikatüristi” ölçü alınarak tanımlandığı için, büyük suç işlemiş sayıldım. “Pinokyo” (biz söylemedik) yakıştırması suçsa niye, ilkokul çocuklarına bu “azmettirici” eser okutuluyordu?
Azmettirici kitap
Sayın Erdoğan, tarihimizle hesaplaşmak istediğinizi düşündüğüm anlar çoktur. Ama tahammülsüzlüğünüzün boyutlarının ’çocuk klasikleri’yle savaşa varacağını, tahmin edemezdim..
Benim de ilk kitaplarımdandı. Kitapta, Gepetto Pinokyo’yu seviyordu kuşkusuz. Ama bize Pinokyo olmamayı öğretmişti. Yalan söylemeyecektik, başkasına kanıp doğru bildiğimiz yoldan çıkmayacaktık, karakter sahibi, hadi bir polemiğe daha ucundan kenarından bulaşalım; ‘adam’ olacaktık... Emsallerimize bakınca, az biraz da olduk sanki. ’Kukla’ olmaktansa, belki daha az eğlenceli ama daha ‘sınırlı’ duruşu olan hayatları seçtik. Neticede bugün buradayız işte. Bu nedenle
buradayız...
Ve gördük ki, bulunduğumuz yeri paylaşan milyonlarca insan var.
Dava rekoruna doğru
Bir günde 11 tazminat davası açan Erdoğan, yarın bu insanlara, öbür gün 70 milyona da dava açabilecek mi? Üç, beş, on... gazeteciyi sustursa bile, milyonlarca işçiyi, memuru, öğrenciyi, öğretmeni, sanayiciyi, emekliyi, doktoru, esnafı, çiftçiyi susturabilecek mi?
Gücünün buna yeteceğine inanıyor ve bir gün bu ülkedeki bütün insanların ‘kulu’, bütün gazetecilerin ‘dalkavuğu’ olacağına inanıyorsa... O zaman gerçekten, padişahlığa soyunuyor demektir...
O zaman bir hukuk devletinden değil, faşizmden, engizisyondan, diktatörlükten söz etmek gerekir. İnsanların konuşmaya, yazmaya, düşünmeye korktuğu bir ülkede, asla, ‘Brüksel’de hatırlıyorlar diye’ demokrasiden söz edilemez...
Bu gerçekten bir pinokyo davasıyla, suçlu Gepetto’dur... Okullarda hikayesini anlatmak yerine, onu yargılayın. Onu kitaplıklarda, sınıflarda, çizgi filmlerde özgür bıraktığınız her an, ’kukla olmayacak’ yeni çocuklar yetişebilir...
Onlar dava açmadı
Başbakan’ın siyasi rakipleri ve ‘iflah olmaz’ gazetecilere açtığı davaya birçok gazete ve internet sitesi yer verdi. Olayı “Başbakan’a ’pinokyo’ denir mi?” diyerek manşetine taşıyan Vatan Gazetesi’nin haberinde, Edoğan’ın medya ile ilişkilerinde işine yarayacak ipuçları gizliydi. İşte o haberden bölümler:
Kitle imha silahları olduğunu öne sürerek Irak’ı işgal eden eski ABD Başkanı George Bush, onu destekleyen eski İngiltere Başkanı Tony Blair, vergi yükünü hafifleteceğini söyledikten sonra tam tersini yapan İtalya Başbakanı Sylvio Berlusconi, Fransa Başbakanı Nicolas Sarkozy, yani hemen hemen tüm liderler, basın tarafından Pinokyo’ya benzetildi. İngiliz açlıkla mücadele derneği Oxfam da, 2007’de yapılan G-8 zirvesinde, açlıkla mücadele sözü verip, tutmayan dünyanın en güçlü 8 ülkesinin devlet başkanlarını Pinokyo’ya benzetmişlerdi. Göstericiler, Rocstock kentinde Rusya Devlet Başkanı Putin, Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy, İngiltere Başbakanı Blair, Japonya Başbakanı Abe, İtalya Başbakanı Prodi, Almanya Başkanı Merkel, Kanada Başbakanı Harper ve ABD Başkanı Bush’u Pinokyo’ya benzeten kostümler giymişti. Liderler, herhangi bir dava açmadı.
++++++
Bu işte bir iş var
Ankara’da Balbay’ı gözaltına alan Ergenekon görevlileri evde ne buldularsa götürmüşlerdi...
Ergenekon soruşturmasının yöntemi böyle... Delilden zanlıya gidilmiyor... Kişi seçiliyor.. Evi basılıyor.. Ola ki Ergenekon soruşturması için işe yarar bir şey çıkar.. Yandaş medyaya pazarlanacak malzeme gerek...
Yazarın evine baskın yapanlar ne bulurlar?.. Elbette gazete kesiği, dergi yazısı, konuşma notları, pusula, mektup, arşiv malzemesi, anı kırıntıları, izlenimler, vesaire..
Balbay’a dedim ki: Bunların içinden özellikle seçtiklerini yandaş medyaya ‘servis’ edecekler... Onlar ‘servis’ etmeden, sen anılarını, notlarını, izlenimlerini yayımla...
Balbay kalktı.. Ankara’ya döndü... Bu olay çarşamba günü yaşandı... Perşembe günü sabahın köründe
telefon...
- Ankara’da polisler Balbay’ı evinden savcılık talimatıyla almışlar, İstanbul’a getiriyorlarmış, ifadesini yeniden alacaklarmış... Savcılık Balbay’ı çağırsaydı, Ankara temsilcimiz eski deyişle davete icabet etmeyecek miydi?.. Yok bu işte bir iş var...
* İlhan Selçuk / Cumhuriyet
NOT: Balbay, dün çıkarıldığı mahkemece tutuklandı.
S.T
++++++
Hoşgeldin Ahsen Yenge
Sevgili Ahsen Yenge... Tam da doların ateşinin fırladığı bir günde Kemal Abi’yi sıhhat ve afiyet içinde memlekete getirdiğin için sana ne kadar teşekkür etsek azdır...
Oğlunuz Abdullah’ın “Davos cihadı” nı ticarete alet ederek, “one minute”ü ticari marka olarak tescil ettirmesini, yaptığın bu büyük kıyağın bir cilvesi olarak kabul edip dilimize dolamıyoruz...
Ah Ahsen Yenge ah...
İyisin, hoşsun, gürül gürülsün de... Maalesef politik bilincin sıfır noktasında...
Seçim öncesi hiç böyle bir açıklama yapılır mı?
Bütün muhalifler, “malzeme... malzeme...” diye inim inim inlerken... “Rabbime sordum, Cleveland dedi” denir mi hiç?
Şimdi iflah olmaz muhalifler çıkıp... “Unakıtan Rabbine sorunca Cleveland cevabı, fakat garip gureba Rabbine sorunca SSK Okmeydanı cevabı geliyor” derlerse...
Hem iktidarınıza esaslı bir gol atmış, hem de milleti dinden imandan çıkarmış olmazlar mı?
Ah Ahsen Yenge ah...
Sen yok musun sen...
* Ahmet Hakan / Hürriyet
Rabbime şükürler olsun
Kemal Bey’in eşi Ahsen Hanım, görmeye alışık olmadığımız bir siyasetçi eşi. Yurda dönüşlerinde şöyle bir açıklama yaptı: “ Rabbime sordum. “Nerede ameliyat olması daha iyi olur” diye. İçime bir his doğdu, “ABD’deki Cleveland” diye gösterdi.” Yüce Rabbimin işlerine biz fanilerin akıl sır erdirmeleri güç tabii. Malezya’yı, Pakistan’ı, Türkiye’yi değil de, “şeytanın yeryüzündeki temsilcisi” Amerika’nın bir kentindeki hastaneyi işaret ediyor. Acaba bunun nedeni Rabbimizin de bugünkü Müslümanların halinden pek memnun olmaması olabilir mi? Bilim yerine hurafeye inanmayı tercih etmelerinden, akıl yerine göz boyayıcılardan medet ummalarından bence Rabbim de hoşlanmıyor olmalı. Bunu bizlere bir kez daha gösterdiği için Rabbime şükürler olsun!
* Mehmet Y.Yılmaz / Hürriyet
++++++
Deve keserek uçulsaydı, önce bizim kasap uçardı!..
Şimdi deve ile uçağın ilişkisini anladınız belki.
Aynen aktarıyorum: “Uçak düşmeden önceki 25 saat içinde sekiz sefer yaptı, bu seferlerden ikisinde irtifa göstergesinin arızalı olduğu tespit edildi. Tekirdağ uçağı düşmeden iki gün önce de irtifa göstergesi arızalandığı için Madrid seferinden çekilmişti...”
Çok açık değil mi?
Uçak havada olan bir şey... Yeterince havada olmadığı pozisyona “düştü” diyorlar. Bu bakımdan ne kadar havada olduğu her zaman çok önemli. İşte uçağın ne kadar havada olduğunu gösteren şey arızalıydı...
Apronda deve kesen zihniyet; uçağın ne kadar havada olması gerektiğini gösteren aleti önemsemedi anlaşılan.
Bu arkadaşlar; şıhlarını olsun, ermişleri olsun, tarikat hocalarını olsun, irtifa göstergesi olmadan uçurdukları için... Ya da uçağı uçurmaya, deve kesmenin yeterli olduğunu düşündükleri için... Böyle oldu... Deve uçtu, uçak düştü...
Medya; iktidara şirin gözükmek uğruna “öndeki uçak düşürdü” gibi birçok makul bahane buldu gerçi... THY’den nemalanan uzmanlar uçağın “rüzgardan” düştüğünü söylediler... THY dünyada uçak düşürme rekorunu elinde bulundururken, millet bir hafta “THY’nin ne kadar başarılı olduğunu” dinledi...
Oysa çok açıktı: Uçak iyi uçsun diye deve kesen, uçak uçuramazdı...
Öyle olsaydı bizim kasap uçardı...
Yineliyorum. Tıpkı Türkiye gibi, hepimiz bir uçaktayız... Öyle havada, yüksekte, göklerde, uçmakta, yıldız ülke olduğumuz doğru değil... Çünkü ilkel kafayla çağdaşlığa uçulmaz... Medya 7 yıldır gizlese de... Avantacı demokrat aydınlar(!) halkı kandırsalar da... Milletin yüzde 47’si kansa da...Deve kesince, uçak iyi uçmuyor... Adı üzerinde; buna “gericilik” diyorlar...
Aynı uçaktayız... Aynı uçakta... Bunu şimdi anlamazsanız, nasıl olsa anlayacaksınız... Uçak çakıldığında...
* Bekir Coşkun / Hürriyet
++++++
MİNİ YORUM
Sizden gelenler de pazartesiye
Dosya Almanya’dayken gün gün izini süren Necati Doğru iyi ki hatırlatmış deyip; “Kaplumbağa hızıyla Türkiye’ye gelen ama ‘hiçbir bilgi-belge sızdırıcı gazeteci’nin üzerine gitmemesinden olsa gerek, daha tercümesi bile tamamlanamayan Deniz Feneri dosyasına ne oldu?” diye soracaktım bugün. Hoş, bu vesileyle sormuş da oldum galiba ya... Asıl konumuz, Pinokyo vukuatından sonra gelen sayısız telefon ve e-posta. Sayfada size ait birşeyler göremeyip, güzel sözlerinizi es geçiyorum sanmayın.. Yerimiz yettiğince hepsini yayımlayacağım... Pazartesi günü, sizin sayfanızda...