Uzaktan eğitim depremin sosyal maliyetini artırır
Deprem felaketinde; yediden yetmişe halk, kurumlar, sivil toplum örgütleri birlik oldu ve elinden geleni yaptı.
Depremin bir maddi hasarı var, bir de sosyal maliyeti var. İnsan kaybımız hiçbir maliyete sığmaz. Siyasi iktidar, 850 bin kişilik öğrenci yurtlarının kullanılmasına ve uzaktan eğitim yapılmasına karar verdi. Bu şekilde eğitimin aksaması, ilave bir sosyal maliyet demektir.
Zaten iki yıl pandemiden dolayı, şimdi bir yıl da iktidarın uzaktan eğitim kararı ile, öğrenciler bir yıl kadar ancak okula gitmiş olacaklar. İnsan gücü kalitemiz düşecek. Zaten vasıflı iş gücünü Türkiye''de tutamıyoruz. Cumhuriyet tarihinin en büyük beyin göçünü yaşıyoruz.
Gerçekte ise bizim gibi gelişmekte olan ülkeler için, insan sermayesi maddi sermaye kadar önemlidir. Almanya, İkinci Dünya Savaşı''ndan sonra elinde vasıflı eleman olduğu için hızla kalkındı.
Türkiye''de, AKP öncesi ve AKP döneminde Üniversiteler popülizmin birer aracı olarak kullanıldı. AKP iktidarı bir adım ileri giderek, Üniversiteleri de devlet gibi parti üniversitesi yaptı ve ideolojik tuzağa düşürdü.
Liseler teknik eğitim yerine imam hatip ağırlıklı oldu. Üniversite önünde birikimi azaltmak ve günü kurtarmak için, hem açık öğretimi hem de örgün eğitimde uzaktan eğitimi artırdılar.
Oysa ki Yüksek Öğretim yalnızca dersleri ezberlemek değildir. Öğretim üyesi ve öğrencilerin bir arada olayları ve konuları tartışmaları, öğrencilerin bilgi yanında analiz ve sentez yeteneği kazanmaları gerekir. Türkiye''de ise öteden beri örgün eğitimin, eğitim içindeki payı düşüktür.
Ön lisans ve lisans eğitimi öğrenci sayısı toplam 7. 829.148''dir. Bunların yüzde 36,8''i örgün eğitimde, yüzde 56,9''u ise açık öğretimdedir. Ön lisans ve lisans eğitiminde ise;
2021-2022 yılı ön lisansta kayıtlı öğrenci sayısı 3.250.101''dir. Bunların;
*Yüzde 24,3'' ü örgün eğitim,
*Yüzde 69,3''ü açık öğretim,
*Yüzde 5,5''i ikinci eğitim,
*Yüzde 0,9''u uzaktan eğitimdir.
Lisansta öğrenci sayısı 4.579.047''dir. Bunların,
*Yüzde 45,7''si örgün eğitim,
*Yüzde 48,1''i açık öğretim,
*Yüzde 5,5''i ikinci öğretim,
*Yüzde 0,7''si uzaktan eğitimdir.
1996 yılında, İstanbul Ticaret Odası adına, Marmara Üniversitesi Rektörü rahmetli Ömer Faruk Batırel ve ben İktisat Fakültesi Dekanı olarak; bir araştırma grubu kurduk. ''''Açık öğrenimde etkinlik'''' konulu bir araştırma yaptık. Bulduğumuz sonuç; "Açık öğretime kaydolan her 100 kişiden yalnızca 6 veya 7 kişisi eğitimi sonuna kadar götürüyor ve mezun oluyor. Bu nedenle açık öğretim kaynak israfına neden oluyor." şeklindeydi.
Son yapılan bir araştırmaya göre; 2017/2018 ders yılında açık öğretimde mezuniyet oranını yüzde 6''dır. 2013-2018 ortalaması yüzde 7''dir. (Doç. Dr. Ertuğ Can https://orcıd.org/0000-0002-0885-9042)
Açık öğretim mezunları da sıkıntı çekiyor. Çoğu firma açık öğretim mezunlarını kabul etmiyor.
Siyasi iktidar eğitime hem ideolojik çizgiden bakıyor, hem de öğrencinin bir arada olmasını istemiyor. Bu iktidar döneminde eğitim sisteminde düzelme olmayacağı açıktır.
Türkiye''nin gerçeği ise siyasi iktidarın gerçeğinden çok farklıdır.
Türkiye gerçeğinde;
1.Yüksek öğretimde reform yapılmalı, açık öğretim kaldırılmalıdır.
2.Türkiye''de 208 Üniversite var. Bunların 79''u Vakıf Üniversitesidir. Ön lisans ve yüksek lisans öğrencilerinin yüzde 92,3''ü devlet, yüzde 7,7''si Vakıf Üniversitelerine kayıtlıdır.
Bazıları hariç derslerin çoğu, dışarıdan gelenlere ders başı ücret şeklinde yapılıyor. Kadrolu öğretim üyelerine düşük maaş veriliyor. Öğretim üyeleri veya yardımcılarına memur işleri yaptırılıyor. Bu Üniversitelerin birçoğu araştırma görevlisi alıp yetiştirmiyor. Hazır öğretim üyesi almayı tercih ediyorlar. Yetmedi, bu Üniversitelerin çoğunda araştırma ve laboratuvar imkanları yetersizdir. Birkaçı hariç, Ar-Ge için yeterli kaynak ayrılmıyor. Yine Kampüs anlayışı yoktur. Apartmanlarda Üniversite kuruluyor.
3.Yüksek öğrenimde reform yapılarak, kampüsü olmayan vakıf Üniversitelerini devletleştirmek gerekir.
Türkiye''de planlamanın kaldırılması ile birlikte eğitimde iş gücü planlaması rafa kaldırıldı. Daha kolay ve daha ucuz olduğu için İktisat ve İşletme fakülteleri ihtiyaçtan fazla arttı. Bu nedenle eğitimli olanlarda ve özellikle yükseköğrenimde, bazı dallarda arz fazlası var; Tıp gibi bazı dallarda ise arz eksiği var. Söz gelimi 2017 Üniversitelere yerleştirme programında İktisat ve İşletme dallarında 15.865 boş kontenjan kalmıştır.
4.Yapılması gereken, iş gücü planlaması yaparak, yükseköğrenimde fakülteleri ve öğrenci sayısını geleceğin ihtiyacına göre planlamaktır.
AKP iktidarında Üniversiteler tamamıyla Cumhurbaşkanının siyasi ve ideolojik tercihlerine ve AKP misyonuna göre şekillendi. Üniversite yöneticileri karar vermekten çekiniyorlar.
5.Üniversitelere idari ve bilimsel özerklik verilmelidir.