"Uyuyan hücre"nin sinsiliği!..

Şiddetin sinsiliğinde; kendini hissettirmeden, en çok köhnelerde, dikkat çekmeyen bölgelerde ve daha çok yer altında (!) eylem için sırasını bekleyen militan gruplarını anlatmak için kullanılır o tanımlama...
Şiddetin pusuya yatmasıdır öfkenin saklanmış hücreleri!..
Sessiz ve derinden giden bir yapılanma, taarruz için gölgeye dönüşen (!) militanlar ve suskunluğun girdabında harekete geçmeyi bekleyen sabırlı eylem gruplarıdır aynı zamanda!..
İşte, pusudaki o teröristler için medyaya sıklıkla yansıyan tanımlamalardan biridir "uyuyan hücreler..."
Türkiye'de, üç yıl öncesine kadar miting alanlarına, kalabalık bölgelere ya da güvenlik kontrol noktalarına yönelik saldırılarda kullanılan eylem hücrelerinin çoğu işte bu "uyuyan hücreler" diye tabir edilen gizlenmiş terör timlerinden oluşuyordu...

Hizbullah'tan kalan miras!..
Polisin terör örgütlerine yönelik operasyonlarını sıklaştırdığı dönemlerde, deşifre olmamış grupları yeraltına çekerek pusuya yatırma yöntemini 1990'larda ilk kez Türk Hizbullahı kullanmıştı...
Eylem yaptıktan sonra yer altına (!) çekilen ya da eylem için yer altı hücrelerinde tutulan kripto militan gruplar, haftalarca, bazen de aylarca güvenlik birimlerinin dikkatini çekmemek için adeta nefes bile almadan talimat bekleyerek, dehşet verici bir sürecin en sinsi yapıları olarak korku saçtılar!..
Hizbullah'ın 2000 yılından itibaren çökertilmesi ve bu kesimin sonradan siyasallaşmasının ardından, dinci örgüt şiddet eylemlerinden vazgeçince, ortaya çıkan boşluğu önce El Kaide sonra da IŞİD doldurdu...
Ve aynı tanımlama, yani "uyuyan hücreler" yapılanması El Kaide'nin eylemlerinde de dehşet verici biçimde kendini hissettirdi...

"Uyuyan hücre" yapılanması o kadar etkiliydi ki; 15-20 Kasım 2003'te İstanbul'da, bir hafta arayla iki sinagog, bir banka şubesi ve İngiltere Konsolosluğu'na yönelik intihar saldırılarını düzenleyen militanlar aylar boyunca tespit edilememişti...
İşte o sinsi grupların bombalı saldırılarında 60'tan fazla masum insan ölmüş, 600'den fazla yurttaş da yaralanmıştı...
Bu eylem Hizbullah'tan sonra, yeraltında pusuya yatan dinci terörün 17 yıl öncesindeki en korkunç saldırısıydı...

El Kaide'den IŞİD'e...
Peki, terörün bu sinsi yapılanmalarına niçin mi dikkat çektik?.. Çünkü son aylarda pusuda bekleyen yüzlerce militan yakalandı bu ülkede...

"Uyuyan hücreler"le ilgili en son haber, 25 Şubat 2021 günü gazetelere yansıdı...
Adana'da, IŞİD'e yönelik önceki operasyonlarda gözaltına alınan militanların ifadelerini ve örgüt için yazışmalarını mercek altına alan polis çok ilginç bilgilere ulaştı... IŞİD'in sözde Türkiye emirinin de deşifre edildiği Adana'da, geçen hafta yapılan eşzamanlı baskınlarda 5'i Suriye, 4'ü Iraklı olmak üzere 9 şüpheli gözaltına alındı...
Mülteci kılığına girerek, yasa dışı yollardan geldikleri Adana'da "uyuyan hücre" yapılanması oluşturdukları tespit edilen militanlardan ikisinin telefonlarında, kendilerini uzun namlulu silahlarla gösteren fotoğraflar da bulundu... IŞİD üyelerinden altısı tutuklandı...

Asıl uyuyan devlet!..
Daha çok dinci terörün kullandığı "uyuyan hücre" yapılanmasını hiç kuşkusuz en iyi uygulayan örgütlerden biri de FETÖ...
Devletin istihbarat birimlerine hissettirmeden, hücre oluşturmakta deneyimli olan örgüte yönelik son operasyonlarla ilgili gazetelere yansıyan başlıklarda da "uyuyan hücre" yapılanması dikkat çekti...
Örneğin, 1 Mart 2021'de gazetelere yansıyan haberlerde, özellikle İstanbul ve İzmir Cumhuriyet Başsavcılıklarının, 15 Temmuz darbe girişimine katılmayan ve "uyuyan hücre" olarak tabir edilen TSK'daki örgüt üyelerine vurgu yapıldığına dikkat çekilmişti...
TSK istihbaratının tespitlerine göre, darbe girişimine katılmayıp haklarında FETÖ soruşturması yürütülen 10 bin 836 TSK personeli bulunuyor...
5 bin 887'i Kara Kuvvetleri, 3 bin 802'si Deniz Kuvvetleri ve bin 147'si ise Hava Kuvvetleri Komutanlığı mensubu olan bu askerler de "uyuyan hücreler" olarak tanımlanıyor...
Haklarında soruşturma yürütülen 10 bin 836 TSK personelinden, aralarında 5 generalin de bulunduğu (sadece 60'ı hakkında) "darbe" girişimine katılmaktan soruşturma yürütülmüş olması da, örgütün kendini nasıl saklayabildiğini bir kez daha ortaya çıkardı...
Peki; 16 bin 409 askerî öğrencinin TSK ile ilişiği kesilirken, 2 bin 396 TSK mensubu açığa alınırken, 21 bin 181 kişi ordudan ihraç edilirken ve haklarında işlem yapılan 6 bin 318 kişi tutuklanırken, TSK içinde halen nasıl olur da 10 bin 836 personel "uyuyan hücre" olarak barınabilmiş acaba?..
Evet; tüm terör örgütlerinde eylem için pusuya yatırılmış "uyuyan hücreler" olduğu gerçek ama, söyler misiniz, şu FETÖ soruşturmaları, yıllardır asıl uyuyanın devlet ve siyaset olduğunu göstermiyor mu?..
Ne dersiniz; darbeye giden vahim süreç, devletin de tıpkı siyaset gibi aslında uyumadığını, tam aksine, bazen bilerek-isteyerek hücrelere göz yumduğunu da kanıtlamıyor mu?..
Vah gaflet ve ihanet, vah!!!

Yazarın Diğer Yazıları