Uygur katliamı nasıl durdurulur?
Sanayi Bakanı Nihat Ergün, “Çin mallarını boykot çağrısı” yapıyor, ardından Müşaviri, “Boykot Bakanın şahsi görüşüdür” deyiveriyor. Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanlığı, “Sorumlular bulunsun” türünden gayet diplomatik sözler sarf ederken, Başbakan Erdoğan, “Bu bir soykırımdır” diye gümbürdüyor.
Velhasıl Doğu Türkistan’daki Uygur katliamı bahsinde devletin tepelerinde moda tabirle bir “düalizm” dir almış başını gidiyor. Hükûmeti eleştirenler ise, “Siz önce kendi aranızda bir fikir birliğine varın” uyarısında bulunuyor ki, onların bilemediği, aslında bu “düalizm” in AKP zirvelerinde “fikir birliği” ile oluşturulmuş olduğudur. Başbakan “Van münit” bahsinde olduğu gibi bir yandan gürleyerek galeyana gelen milli duyguların gazını alıyor diğer yandan da kahramanlık puanlarını topluyor. Ötekiler ise “devlet adamı ağır başlılığı” görüntüsünde, “Çinsiz olmaz” anlayışıyla gelişmeleri asgari hasarla kapatma rotası güdüyorlar.
Meseleye biz soğukkanlı bakmaya çalışalım.
Değişik kaynaklarda verilen bilgilere göre Çin’e ait maden yataklarının yüzde 85’i Doğu Türkistan’da bulunuyor. Bölge Türkiye’nin neredeyse üç katı, tam 2 milyon km2. Yüz milyarlarca metreküp doğalgaz rezervi ve Çin’in ürettiği 148 çeşit madenin 118’i bu topraklardan çıkartılıyor. D. Türkistan dediğimizde en az 11 milyar ton petrol ve 2 trilyon ton kömür rezervine sahip stratejik önemi de oldukça yüksek bir bölgeden bahsediyoruz...
Petrol ve doğalgaz için Irak’ta iki milyon insanın katledildiği, madenleri için açlık ve iç savaşlarla kan gölüne çevrilen bir Güney Afrikaların oluşturulduğu bir dünyada böyle bir hazineyi ne Çin elinden kaçırmak ister, ne ABD ve diğer Batı ülkeleri ve tabi Rusya.
Peki bütün bu servetlerin ve toprakların asıl sahibi olan Türklerin durumu ne olacak, derseniz, deriz ki, işte en büyük şanssızlık da burada, yani, işin sahibinin soy olarak Türk, din olarak Müslüman olması. Çünkü Türk ve Müslüman’ın ne Çin, ne Rus, ne AB, ne ABD için hasım olmanın ötesinde hiç bir kıymeti harbiyesi yok. Şimdi ne kadar seviniyorlardır, iyi ki bu toprağın sahibi Ortodoks değil, öyle olsaydı Rusya sahip çıkardı, iyi ki Katolik değil, bu sefer de Avrupa ayağa kalkardı, diye.
Müslüman ve Türk ya, malı da helâl, kanı da..
Türkiye mi?
Boş versene sen!
Eti ne budu ne?
Afganistan’da Emperyalizmle birlikte hareket ediyorlar, Irak’a yapılan her türlü pislikte üs olarak kullanılan bir ülke.
Üstelik bugüne kadar Türkistan için ne yaptılar ki.
Belli ki Beyaz Saray’da oturan kara kalpli adamlar Uygur Türklerini kaşıyacak. Belli ki, Çin, Türklere bugüne kadar yaptıklarının benzerlerini yapmaya devam edecek, hem öldürüp hem sürgün ederek bölgedeki Türk nüfusunu biraz daha seyreltecek. Bizler burada gözyaşı dökecek, beddualar edecek, sokaklarda öfke kusacak, yardım kampanyaları düzenleyeceğiz, ağlayacağız, sızlayacağız, İslâm ülkelerini protestolara zorlayacağız, amma fazla netice alamayacağız, yani Çin 2 milyon km2 toprağı, onca petrol, doğalgaz, kömür ve yüzlerce çeşit madeni 8 milyon Türk’e verip, “Hadi burada bağımsız bir devlet kur” demeyecek, Batı da Çin’le bu konuda didişmeyi göze almayacak. Ona ne Türk’ün bağımsızlığından? Bir yerlerde pazarlıklar yapılacak, madenler paylaşılacak, Türklerin kanının aktığı, ocağının söndüğü yanına kâr kalacak..
Hayır, ümitsizlik falan pompaladığımız yok.
Kerkük’e sahip çıkamamış, PKK ile baş edememiş bir Türkiye’den ve Filistin’de gözyaşını dindirememiş İslâm ümmetinden Çin’i hizaya getirmesi beklenebilir mi?
Peki bir şey yapılamaz mı?
Yapılır.
Türkiye, Uygur Türkleri ile Çin’in arasında bir köprü olur, Çin’e de, Türk kardeşlerimize de itidal tavsiye eder, kimsenin tezgâhına düşmeyin der, hatta Çin’e daha çok baskı yaparak, “Sen devletsin, Batı’nın provokasyonlarına gelme” uyarısında bulunur, kardeş kardeş geçinin, madeninizi, petrolünüzü, doğalgazınızı çıkartın, işletin, satın, zengin olun, Türk’ün kanı akmasın, karnı doysun, camisi kapanmasın, Çin’in de başı entrikalarla ağrıyıp durmasın der; dediğine Uygurları ve Pekin’i de inandırır, olur biter..
Çok mu zor!