Uyarı görevi...
Türkiye'nin kaderinin oylanacağı referanduma 10 gün kaldı. 25 Mart'ta bu sütunda "Kötü Gidişe Hayır" başlıklı yazımda ülkemizde yapılan referandumları hatırlatarak 25 Eylül 1988 referandumunda olduğu gibi tarihin tekerrür edeceğini vurgulamıştım. Bu konuda en sağlıklı değerlendirmeyi artık AKP saflarında Başbakan Yardımcısı olan Tuğrul Türkeş yapıyor. "Bıçak sırtında... Yüzde 65-70 Evet de Hayır da çıkabilir" diye. Tuğrul Türkeş'i sevenin yanında sevmeyen de var. Ancak gerçekçi olduğunun altını çizmeliyim. Merhum babasının çizgisinde olup olmadığı tartışılabilir. Ancak "Uyarıcı" niteliği göz ardı edilmemeli. Referandum konusunda neredeyse 3 ay önce "Uyarı" görevini yerine getirmiş, Hürriyet'e verdiği röportajda "Yüzde 49.5 kaybetmektir" demişti. Ardından Bahçeli'ye dikkat çekerek, AKP'nin Bahçeli'nin ipi ile kuyuya inmesinin doğru olmadığını beyan etmişti. Zira Tuğrul Bey, bünyesinden kopup geldiği Milliyetçi-Ülkücü camiayı yakından tanır. Ve Ülkücülerin memleketi uçuruma götürecek anayasa taslağına Hayır diyeceğini biliyor. Nitekim 16 Nisan akşamı sandıktan "Hayır" çıktığında "Ben uyarı görevimi yerine getirdim" diyerek siyasete yeni bir boyut kazandırabilir. Tuğrul Bey'in bu uyarılarına rağmen, referandum kilidini açacak olan Ülkücü oylarının peşine düşenler yıllardır ağızlarına almadıkları Türkeş'i vefatının yirminci yılında rahmetle anma riyakarlığına sarıldılar. Yıllarca Başbuğ Türkeş'e "Irkçı-kafatasçı" iftirası atanların Türkeş aşkını ibret ile izliyoruz.
Öte yandan Beştepe'deki mezarı başında özel günlerdeki "İbrik seremonisi" gerçekleşti. Kamuoyu Bahçeli'nin ne aritmetik ne de ebcet hesabına uymayan rakamlarla dansını biliyor. Ancak ahretten haber alma yeteneğinden haberdar değildi. Bahçeli, "Başbuğumuz da Evet derdi, biz de Evet diyoruz" gibi ucube bir laf ederek bir taraftan koltuğunun bekasının derdine düştüğünü, diğer taraftan oylamanın anahtarını elinde tutan Ülkücülere mesaj vermenin peşinde gülünç duruma düşüyor.
***
Gelelim Saraya... Anketlerden hoşnut olmayan Erdoğan ilk defa kaybetme ihtimalini göz önüne alarak geçtiğimiz gün "Hayır oyu verenler de makbul vatandaşlarımızdır" sözleri ile 16 Nisan akşamı balkon konuşmasına zemin hazırladığı izlenimini veriyor.
Erdoğan'ı 1987'deki Refah Partisi Beyoğlu İlçe Başkanlığı'ndan beri tanırım. 1991 ittifak seçimlerinde bir hukuk oluşturmuştuk. Kendi deyimi ile "ekmek-tuz hatırına" bir tavsiyem olacak. Umarım danışmanları bu gönülden seslenişimi kendisine iletir."Sayın Erdoğan, Diyarbakır'da Türk de Kürt de demiyoruz" sözleri ile HDP seçmeninden Evet beklemek yerine bu "Tek Millet"in adını önce koyun. Ardından televizyon ekranlarında Kerkük'teki oldubittiye hitaben sarfettiğiniz "O bayrak inecek!" sözünün gereğini yerine getirerek, Barzani'ye "Ne bağımsızlığı, ne bayrağı ulan!.." diye seslenip, haddini bildirin. Ardından hiç ağzınıza almadığınız Ege adalarındaki Yunan işgalini sona erdirerek, 19 adamıza Yunan bayrağı çekerek, asker yerleştiren Yunanistan'a "Defolun adalarımızdan" uyarısını yaptıktan 24 saat sonra o adalara Türk bayrağı çektirin de görelim. Son olarak "Evet" çıkması durumunda Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin adının asla değişmeyeceğini teminat altına alın. Lakin bunların birini değil, hepsini yerine getirmelisiniz. Aksi halde sizin adını bir türlü zikretmediğiniz Türk Milleti, sizin frensiz arabanıza binmeyecektir!
Bizden söylemesi...Uyarı görevini yerine getirebildik mi?