Utandıran beceriksizlik!
Rabbimden mâlum helikopter kazasında Hakk’ın rahmetine kavuşanlara rahmet, yakınlarına, Büyük Birlik câmiasına, Alperen Ocakları mensuplarına, bütün ülkücü yüreklere ve Türk milletine de sabırlar diliyorum.
Çetin arazi şartları ve insanın ciğerine kırbaç gibi inen tipi, kar ve soğuğa rağmen kaza mahalline bir an önce ulaşmak için çırpınan vatandaşlara, köy korucularına, Mehmetçiğe, “Allah’ım, emeklerini zayi etme” diye dualar ediyorum. Çektiğimiz acı, yaşadığımız inkıraz öyle tarif edilebilir cinsten falan değil. Haber ânından itibaren televizyonlara kilitlendik, bir saat, üç saat, beş saat, on saat, yirmi saat, otuz saat, 40 saat sabır taşı olduk. Bir bakıyoruz, “Ulaşıldı şuuru açık” deniyor, bir duyuyoruz, “Ambulansta!”
Müjdeyi İçişleri Bakanı verdi inandık, açıklamayı devletin valisi yaptı, sevindik. Başbakan canlı yayında, “Muhsin Beyden umut yok” dedi, kahrolduk.
Meğer hiçbirinin aslı yokmuş.
Sade vatandaş kazadan birkaç saat sonra, “Yanlış yerde aranıyor” demeye başladı da, senini duyuramadı. Öyle ya, bu helikopterin kalktığı yer belli, son geçtiği mahal belli, varacağı nokta belli amma son teknolojiyle donatılmış helikopterler ve bin beş yüz kişi, yirmi, otuz, kırk saatte hiçbir ize rastlamıyor; olacak şey mi bu?
Sabırlar taşıyor. Devreye BBP’li mühendisler giriyor. Ölçüyor, biçiyor, dinliyor ve devlete, Kriz Masası’na, Hükümet’e, Başbakan’a, “Yanlış yerde arıyorsunuz!” diye sesleniyorlar. Kimse dinlemiyor.
Ve olay ânından tam 48 saat sonra günlerdir arama yapılan bölgeye ters bir yönde, köylüler tarafından, enkaza ulaşılıyor. Enkaza ulaşan koruculardan Selim Işık’ın şu sözleri insanı kahrediyor:
“- Üç gün önce biz o bölgeye gittik, kablo kokusu aldık. Tipi var diye korkup döndük. Sonra kurtarıldılar diye duyduk.”
Köylüler, yanan kablo kokularını duyacak kadar olay yerine yaklaşmışlar. Tipi ve soğuk onları da tedirgin etmiş. Bu saatlerde valilikten gelen,“Kaza yerine ulaşıldı, Muhsin Yazıcıoğlu ambulansla hastaneye getiriliyor” diye özetleyebileceğimiz haberi duymuş, rahatlamışlar. Lâkin işi burada bırakmamışlar. Sabah olunca bâzı mercileri ve Başbakanın çevresini gördükleri konusunda bilgilendirmişler.
Gelin görün ki Kriz Masası yönetimindeki ekipler aradan bir günden fazla bir zaman geçmesine rağmen o bölgeye yine yönlendirilmemiş, iş başa döşmüş, kaza olduktan sonra olay mahalline “kablo kokusu duyacak” kadar yaklaşan köylüler yeniden yola düşmüş, enkaza ulaşmışlar.
Ama aradan 48 saat geçmiş..
Bu, helikopterde bulunanların çocukları, eşleri, anneleri, dava arkadaşları ve millete bir işkencedir.
Bu, beceriksizliktir.
Bunlar yaşanırken Ulaştırma Bakanı ortalıkta yok. Başbakan, İçişleri Bakanı ve Hükümet adına konuşanlar, “Yapılması gereken her şey yapılmıştır, eleştirmeyin” diyorlar.
Mutfaktaki ev kadını dahi, “Yanlış yerde arıyorsunuz” diye çırpınır, kazanın olduğu yere yanık kablo kokusunu duyacak kadar yaklaşan köylüler aynı şeyi söylerken, siz, aradan 30 saat geçmesine rağmen oralı olmaz, kimse bilmez, biz biliriz derseniz ve bütün bildikleriniz yanlış çıkar, verdiğiniz her haber fiyasko ile sonuçlanırsa ve bütün bunlara rağmen siz hâlâ, “Eleştirmeyin, günahtır” derseniz, biz de deriz ki, “Siz ne dediğinizin farkında mısınız?”
İnsaf..
Yok şu kadar asker, bu kadar korucu, şu kadar helikopter, binlerce kişi.. Onlara, “Allah razı olsun” dan başka bir şey diyen mi var? Sözümüz krizi sevk ve idare eden iradeyedir. O irade ki, helikopterde bulunan yaralıları kurt kuş ve eksi 25 derece soğukla baş başa bırakmış, yakınlarını ve bütün milleti acıya boğmuş, Türk devlet ve milletini dünyanın gözü önünde bir Afrika devleti durumuna düşürmüştür.. Sapır sapır dökülen bu beceriksizliğe karşı bile eleştiriye tahammülsüzlük varsa, birileri o zaman ya kendini Tanrı yerine koyuyor, yahut, Türkiye’de rejim değişmiş de, bizim haberimiz yok demektir..