Usul vizyonu

Birkaç gün özellikle bekledim; mevzu demlensin.

Anlık tepkiler, refleksler, yerini üzerinde düşünülmüş kritiklere bıraksın.

Kim kimmiş, ne neymiş; iyice bir anlaşılsın.

Anlaşılanlar "hazım" dediğimiz mekanizmada tartılsın.

*

Gün itibarıyla, son kararım:

Ya kantarın ayarı bozuk.

Ya satılmaya çalışılan "ürün" ağır geldi.

*

Ne oldu da, CHP''nin "İkinci Yüzyıla Çağrı"sı, umulduğu kadar heyecanlı bir karşılık bulamadı?

Ne oldu da, dünü dünlerde bırakacağı, yarınımızı bambaşkalaştıracağı iddiasıyla yapılan o görkemli tören, bir kısım siyasi, bir kısım ekonomist, bir kısım medya mensubu dışında büyük kitleleri efsunlayamadı?

*

BİR:

İçeriğinden tamamen bağımsız olarak;

Bir kere çok uzundu arkadaş.

Ama çok uzundu.

Çok çok uzun.

Gereksiz şekilde uzundu.

Tahammülü güç biçimde uzundu.

Selvi Hanım hasta olmasaydı bile bir an içinin geçmesini mazur gösterebilecek, içi geçmeyeni mumla aratacak denli uzundu.

*

Tam burada bilime sığınıyorum.

Dediğim gibi içeriğinden bağımsız olarak, dünyanın en iyi tiyatro oyunu da, bin Oscarlı sinema filmi de, virtüözler geçidi konseri de ne olursa olsun "seyirci", "izleyici", "dinleyici" konumundaki kişilerin kesintisiz odaklanabildikleri, dikkat kesilebildikleri süre belli; neyi, niye zorluyorsunuz ki?

İnsan fanatiği olduğu futbol takımının maçını gözünü kırpmadan, pozisyon kaçırmadan izleyemiyor 90 dakika; ki söz konusu etkinlik kaç 90 dakika!

*

Madem böyle bir ekonomik vizyon ortaya koyacaksınız, madem kendi iddialarının dünya çapındaki isimlerinden de bir kadro oluşturdunuz, alem onları da bir görsün, duysun, bilsin istiyorsunuz;

Yapın "mola"ları olan, insanların kimin ne dediğini gerçekten anlayabileceği, irdeleyebileceği, karşılıklı tartışabileceği bir çalıştay…

Çıkın, aynı görkemde bir törenle, ama sadece "sonuç olarak ne dediğinizi" çat, çat, çat ilan edin millete; olsun bitsin.

*

İKİ:

Beklentiyi çok abarttınız abi!

Hayal kırıklıklarının değişmeyen sebebi aslında hayallerin gerçeğe olan mesafesi değil mi?

Keşke çıtayı önden arşa çıkarmasaydınız da alkış da, beğeni de, çünkü yok değildi aslında, kalmasaydı bu kadar aşağıda…

Arşa doğru çıkan o ucu açık dik yokuşla takdirin işini hayli ama bir hayli zorlaştırdınız.

ESAS VİZYONU…

Dünya, "cennet"in kapısını liberal kapitalizmle açmayı denedi mi?

Evet.

Açabildi mi?

Hayır.

Liberal kapitalizm, iddiası olduğu üzere demokrasinin teminatı olabildi mi?

Hayır.

Otokrasileri bitirebildi mi?

Hayır.

Ekonomisi liberalleşen Çin, demokratikleşti mi mesela?

Zinhar!

Orduların olmadığı, savaşların olmadığı ütopik küresel dünya iddiasını gerçekleştirebildi mi?

Hayır.

Sayısız ülke bizatihi liberal kapitalizmi beslemek üzere işgal edildi mi?

Evet.

Liberal kapitalizmin ali menfaatleri için tehdit oluşturan özgürlükler söz konusu olduğunda liberaller, liberal olabildi mi?

Hayır.

Liberal kapitalizm yükseliyor mu?

Hayır.

Liberal kapitalizm çöküyor mu?

Evet.

Fukayama''nın bile "Ancak insanlar ona inanmayı sürdürürse" ayakta kalabileceğini savunduğu liberalizm ona zaten temelden karşı olan bir siyasi yapıyı iktidara taşıyabilir mi?

Size bırakayım takdirini.

*

Şahsımın liberalizm alerjisini yeterince açık ve net ortaya koyduktan sonra aynı netlikte iki "ama":

BİR:

Mevzubahis "Hangi istiklal vardır ki yabancıların nasihatlarıyla yükselebilsin…" ise eğer…

Amerikan kılavuzluğu ile Arap, Rus vesair kılavuzluğu arasında hiçbir fark yoktur.

Kurucu kılavuzu ABD, burnunu pislikten kurtarıcı kılavuzu Katar olanların ve dahi memlekette yabancıya peşkeş çekilmemiş "kaynak" bırakmayanların CHP''ye "gayrimillî" yakıştırmasında bulunması ancak komik olur.

İKİ:

Hangi iktidar namzedi parti var ki, bugünkü şartlarda Türkiye''nin ekonomik kurtuluşunu "borçlanmadan" sağlayabileceğini vaat edebilsin?

Evet, kamuculuk…

Evet, toplumculuk…

Ama lütfen biraz da gerçekçilik!

*

Celal Bayar''ın anlatımıyla, "Kefen bezini bile Japonya''dan alan", sıfır üretime sahip, yüzyıllarca hamallıktan fazlasını yapmasına imkân tanınmamış, ehliyetsiz bir halktan başka bir sermayesi bulunmayan.. "Köydeki ağa ile çobanın arasındaki fark, donunda ve pantolonundaki yamaların sayısından ibaret olan…" hürriyetine yeni kavuşmuş Türkiye Cumhuriyeti, Birinci İktisat Kongresi''ni hangi şartlarda gerçekleştirdi?

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası nasıl, hangi parayla kuruldu?

Birinci Kalkınma Planı''ndaki yatırımlar hangi parayla finanse edildi?

Karabük Demir Çelik tesisleri mesela; nasıl kuruldu?

Dışarıdan fon bulunur, yatırım alınır; önemli olan bunun karşılığında neyi verip vermediğiniz...

Bu "dış kaynak"lar bir pranga mı olacak memleketin boynuna yoksa payanda yapabilecek misiniz, "öz kaynaklarıyla ihya olabilen ülke"yi inşa etme yolculuğunuza?

Yahut var mı böyle bir yolculuk ajandanızda? Mesele bundan ibaret aslında.

KİM NE DERSE DESİN…

Doğru bildiğin yoldan dönmemek saygıya değerdir.

Doğru bildiğin yolun o kadar da doğru olmayabileceğine dair uyarılara kulak tıkamak, yürümeyi planladığın yolun doğru olmadığını ortaya koyan verileri yok saymak ise saygısızlık!

Kendinden başkasının ne düşündüğüne, ne söylediğine, dahası bilgiye ve belgeye dayalı kanaate zerre kıymet vermeme eğiliminin yaldızlı emaresi.

*

Biri iradeyse…

Öteki kuru inat.

*

Bu yazdığımı, özel olarak hiç kimse üzerine alınmasın ama genel olarak lütfen herkes alınsın:

Herhangi bir plan, program, niyet, heves, istek, hayalden, "Ne derlerse desinler…" vurgusuyla ve cümle eleştiri, endişe, itiraza "rağmen" dönmeyeceğini ilan eden birinin "tek adamlık" karşıtlığı da, demokrasi iddiası da karşılık bulmaz toplumda.

Yazarın Diğer Yazıları