Üstü örtülen bir Atatürk gerçeği daha: 'DOĞU MANEVİYATI'
Kanlı gündeme dair not:
Olağan demokrasilerde hükümetin istifasını gerektiren dehşetengiz zafiyet silsilesine rağmen bu ülkenin bir Bakan’ı çıkıp da hâlâ “var mı diyeceğin” diye efelenebildiği noktada, “diyeceğim” çok şey var. Gelin görün ki korkuyorum;
Ya o Bakan yazılarımı ağzıma tıkarsa!!!
Üstü örtülen bir Atatürk gerçeği daha:
“DOĞU MANEVİYATI”
Gazi’nin 6 Mart 1922 tarihli TBMM gizli oturumunda, muhteşem öngörülerle dolu uzun bir konuşması var. Kısa bir bölümünü okuyalım:
“Türkiye, fikir yanlışıyla, zihniyet yanlışıyla mâlul olan birtakım adamlar yüzünden her saat, her gün, her asır biraz daha çok gerilemiş ve daha çok düşmüştür. Efendiler, bu düşüş, bu gerileme yalnız maddiyatta olsaydı hiçbir ehemmiyeti yoktu. Ne yazık ki, Türkiye ve Türkiye halkı ahlaken düşüyor ve bu halet incelenirse görülür ki, Türkiye, Doğu maneviyatı ile başlayan ve Batı maneviyatı ile sona erdirilen bu yol üzerinde bulunuyordu. Batı ve Doğu’nun birleştiği yer üzerinde bulunduğumuzu ve ona yaklaştığımızı zannettiğimiz takdirde Batı’nın aslî mayası olan Doğu maneviyatından tamamen kopuyoruz, yalnızlaşıyoruz.”
‘Doğu maneviyatı’ tabiri, Atatürk’ü tanımada anahtar kavram olmanın yanında, Atatürk’ten ürküntünün de temel sebeplerinden biridir. Bu kavram, iki zihniyette Atatürk’e yönelik ürküntü yaratmaktadır:
1. Saltanat dincisi Arapçı zihniyet,
2. Emperyalist-haçlı Batı zihniyeti.
Bilindiği gibi, emperyalist-haçlı kuramcı Huntington, daha doğrusu ABD, medeniyetleri çatıştırmak ve Doğu’nun Batı uygarlığından yararlanmasını engellemek peşindedir. Huntington’a göre, Batı’nın bugün temsil ettiği değerler sadece Batı’nındır; dünyanın ortak malı değildir. Batı bu değerleri üretmede tek ve biricik olduğu gibi, bunlardan yaralanmada da tek hak sahibidir. Bu değerlerden yararlanan ötekiler, bunun faturasını ödemek zorundadırlar. Bu değerleri Batı’ya fatura ödemeden yararlanma alanına sokmak hiç kimsenin hakkı ve haddi değildir.
Atatürk bu savı, bu inadı, bu egoizmi çok erken bir tarihte kırmıştır. Şunu göstermiştir:
Evrensel bilim ve fikir değerlerinin esas sahipleri Doğululardı. Atatürk bu değerlere ‘maneviyat’ diyor ve ‘Doğu maneviyatı’ tabirini gündeme getiriyor. Atatürk’e göre, biz esasında Doğu maneviyatına bağlıyız.
Muhammed İkbal’in
Atatürk’le örtüşen tezi
Atatürk’ün Pakistan’daki fikirdaşı, Müslüman düşünür Muhammed İkbal (Atatürk’le aynı yılda öldü), bu noktanın altını çizerken şu yolda konuşuyor:
Batı’nın bugün sahip bulunduğu ve kendisini öne çıkaran değerleri biz ondan almaya kalktığımızda yaptığımız iş, o değerlerin esas sahipleri olan Müslüman ecdadımızın mirasını geri almaktır. Bu yüzden biz, Batı’daki evrensel değerleri alırken aşağılık kompleksine düşmemeliyiz. O değerler, temelde bizim atalarımızın ürettiği ve Batı’ya kaptırdığı değerlerdir. Bu değerler Batı’dan geri alınmalı ve ardından da Batı’nın zulüm ve hegemonyasını yıkmak için kullanılmalıdır.
Atatürkçü geçinen bazı gafiller, Atatürk’ü, Müslümanları Batı’ya teslim eden adam gibi göstermeye çalışan dinci müfterilerle işbirliği yaparcasına Gazi’yi, hayatında hiç telaffuz etmediği ‘Batıcılık’ın öncüsü gibi gösterme gayreti içinde oldular. Bunlar Türk Kurtuluş Savaşı’nı ve Türk inkılaplarını Batılılaşmak, hatta Batı’ya uşaklık olarak telakki etmeyi, Atatürkçülük diye yutturmak için ellerinden geleni yaptılar.
Atatürk’ün ‘Doğu maneviyatı’ ve ‘Avrasya’ tezini bugün bir ölçüde Çin hayata geçirmektedir. Atatürk’ün Çin’de yıllardan beri ders gibi okutulması boşuna değildir. Batı bunu biliyor ve Atatürk’ün altını oyarak gereğini yapıyor. Müslüman Doğu bunu bilmiyor ve Atatürk’ü kendinden saymama ahmaklığını sürdürüyor. Attila İlhan, bu noktaya parmak basarken şöyle demiştir:
“Türklerde, kurtuluşu Doğu’da gören ilk ihtilalci, Mustafa Kemal idi.”
Atatürk’ün Batı’yı çıldırtan yanı işte budur. Batı, Atatürk’ü işte bunun için asla hazmedemiyor, asla hoş göremiyor.
Yaşar Nuri Öztürk Yurt
Besleme
basın;
metronun
altını da yazın
Yüzü iyice göründü. Netleşti. Şapka düştü, kel göründü. Kaçırmayın, atlamayın. Önemli farkı ıskalamayın.
İki tür gazetecilik var.
Siyasetten beslenen gazeteler.
Okurunun desteklediği gazeteler.
Siyasetten beslenen gazeteler ve gazeteciler iktidara yaltaklanırlar, yaranırlar, yamanırlar. İktidar o gazetelere, patronlarına, yazarlarına “Leş yiyen akbabalar, tasmalı köpekler” diye hakaret eder, Başbakan, iftar sofrasından; “Bu adama gazetende niye yazdırıyorsun” diye basın patronuna bağırır.
Besleme gazeteci ses çıkarmaz. Besleme patron da siner.
Başbakan’a işine bak diyemezler.
***
Siyasetten besleme gazetelerin hemen tamamı, arife gününden bir gün önce birinci sayfalarının yukardan aşağıya sağ iki sütununu (okur gazeteyi açtığında gözünün otomatik olarak ilk baktığı yer orasıdır) paralı “reklam- propagandaya” ayırmıştı. İktidar partisinden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, “Kadıköy-Kartal Metro açılışını Başbakan ile birlikte yapacaklarını” propaganda ediyordu. Bu propaganda, birkaç gazete dışında, bütün medyada vardı.
(...)
Başlıklar yağ kokuyordu:
Tarihin en büyük metrosu.
Trafiğe metro ilacı.
İktidar hizmet etmeyi biliyor.
İstanbul artık yaşanır kent.
En güzel bayram hediyesi.
Besleme gazetecilerin eline iktidar belediyesi basın bülteni yazıp vermiş, onlar da bir gün önce birinci sayfalarının en kıymetli yerine koydukları paralı propagandayı, bir gün sonra aynen tam sayfa -Başbakan fotoğraflı- haber diye okurlarına yazmışlardı.
***
Kuşkusuz İstanbul’un Anadolu yakasına yerin 40 metre altına inerek günde 1 milyon 226 bin yolcuyu evinden işine, okuluna, marketine, hastanesine, doktoruna taşıyacak 22 kilometre yeni teknoloji metro yapmanın haber değeri var. Bu yatırımı alkışlamak, yapanı kutlamak gazeteciliğin gereğidir.
Fakat gazeteci merak da eder.
Metro’nun kilometresi kaça mal oldu? Pahalı mı yapıldı, ucuz mu? Muhalefet partisi Yerel Yönetimlerden sorumlu Milletvekili Gökhan Günaydın’ı (CHP) bulur; “kıyaslamalı bilgiyi” sorar, yazar.
İzmir Belediyesi metro yaptı.
EVKA 3- Üniversite.
Üçyol- Üçkuyular .
2 hat toplamı 8 kilometre.
450 milyon TL’ye mal etti.
Kilometresi 56 milyon TL.
İstanbul Belediyesi metro yaptı. Kadıköy-Kartal hattı.
Toplamı 22 kilomtere.
3 milyar 100 milyon TL’ye mal etti.
Kilometresi 140 milyon TL.
***
Teknoloji aynı, kalite aynı, tünel galerisi delme aynı, vagon aynı, elektirifikasyon sistemleri, ray çeliği, istasyon standardı aynı... İzmir Belediyesi’nin 56 milyona mal ettiğini İstanbul Belediyesi 140 milyona mal ediyor... Aradaki büyük fark İstanbul halkına atılmış kazık mı oluyor?
Besleme basın merak etmiyor.
Kıyaslamayı akıl etmiyor.
Eline ne verilirse onu yazıyor.
Necati Doğru Sözcü
Can alan, can yakan soru
Devlet Hakkari’yi
nasıl geri alacak?
BDP’li 9 milletvekili, Şemdinli’deki olayları incelemek üzere ilçeye geliyor. 50 araçlık konvoyla 20 kilometre uzaklıktaki Bağlar köyünü ziyaret ediyor... Konvoyu dönüşte biri kadın 5 PKK militanı durduruyor, sonra olanlar malum... Kameralar önünde BDP milletvekilleriyle teröristler sarmaş dolaş oluyor... Birbirlerine sarılıp uzun süre hasret gideriyorlar... Karşılıklı espriler yapılıyor.
En çok merak edilen soru şu...
Milletvekilleri ve gazetecilerden oluşan bu kadar kalabalık bir konvoyun refakatine, çatışmaların en yoğun olduğu bir bölgede valilik nasıl oldu da güvenlik gücü vermedi...
Üstelik henüz bir hafta önce bir milletvekili kaçırılmışken...
Başbakan konu kendisine sorulduğunda diyor ki:
- Bize ne demek düşer, ‘Bu ne muhabbet’demek düşer...
Oysa kendisine teröristlerin nasıl olup da güpegündüz yol kestiği, nasıl olup da güvenlik güçlerinin rolünü üstlendiğini izah etmek düşerdi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu soruyor:
- Orada BDP’liler, medya, PKK vardı... Peki devlet neredeydi?
Kemal Bey’in uyarısı yerinde, ama etkisi ne kadar?
Hüseyin Aygün’ün kaçırıldıktan sonra PKK propagandasına girişmesi, Kemal Bey’in onun arkasında olduğunu söylemesi CHP’nin ağırlığını azalttı. Tayyip Erdoğan’a “CHP ile BDP aynı” demek fırsatını sağladı.
Ayrı bir komedi de İçişleri Bakanı’nın Hakkâri’deki durumuydu...
Bakan Hakkâri’de konvoy eşliğinde dolaşırken sataşmaya uğruyor. Bir internet kafeye kaçıyor. Korumalar dükkânın önünde uzun uzun havaya ateş açarak etrafı korkutuyor. Bakan daha sonra valiliğe götürülüyor.
Biz hâlâ meraktayız: “Hakkâri elden çıktı” diyen emekli generale Başbakan Erdoğan neden kızdı? Acaba devlet Hakkâri’yi nasıl geri alacak?
Melih Aşık Milliyet
Yandaşlar şimdi yandı
Başbakan aynen şunu söyledi: “...net ve açık söylüyorum, televizyon kanallarına, onların avukatlarını, onların meddahlarını çıkaran medyaya karşı tavrım vardır. Bundan sonra da olacaktır. Herkes net olacak. Kimden yana olduğunu söyleyecek. Sen PKK terör örgütünden yana mısın yoksa milletten yana mısın?”
Yandı mı şimdi medya ve yandaşlar. Herkes elini vicdanına koysun.
Televizyonlarda boy gösterenlerden teröre, PKK’ya, İmralı’daki kişiye karşı çıkan, bunu eleştiren kaç kişi var?
Bir elin parmakları kadar bile yok.
Buna karşı her gün PKK’yı üstü kapalı haklı gören, dağdakinin hakkını şehitlerden daha fazla arayan, çözüm adı altında ülkenin bölünmesinin daha iyi olacağını söyleyen kaç kişi var?
Yüzlerce. Üstelik bunların tamamı aynı zamanda AKP yandaşı.
Liberaliyle, dincisiyle, milliyetçisiyle Kürt sorununu sürekli kaşıyan, teröre prim veren, asıl muhatabın İmralı’dakinin olmasını söyleyenlerin tamamı aynı zamanda AKP destekçisi.
Her gece Kürt sorununu irdelemek adı altında Türkiye’nin bütün değerlerini yerden yere vuran televizyon kanallarının ve güya objektiflik iddiasında olan gazetelerin ne yapacağı merakla bekliyorum.
Can Ataklı Vatan
“Deyyusa” cevap
Bu ülkenin camisinde halkın karşısına geçiyor imam efendi. Halkın gözünün içine baka diyor ki: “Karısı kızı sokakta konuşan, düğünde oynayan adam, deyyustur.”
Deyyusun ne olduğunu herkes bilir. Bu herife göre; kimin karısı kızı sokakta herhangi birisi ile konuştu ise o pezevenk, yani kadın satıcısı oluyor. Satılan kim? O insanın karısı kızı...
İşte böyle kendinden geçmiş adam. Kendisi gibi olmayan, düşünmeyen kim varsa deyyus ilan edip yok edilmesi gereken bir tortu haline getiriyor. Elinden gelse bunların üstüne ölüm gazı sıkacak.
1939-45 arasında dünyayı kan gölüne çeviren Hitler’i sadece Alman sanmayın. Onun dini, milliyeti, memleketi yoktur. O her çağda, her coğrafyada karşımıza çıkar. Kim ki Hitler öldü, diyorsa hata eder.
O Hitler ruhu şimdi de Yozgat’tan baş gösterdi. Gücü yetse oradaki bütün kadınları ya katledecek ya da çarşafa sokup haremine atacak.
Ama biliyorum ki Yozgat’taki yiğit ve hoşgörülü Türkmen çocukları böyle Allah taslaklarına hak ettiği cevabı verecektir.
Rıza Zelyut Güneş
Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç, “Türkiye’de huzur var, dünyada yok”
demiş. Böyle bir Bakan da sadece bizde var, dünyada yok!
Fahrettin Fidan Milliyet (Açık Pencere)