Unutulmayan bayram namazı!
Türkistan’da bundan sekiz yıl önce kurban bayramı solukları buza çeviren mart sabahına denk gelmişti. O güne kadar ılık, sıcak ve güneşli devam eden hava aniden sulusepken karakterli soğuk bir güne yerini terk etmişti. O sabah, diğer günlere göre daha erken başlamıştı. Biz hem heyecanlı hem de ata topraklarındaki kılacağımız ilk bayram namazı için hazırlıklıydık. Camiye ulaştığımızda Türkistan valisi konuşmasını henüz bitirmiş namaz başlamıştı.
Türkistan’daki camide o gün kılınan bayram namazının cemaati ve ortaya çıkardıkları görüntü görülmeye değerdi. Orada bayram namazı için toplanan cemaat yıllarca Tanrı’yla savaşan bir rejim altında yaşamışlardı. Ulu Türkistan’da din ve dini değerler yıllarca aşağılanmış ve reddedilmişti. Mabetler ya yıkılmış ya kapatılmış ya da terk edilmişti. Dindarlar yok edilmiş. Din adamları “halk kâfiri” diye kurşuna dizilmiş ya da sürgüne gönderilmişti. Türkistan’da bayram namazını kılanlar mahşerden çıkmış bir halkın çocuklarıydı!
Cemaat, dar gelen cami avlusundan taşmış, cami avlusuna bitişik olan yolu doldurmuş ve Türkistan-Çimkent karayolunun üzerindeki asfalt insan seli yüzünden kapatılmıştı.
İnsanlar, camide yer bulamayacaklarını bildikleri için koltuklarının altına seccadelerini almışlar, kar ile yağmurun ıslaklığından korunmak için de seccadelerinin altına naylon altlıklarını sermişlerdi. Bizim yanımızda seccade vardı, fakat yağmurluk yoktu. Namaz henüz başladığından yolun üstüne binlerce insanın yaptığı gibi biz de seccadeyi serip namaza durduk. Camiden başlayıp önce avluya, daha sonra da yola kadar uzanan dualarla namaz kılıyorduk.
Bu kar tanelerinin yüzümüzü yaladığı, üzerine secde ettiğimiz çakıl taşlarının alnımızı ıslattığı ve dizlerimizin yarıya kadar sular içinde kaldığı bir ortamda kıldığımız ilk namazdı. İlk kez bir namaz sırasında secdeye vardığımızda dizlerimiz ve kollarımız yarıya kadar ıslanmıştı. Secdeye duran herkes aynı durumdaydı.
Sonuçta ıslak çakıl taşlarının ve yağmur dolu küçücük gölcüklerin yanı başına seccadesini serip büyük bir huşu içinde ibadetini tamamlayan yerli halk mezarlığa gitmek üzere süratle seccadelerini topladılar. Namaz kılan binlerce kişilik kitlenin tamamına yakınının akın akın mezarlığa yönelmesi görülmeye değerdi. Mezarlar, geçmişle geleceğin kesiştiği ara istasyonlardı. İslam Dünyası’nın başka yerlerinde de mezarlar bir gün önceden ziyaret edilir. Mezarların üzerindeki bitkiler sulanır, toprak tazelenir, mezar taşları okşanır ve dualar okunur. Türkistan’da bayram namazı ile mezarlık ziyareti birbirini tamamlayan bir bütündü.
Yakınlarının mezarlarının başında çömelip kendi geleceğini atalarının geçmişiyle özdeşleştirenler birbirine karışmış hep birlikte dua ediyorlardı. Mezarlık, malzemesi insan olan büyük bir tablo gibi görünüyordu. Bu tablonun şu veya bu köşesinde toprak ve türbe biçimindeki mezar taşlarının dışında her yeri insanlar doldurmuştu. Belki de bayram namazından sonra mezarların ziyaret edilebilmesi için mezarlık namaz kılınan mescide yakın bir yere yapılmıştı.
Bütün bayram namazları, binlerce yüreği bir araya toplaması ve aynı hedefe yöneltmesi bakımından anlamlıdır. Ancak Türkistan’da o gün kıldığımız bayram namazı bir başkaydı. Bunu anlamak için o duyguyu tatmak gerek. Bunu da uzaktan değil yakından görmek gerek, aslına bakarsanız görmek de yetmiyor yaşamak gerek.