Üniversitelerde "iyi şeyler" oluyor!

Okuyacağınız yazının bir tek cümlesi bile hayal mahsulü değildir. Yazılanlar son on gün içinde yaşanmış hadiselerdir. Anılan bütün kişi ve kurumlar gerçektir.

***


4 Haziran 2012, Pazartesi... Günün akşama döndüğü saatler...“Flaş... Flaş... Flaş...” uyarıları, cayır cayır kırmızı zemin üzerine yerleştirilmiş “SON DAKİKA” alarmlarıyla bir haber düştü ekranımıza:
Üniversitede baltalı vahşet!
“İlk bilgiler”e göre;
İstanbul Üniversitesi önünde toplanan kalabalık grup bir öğrenciye baltayla saldırmış, öğrenci başına aldığı darbeyle yere yığılmış, saldırganlar “Sosyal Bilimler’deki herkes ölecek” nidalarıyla olay yerinden uzaklaşmış, kampüse giriş ve çıkışlar yasaklanmış; velhasıl Beyazıt’ta “olağanüstü hal” ilan edilmişti!
Aradan bir kaç saat geçti geçmedi;
Pufff! Haber yandı bitti kül oldu!
Hatta “kül” bile olmadı; buharlaştı!
Sanki o gün, öyle bir olay hiç yaşanmadı. O tüyleri diken diken eden, dehşet verici başlıklar hiç atılmadı. Bir saat önce gündemleri alt üst olan ve İstanbul Üniversitesi’nde yaşanan terörü birinci haber olarak sunanlar onlar değildi.
“İmha” izsiz, delilsiz öyle profesyonelce gerçekleşmişti ki, bir saat önce yeri yerinden oynatan sitelerin bir saat sonra havadan sudan haberlere dönüş yaptığını görenler kendilerinden şüphe etti:
Az önce gördüklerim, okuduklarım halisünasyon muydu! Gaipten haberler mi uydurmaya başladı zihnim! Aklımı mı kaybediyorum Yarabbi!

***


Kaybolan onların aklı mıydı Türk basının ahlakı mı, okuyun ve siz karar verin!

***


İstanbul Üniversitesi’ndeki korkunç saldırının haber olduğu an ile yayından kaldırıldığı an arasında ne oldu da böyle oldu?
Söyleyeyim:
“İşin aslı” anlaşıldı. İstanbul Üniversitesini “basan” azgın grup “bölücü” saftaydı. Terörü dağdan şehre taşımakla görevli kuryelerdi her biri. Adıyla sanıyla söyleyeyim; PKK’lıydı!
Lince girişip, yaraladıkları mı?
Ülkücü bir üniversiteli!
İşte dananın kuyruğu, güzide basınımız bu gerçekle yüzleştiğinde koptu.
Tüüüh; görüyor musun başlarına geleni! Nasıl “Elleriyle bozkurt işaretleri yapan faşistler solcu öğrencilere saldırdı” diye manşet atacaklardı şimdi! (Hoş yapmadıkları şey değildi. Olayı tersyüz edip, yaralı ülkücülerin resimlerini “faşist saldırı mağduru sol görüşlü öğrenci” diye çok basmışlardı gazetelerine... Üniversitelere sızan bölücü grupların tahriklerini çok ört-bas etmişlerdi “sağ-sol kavgası” diye...)
Destek vermeye kalksan, “Hepimiz poşu takalım” eylemine de benzemez ki, ne yani bozkurt mu yapsınlar ellerini!
Altı üstü bir ülkücü; yaşamış-ölmüş gam mı!

***


Aynı gün, aynı saatlerde benzer bir haber de Göztepe’den geldi:
Marmara Üniversitesi önünde çatışma! Yaralılar ve gözaltılar var!
Olay üç aşağı beş yukarı İstanbul Üniversitesi’ndeki gibi gelişmişti.

***


Türkiye’nin en köklü üniversitelerinden ikisinde, öğrencileri hedef alan eş zamanlı terör eyleminin gerçekleştiği günün ertesinde gazetelerde ara ki tek satır yazı, yorum bulasın...

***


O günden bugüne, basının çektiği kalın perdenin arkasında şunlar yaşandı:
Her iki olayda da bölücüler kaçtı, ülkücü öğrenciler gözaltına alındı! Güvenlik güçleri ve adli makamlar o denli “tavizsiz” di ki; yaralı bir öğrenci tedavi edilmesi gerekirken adliye koridorlarında bekletildi! 17 ülkücü öğrenci geceyi nezarethanede geçirdi. Ertesi gün mahkemeye çıkarıldıktan sonra akşam saatlerinde hepsi salıverildi. Velakin adalet sisteminin olaya “açılımcı” yaklaşımı yüzünden çoğu o gün girmeleri gereken final sınavına giremedi. Adliye çıkışında İstanbul Ülkü Ocakları Başkanı Gökmen Kantar bir basın açıklamasıyla öğrencilerin mağduriyetlerini dile getirdi.
Ertesi gün...
Yine bir Allah’ın kulu; “Bu öğrencilere bu zülmü neden yaptınız?” deme gereği hissetmedi.
Bir sonraki gün...
İstanbul Üniversitesi’nde okuyan ülkücü öğrenciler, anneleri, babaları, kardeşleriyle birlikte Beyazıt Meydanı’nda yaşanan saldırıları protesto amacıyla yürüyüş yaptı. Ellerinde Türk bayrağı vardı. Okulun tarihi girişine dev bir pankart asmışlardı:
Teröre hoşgörü, vatansevere zulüm!
Ertesi gün...
Medya bu eyleme de kör, sağır, dilsizdi...
Ha bu arada İstanbul Üniversitesi Rektörü (öğrencilerin aktardığına göre) bir öğrencinin ölümden döndüğü olayı “Bahar aylarında gençlerimiz biraz hareketleniyor” diye değerlendirdi!
Buna da şükür... Oradan bakınca, bölücülerin baltalı saldırısı pekala “çok güzel hareketler bunlar” diye de algılanabilirdi!
Sonraki gün... Sonraki... Daha sonraki...
Gençlerin çilesi bitmedi...
Marmara Üniversitesi Rektörlüğü 14 öğrenciyi disipline sevk etti. Ülkenin genel ahval ve şeraitinden ilhamla olmalı, öğrenciler tutukluluğu cezaya dönüşenlerin kaderine mahkum edildi. Daha haklarındaki soruşturma sonuçlanmadan, -hem de tam final döneminde- özel güvenlik öğrencilerin karşısına dikildi ve okula girişlerini engelledi. Sorarsan “üniversite gerilmesin”di mazeretleri!
Sayın Rektör,
Üniversitenin gerilmemesi konusunda bu kadar hassastınız da, hiçbiri öğrenci olmayan o bölücü grup nasıl girdi o kampüse!
Yoksa girmediler mi! Olay kampüs sınırları dışında mı gerçekleşti?
Öyleyse ne hakla okul dışında olan olaydan ötürü soruşturma açabiliyorsunuz öğrenciler hakkında?
10 gündür 14 öğrencinin final sınavına girememesi;
Okullarının en az bir dönem (2. dönemde olduğumuzu düşününce bir yıl) uzaması demek!
Mesleklerini ellerine almalarını 1 yıl geciktirmek demek!
Bir yıl daha okul harcı demek!
Bir yıl daha yurt parası... Bir yıl daha ev kirası... Bir yıl daha yemek-yol parası demek...
Emekli bir babanın evladını okutmak için bir yıl daha ne yaşının, ne sağlığının kaldıramayacağı işler yapması demek... Bir annenin saçlarının biraz daha ağırması demek...
14 ailenin hayallerini yıkmak demek...
Bir elleri yağda bir elleri balda büyümüştür belki o çocukların her biri; ne fark eder!
Bu tutum; 14 genç insanın eğitim hakkını engellemek demek!
Tabii bunların farkında olabilmek için vicdan gerek!

***


Bir grup MHP milletvekili, “açılım rüzgarının etkisinde” haksız yere öğrencilerin bir yıllarının heba edilmesini engellemek üzere bir görüşme yapacak bugün Marmara Üniveristesi Rektörüyle...
Abdullah Gül’ün atadığı Prof. Dr. Zafer Gül; bölücülerin saldırdığı öğrencilere sahip çıkacağı yerde onları okuldan atmaya yeltenmesini, “İyi şeyler oluyor” diye meşrulaştırmayı denemez umarım.
Denerse mi!
Anlarız ki; YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya’nın önceki günkü konuşmasında, özellikle soruşturmaya uğrayan öğrencilere dönük vaatlerinin hepsi “ileri demokrasi maskesi”ymiş demek ki!



BASINDAN SEÇMELER


AKP-CHP ittifakı ‘Amerikan
Kürt Devleti’ne harç karıyor

AKP’nin birinci Kürt açılımının yanlışlığını kavrayabilmek için hayli şehit
verdik.
Kılıçdaroğlu Başbakan Erdoğan’ı ziyaret ederek ikinci açılımı yaptı.
Bölgeden şehit haberleri gelmeye devam ediyor. (...) Kılıçdaroğlu - Erdoğan görüşmesinde “terör örgütünün silah bırakması” hiç kulağınıza çalındı mı? Hayır...
CHP “terör örgütü” lafını bile ağzına almıyor. Ankara barış çubuğu yakarsa PKK’nın kendiliğinden silah bırakacağı gibi bir ham hayalin peşine takılmış gidiyor.
Daha doğrusu ABD böyle istiyor. PKK’ya dokunmadan soruna çözüm arayacaksın...
Soruna çözüm arar gibi yaparken ABD’nin yarınlarda kullanacağı Kürt devletinin kuruluşuna harç koyacaksın... Kendi kuyunu kendin kazacaksın.
(...)
Türkiye bir yandan silahlı teröre askerlerini kurban verirken bir yandan da komşusundaki terörü kışkırtan ülke durumuna geçiyor.
PKK terörünü besleyen Irak’ı bırakıp, ABD adına Suriye ile dalaşıyor...
Ulusal çıkarlarımız, kendi insanımız unutulmuş, başkaları adına kılıç sallayıp duruyoruz.
Melih Aşık / Milliyet




İngiliz basınında yer alan, aslında uzun süredir devam eden yayınlar, Türkiye’yi Suriye savaşının içinde gösteriyor...
Böyle haberleri İran hatta Rus basınında görebiliriz. Ancak İngiliz basına yapılan haber siparişleri, Clinton’ın açıklaması gibi, Türkiye için pozisyon tanımlama çabasının göstergesi gibi.
İbrahim Karagül / Yeni Şafak




Yeni Anayasa’nın altın vuruşu Genel Kurul’da

“Genel kurulda anayasa ile ilgili yeni iradeler ortaya çıkabilir” .
Erdoğan’ın anayasaya dönük temel görüşü bu cümlede saklı. Anayasa çalışması Meclis’e gelecek. AKP Erdoğan’ın şimdiden seslendirdiği “Başkanlık sistemi, partili Cumhurbaşkanı” gibi formüller için Genel Kurulda harekete geçecek.
Yalçın Doğan / Hürriyet




4+4+4!

Hükümet, 4+4+4 sistemi ile bir kuş değil birkaç kuş birden vurdu... İlahiyat Fakültesi mezunlarına iş sahası açıldı. Gelinen noktada bir İlahiyat Fakültesi mezunu; Boğaziçi Bilgisayar, Mühendislik vs. mezunundan iş bulma konusunda daha avantajlı konuma geçti.
İkincisi, 28 Şubat sonrasında çoğu kapanan, AKP iktidarı ile birlikte az sayıda öğrenci bulan binlerce yatılı kuran kurslu bu sistemle tıka basa dolacaktır... Köylerde, kasabalarda 4 yıllık ilköğretimi bitiren fakir ailelerin çocukları, kimilerinin iddiasına göre tarikatlara eleman yetiştiren kurslar olarak bilinen bu yurtlarda barındırılacak, giydirilecek, yedirilecek ve bir yandan dini eğitim alacak diğer yandan resmi okullara devam edecek...
Üçüncüsü, devlet okullarına giden öğrenciler de dini bütün yetişecek... Zaten başbakanımız da dindar bir nesil istemiyor muydu... Bu sistemle dindar nesil de yetişmiş olacak...
Elbette dini ve dinleri öğrenmenin kimseye zararı olmaz, üstelik yararı olur... Ancak, eğitimi din ekseni üzerine oturttuğunuzda, millet ve ulus kavramı yerine ümmet kavramı yerleşir. İlim ve bilimin bazı gerçekleri tartışılmaya başlanır... Zamanla laik, hukuk devleti yerine, din devletinin kuralları konur... Yeni sistem üç-beş yıl sonra meyvelerini vermeye başlayınca bu gerçeği herkes görecektir... Toplumda bir ayrışma başlayacaktır... Bu olay inşallah bir rejim değişikliği veya Cumhuriyetin dönüşümüne neden olmaz... Korkum bu...
Hasan Kurt / Kuzey Ekspres




O milletvekili THY’den komisyon alacak mı?

Sivil havacılıkta grev yasağı getirten AKP’li milletvekili Metin Külünk adlı kişi, aynı zamanda bir iş bulma simsarı biliyorsunuz.
(...)
İnternet sitesinin renkleri ve amblemi THY’ninkini andıran Metin Külünk adlı milletvekili-işçi simsarı acaba THY’ye gönderdiği özgeçmiş sahiplerinden işe alınan olursa bunlardan komisyon alacak mı?
Ne kadar alacak?
THY toplam 305 kişiyi işten attı. Hostes maaşları ortalama 3 bin lira. 100 kişi Metin Külünk adlı milletvekili işçi simsarının gönderdiği kişilerden seçilse komisyonu ne kadar tutar bir hesap edin.
Can Ataklı / Vatan




ÖYM kavgasında Erdoğan cephesi karşı atağa geçti
Diyet borcumuz yok; teslim olmayacağız

Son beş yıla damgasını vuran çoğu soruşturma ve kovuşturmaların dayanağı durumundaki 250. Madde’de düzenlemeye gidileceği haberi üzerine “özel yetkili yandaş medya” Erdoğan’a karşı saldırıya geçmiş ve alenen “sonun geldi” mesajı vermişti. Dün baktım -artık HSYK sarsıntısından geride kalanları da yeni bir depremde kaybetmeme telaşıyla mı ne- iklim değişmiş; gönül yayları gevşemiş; çoğu “konjonktürel cengaver”in köşesinde “gel barışalım artık” kıvamına gelinmiş...
Velakin bu kez, günlerdir “savunma” da kalmayı tercih eden Erdoğan cephesi hareketli. Yandaş medyanın Erdoğan yandaşı tarafından(!) Abdülkadir Selvi günlerdir “Sanki darbecilerle, Ergenekon’la tek başlarına mücadele etmişler” diye çattığı “yandaş medyanın özel yetkili kesimi”ne bakın neler söyledi:
“Bir afra, bir tafra ki sormayın. Sanki Silivri’nin anahtarı elimizde darbecileri serbest bırakıp, Ergenekonculara madalya takacağız. Yok öyle bir şey. Ama yeni korkulara da teslim olmayacağız. Aynen askeri vesayetin tasfiyesi için mücadele verdiğimiz gibi yeni vesayet kurumlarının oluşmasına karşı da mücadele veririz. Ayrıca bir diyet borcu da talep etmeyiz.
Bu kadar net...”
Erdoğan’a dönük kampanyanın “darbeyle korkutma” temalı olduğunu düşünecek olursak, altını çizin derim ben; Selvi’nin “yeni korkulara da teslim olmayacağız” vurgusu, iplerin bir daha bağlanmamak üzere koparıldığının işareti sanki...

Yazarın Diğer Yazıları