Üniversiteler tasallut altında
28 Ekim 2018'de Harran Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ramazan Taşaltın, bir TV programında "İslami olarak Cumhurbaşkanına itaat etmek farzı ayındır. Karşı gelmek de harpten kaçmak manasına gelir: haramdır." dedi.
Bu konuşma ile söz konusu rektör böylece aynı zamanda İslam'ın demokrasiye bakış çerçevesini çizmiş oldu. Daha sonra bu Rektör istifa etti ve fakat bu istifa politik olarak Cumhurbaşkanına gelecek tepkileri yumuşatmak için yapılmış bir istifadır. Gerçekte istifası Taşaltın'ın ve ifade ettiği İslam anlayışının farklı olduğunu göstermez.
2018 yılında Artuklu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Ağırakça da sosyal medyada yaptığı paylaşımlarla akademisyenlere kep değil sarık önerdi. Ayrıca yayına hazırladığı bir ansiklopedide "Demokrasi, komünizm isteyenlerin kâfir oldukları" şeklinde bir açıklama yaptı.
Bu ansiklopedide mürted maddesi, "Kâfirleri tekfir etmemek, kâfirler hakkında şüpheye düşmek ve uydukları İslam dışı ideolojilerinin doğru olduğuna inanmak; anıt mezar ve ölülere tapınmak; Yahudilik, Hristiyanlık, komünizm, kapitalizm, demokrasi, sosyal demokrasi vb. şirk düzenlerini doğrulamak" olarak ifade ediliyor. Maddenin devamında ise "Mürted'in cezası, eğer tövbe etmezse öldürülmektir" deniliyor.
Bu rektörün Arap kıyafetleri ile resimleri yayınlandı.
Türkiye'de Siyasi İslam en fazla eğitime ve Üniversitelere zarar verdi. Biz Türk toplumu, çağımızda bir Üniversite rektörünün Arap kıyafeti özentisi içinde olmasından daha kötü bir kaderle karşılaşamazdık. Ayrıca bu olay Türkiye'de İslam'ın felsefi açıdan değil Arap gelenekleri açısından yorumlandığının göstergesidir.
Bu gibi olaylar Türkiye'de 100 yıldır süregelen hayatın normal akışına aykırıdır
Cumhurbaşkanı Erdoğan, zaman zaman Türkiye'nin laik olduğundan bahsediyor ve fakat kendi yetki alanında olan rektör atamalarında, bu iki örnekte görüldüğü gibi laiklik karşıtı olanları atıyor.
1980 öncesi her Üniversite kendi rektörünü seçerdi. Darbe ile Doğramacı devreye girdi. Rektörleri önce YÖK atamaya başladı.
1992 yılında Demirel Başbakandı ve DYP ve Sosyal Demokrat Halkçı Parti koalisyon hükümeti vardı. Mecliste Rektörlük seçimi ile ilgili kanun teklifi verildi. Bu teklife göre öğretim üyeleri üç kişi seçecekti, Cumhurbaşkanı bunlar arasından birisini atayacaktı. Doğramacı yine devreye girdi. Teklif; YÖK dışarıda kalmasın diye, öğretim üyeleri 6 kişi seçsin, YÖK bunu üçe indirsin, Cumhurbaşkanı bunlardan birini seçsin şekline dönüştü.
Ne YÖK, ne de Cumhurbaşkanları, öğretim üyelerinin seçim sonuçlarını tam olarak dikkate almadı. YÖK'te, Cumhurbaşkanları da ideolojik davrandı. Bazen son sırada bir oy alanlar bile, rektör olarak atanabildi. Öğretim üyeleri bu atamada piyon olarak kullanıldı.
1997 yılında İstanbul Üniversitesi Rektör adayları içinde idim. Adaylar olarak "düşük oy alanlar teklif edilse bile teklifi reddetsin, en yüksek oy alan rektör olsun" şeklinde prensip anlaşması yapmıştık.
Başkanlık rejimi ile gelenler ise malum... Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan seçimi de YÖK'ü de aradan çıkardı. Kendisi doğrudan Rektör atamaya başladı. Yani darbe dönemini bile geride bıraktı.
Otomatik olarak yeni rejim militanları oluştu. Üniversitelerde ideolojik anlamda öğretim üyeleri tasfiye ediliyor.
Sonuç ne oldu?
1. İçinde bulunduğumuz bilgi çağında, Üniversitelerde çağ dışı öğretim üyelerinin sayısı giderek arttı.
Söz gelimi, devlet televizyonu TRT'de (4. Ocak 2018 tarihinde) bir söyleşide, İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri Fakültesi'nden Öğretim Üyesi Dr. Yavuz Örnek ''Hz. Nuh Peygamberin bulunduğu zamanda günümüzden çok daha ileri seviyede teknoloji vardı. Tufan esnasında Hz. Nuh, kendisine inanmayarak gemiye binmeyen oğlunu ikna etmek için cep telefonu ile görüştü'' dedi ve ilave olarak ''Nuh Tufanı sonrasında, gemiden Güvercin değil, Uçan insansız bir hava aracı (İHA) gönderildi'' ğini de ilave etti. Bu örnek açığa çıkan bir örnektir ve Üniversitelerin ne halde olduğunu gösteriyor.
2. Yurt dışına beyin göçü hızlandı.