Umudu hançerleyen çöküş!..

Türkiye'nin sosyo ekonomik açıdan dünya klasmanındaki yerine bakıldığında, akıllara hemen o "kendi kendine yeten yedi ülkeden biri" saptaması da geliyor...

Ve o gerçek de mazide kalırken, geçmişe bakan koca bir ülke için artık "ah vah" etmekten başka çare de kalmıyor!..

Çünkü mercimekten karpuza kadar her şeyi ithal etmek zorunda kalması; tarımı yok ettiği için kendi ayağına kurşun sıkan bir ülke saptamasını da öne çıkartıyor memleketin acı gerçekleri...

Velhasıl, artık kendine bile yetmeyen bir ülkeyi saran ekonomik bunalım; son 20 yılda tarımın geri plana itilmesi, üretimin durdurulması ve köylülerin kentlere göçe zorlanarak, Türkiye'nin gıdada bile dışarıya bağımlı hale gelmesinin ağır bir sonucu...

Bir zamanlar temiz denizleri, uçsuz bucaksız ormanları ve ürün fışkıran tarım alanlarıyla kendi coğrafyasının göz bebeği olan ve dünyanın birçok ülkesine her türlü ürünü ihraç eden Türkiye, artık sosyo ekonomik alanda bir çekiciliği kalmamış ve neredeyse tamamen yabancıya muhtaç bir ülke olarak kendini her alanda kısıtlamış ve dışarıya sürekli döviz akıtarak ekonomisini de tarumar etmiş bir manzara çiziyor...

İşte böylesi bir ortamda Türkiye'yi Avrupa ve dünya klasmanında öne çıkartan tek gerçek de toplumu kahrediyor...

Söyler misiniz; Türkiye'nin Corona salgınındaki vaka ve ölü sayısıyla Avrupa birinciliği ve dünya üçüncülüğü konumuna gelmesi trajik bir vahamet değil mi?..

Ahval ve şeraite bakılırsa, Türkiye'nin bu hali ne yazık ki akıllara o çok kullanılan deyimi de getiriyor;

"Güler misin, ağlar mısın?.."

Her alanda erozyon...

Peki, Türkiye sosyo ekonomik alanda bu ağır travmaları niçin yaşıyor, neden dünyanın en geri kalmış devletlerinin listelerinde en başlarda yer alıyor?..

Aşağıdaki veriler de Türkiye'nin son yıllardaki geri gidişinin kahredici tablosuna dikkat çekiyor;

Türkiye, Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütünün Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi'nde bu yıl 180 ülke arasında 154'üncü sırada yer aldı...

Raporda, Türkiye'de internet üzerinden sansürün arttığı da vurgulandı...

Ne yazık ki ülkemiz hak ihlallerinde de önlerde gidiyor...

AİHM'nin 2019 yılında hükmettiği kararların neredeyse yarısı, yalnızca üç ülkeye ilişkinmiş...

Türkiye 109 kararla, Rusya ve Ukrayna'nın ardından geliyormuş...

Peki ya ekonomi, sağlık ve gelir dengesizliğindeki içler acısı konumumuza ne demeli?..

Avrupa İstatistik Ofisi'nin (Eurostat) 2017 yılına ait "Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması"nın sonuçları ne yazık ki günümüzde de değişmiyor...

34 Avrupa ülkesi içinde gelir dağılımı eşitsizliği sıralamasında Türkiye ikinci sırada yer almıştı... Türkiye'de en zengin yüzde 20'lik nüfus, toplam gelirin neredeyse yarısını (yüzde 47,4) alıyormuş...

TÜİK verilerine göre de, Türkiye'de, "Dördüncü yüzde 20" kesim gelirin yüzde 20,9'unu alırken en ortada yer alan "üçüncü yüzde 20" grubu gelirin yüzde 14,8'ini alıyor...

"İkinci yüzde 20"nin payı yüzde 10,7 iken en yoksul kesim olan "ilk yüzde 20"nin aldığı miktar ise toplam gelirin yüzde 6,3'ü civarındaymış...

Buna göre Türkiye'de en yoksul yüzde 40'lik kesime toplam gelirden düşen pay sadece yüzde 17.

Son aylarda Corona'nın yıkımıyla mücadele eden Türkiye ne yazık ki sağlık harcamalarında da çok gerilerde...

Eurostat'ın verilerine göre, Türkiye, Avrupa'da sağlık harcamalarına gayri safi yurtiçi hasıladan (GSYİH) en az pay ayıran ülke olmuş...

Türkiye, GSYİH'nin sadece yüzde 4,3'ünü sağlık harcamalarına ayırırken, bu oran Avrupa Birliği ülkelerinde ortalama yüzde 9,9 civarındaymış...

Enflasyon, vurgun, duyarsızlık...

Cuma günü bu köşede, "ne deprem, ne terör, ne de Corona... Milleti aslında açlık öldürecek" başlığını boşuna atmamıştık...

Çünkü 2021 için milyonlarca emekliye yüzde 7 oranında zammın reva görüldüğü bir dönemde, bir yandan da asgari ücretteki sefalet tablosunun yol açtığı sosyal çöküntüye vurgu yapmıştık...

İşte Avrupa İstatistik Ofisi'nin 2020 yılı ilk yarısına ait veriler de bu alandaki vahameti gözler önüne sermişti...

Çünkü Avrupa'da aylık asgari ücretin en yüksek olduğu ülke Lüksemburg olarak belirlenirken,

en düşük asgari ücret ise 213 euro ile Arnavutluk'taymış..

Bu ülkeyi Bulgaristan (312), Karadağ (331), Sırbistan (343) ve Letonya (430) izliyormuş. Türkiye ise bu ülkelerden sonra aylık 440 euro ile sondan 6. sırada yer alıyormuş...

Türkiye'yi Avrupa ve dünya klasmanında yıkım noktasında gösteren veriler ne yazık ki yukarıdakilerden ibaret değil?..

Türkiye, Kasımda açıklanan yıllık yüzde 14,03'lük tüketici enflasyonuyla en yüksek enflasyonu olan ülkeler arasında (185 ülke arasında) 15. sırada yer aldı...

Türkiye, çift haneli enflasyon oranına sahip 20 ülkeden biri oldu... Yani, koca Türkiye Cumhuriyeti ne yazık ki Zimbabve, Gana ve Venezuela gibi ülkelerle yan yanaymış!..

Çünkü Kasımdaki aylık yüzde 2,3'lük artış son 18 yıllık dönemin en yüksek artışı olarak kayıtlara geçmiş...

Türkiye'nin bu alanda ne kadar vahim bir noktada olduğunu görmek için iki ülkeyle ilgili verilere de dikkat çekmek yetiyor;

Dünyanın en büyük ekonomisine sahip ABD'de enflasyon yüzde 1,4, dünyanın en büyük ikinci ekonomisine sahip Çin'de yüzde 0,5 seviyesindeymiş...

Evet; Corona salgını ile birlikte halkı soyan piyasa dolandırıcıları, devletin denetimsizliği, gıda maddelerinde milleti açlığa sürükleyen fahiş vurgunculuk ve buna rağmen iktidarla medyasının herşeyi toz pembe gösterme çabası utanç verici bir manzara çizerken, yukarıdaki gerçekleri ise örtbas edemiyor...

Türkiye'yi eski mutlu günlerine döndürecek bir siyasi ortam geri gelecek mi acaba?..

Memleketin en az yarısındaki vahim duyarsızlığa bakınca, doğrusu insanda umut da kalmıyor...

Yazarın Diğer Yazıları