Ümraniye tutuklularına ilginç işkence
Vücutta hiçbir iz bırakmıyor
TBMM İnsan Hakları Komisyonu Üyesi milletvekilleri, Silivri Cezaevinde, Ergenekon Davası kapsamında tutuklanan bazı kişilerle bir görüşme yaptı. Tutukluların yakınma konularından biri, kendilerine verilen gazeteler.
Tutuklulara istedikleri gazeteler verilemiyormuş ama her sabah düzenli olarak Yeni Şafak ve Zaman koğuşlara bırakılıyormuş.
Bu durumu araştıran milletvekillerine cezaevi yönetiminin verdiği yanıt şu:
“Zaman ve Yeni Şafak ücretsiz olarak geldiği için herkese dağıtıyoruz.”
Bunu okuyunca şu bizim eski tartışmayı hatırladım. Bayi satışı 20 bini zor bulan gazetelerin “abone dağıtımı” kılığında bir anda Türkiye’nin en çok satılan gazetelerinden birisi haline geldiği tartışmayı.
Belli ki arkadaşları apartman ve dükkan kapılarına bedava gazete bırakmak kesmemiş.
Bedava gazete dağıtımı cezaevine kadar yayılmış.
Elbette bunun bedava gazete dağıtımından çok öte anlamları da var.
Ergenekon davasından tutuklu olanlara her gün hakaretler yağdıran gazetelerin bedava verilmesi de, psikolojik işkencenin bir başka boyutu olsa gerek.
Düşünün, her gün sizin hakkınızda olumsuz şeyler yazan gazeteyi okumak zorunda bırakılıyorsunuz ama yanıt verme hakkınız yok!
İlginç bir işkence yönetimi!
Üstelik vücutta morluk ya da başka izler bırakmıyor!
* Mehmet Y. Yılmaz / Hürriyet
++++++
İnanalım mı yani
Her duruma uygun konuşma kaseti sızdırılabildiğine göre, gündemi istediği yönde değiştirebilen bir şebeke olmalı. Manşetler işte bu kurgunun parçası
Avrasya TV’nin sahibi Mustafa Özbek’in bir dinleme şebekesi kurduğunu haber yapmış Sabah. Hepimizi dinleyenin Özbek olduğuna inanmamızı bekliyor.
Daha evvel de Yeni Şafak, Tuncay Özkan’ın saksıya dinleme cihazı yerleştirerek bir balıkçıyı dinlediğini haber yapmıştı.
Aslında bu iki haberde de verilmek istenen mesaj çok açık: ’Kimse telefon dinlemiyor, sadece Ergenekoncular dinliyor.’
Bakın son zamanlarda artık sistematik hale gelen dinlemelere:
28 Şubat’ın yıldönümünde İsmail Hakkı Karadayı’nın telefon kaydı sızdırılıyor. Doğan Grubu’na aklın almadığı bir vergi cezası kesiliyor, Soner Gedik’in konuşmaları sızdırılıyor. Hurşit Tolon hastaneye sevk ediliyor, GATA’da yatan Şener Eruygur’un eşinin ses kaydı ortaya çıkıyor. Kuzey Irak’tan askerimizin dönmesi tartışılıyor, bir ge
neralin konuşma kayıtları gündeme düşüyor. Her duruma, her şarta uygun bir konuşma kaseti özenle saklanıyor ve uygun ortam hazırlandığında sızdırılıyor. Ya gündemi belirlemek ya gündemi değiştirmek ya da gündemi desteklemek için.
Birileri ’Daha ne bombalar patlayacak’ diye konuşuyor ya, atıp tutmuyorlar. İyi bir arşiv çalışması yapılmış, konuşmalar klasörlere ayrılmış demek ki. Habere göre servis edilecek.
Bunun bir ’şebeke’ işi olduğu ortada.
13 Ocak’ta Akşam’da yayımlanan ’11. Dalga Fiskosu’ başlıklı haber. Süleyman Arıoğlu ’Bazı yayın organları bir sonraki adımın da ’medyadaki Ergenekonculara’ yönelik olacağını söylüyor’ diye yazmış, ’Tartışmaların döndüğü isim ve adresler ise bir şekilde 28 Şubat ile bağlantılı. Hürriyet Gazetesi ve Aydın Doğan açık açık telaffuz ediliyor.’ Karamehmet’in konuşmalarının sızdırılması bu haberden sonrasına denk geliyor.
17 Şubat’ta da Fehmi Koru şöyle yazmış: ’Acaba Ergenekon soruşturması önümüzdeki günlerde medya gruplarına doğru yön mü değiştirecek? Önce birine, sonra daha büyüğüne?’
Vergi cezası da hemen bu yazıdan sonra. Son zamanların bütün manşetleri, gündem maddeleri önceden tasarlanmış ve o kurgu etrafında ilerliyor. Bu gerçeği, tasarımın mimarları bizzat ele verdi.
* Oray Eğin / Akşam
++++++
SUÇÜSTÜ
Fotoğraf Şişli Siirtliler Derneği’nin düzenlediği etkinlikten...
Önce “Devlet Bakanı” Egemen Bağış, eliyle ağzını kapatarak “gazeteci” Mehmet Metiner’in kulağına birşeyler fısıldıyor... Sonra da Metiner, aynı şekilde ağzını kapatarak, Bağış’a cevap veriyor...
Kimden neyi saklıyorsunuz?
Dünün “gözü kara Talibancı”sı, sonraları duruma göre islamcı solcu(!), liberal, kürtçü, demokrat takılan, eski Erdoğan danışmanı, eski HADEP Genel Başkan Yardımcısı, bugünlerde Barzani’nin sıkı takipçisi olan bir gazeteci-yazar ile bir devlet bakanı arasında gelişen bu esrarengiz tavır neye delalettir?
Neresinden bakarsak bakalım kabul edilebilir bir durum değil bu. Bir kere, topluluk içinde kulaktan kulağa fısıldaşmak adab-ı muaşeret kurallarına uygun değil. Olay, hayatının önemli bir bölümünü Amerika’da geçiren Egemen Bey’in, toplumumuzun bu tip hassasiyetlerine yabancı oluşundan kaynaklanıyorsa, bakanın, toplumun değerlerinden bihaber olması da ayrıca bir sorun..
Yok eğer mesele usul hatasından ibaret değilse; Egemen Bey’in, Metiner’le paylaşabildiği, ancak başkalarının, örneğin hemen yanıbaşlarındaki Murat Başesgioğlu’nun bile duymaması, bilmemesi gereken ne olabilir?
Bir bakan ile bir gazeteci arasında, kulaktan kulağa oynamalarını gerektirecek “gizlilikte” bilgi alışverişi olması normal midir?
Ülkede ‘sızdırılan bilgilerin ve belgelerin’ kaynağının tartışıldığı günlerde, bu fiskos tablosu, tam da “şeytanın gör dediği” türden bir “işaret” değil midir?
Bu iki kare, “yandaş gazeteci nasıl olur” sorusunun, ‘bakan referanslı’ cevabı sayılamaz mı?
Not: Egemen Bey, bunu alışkanlığa dönüştürüp, AB müzakerelerini de, ‘fısfıs diplomasisi’ ile yürütecek olursa, işte o zaman yandı gülüm keten helva’!..
++++++
Akman ve Aydın görmüyor mu?
Kanal 24’ün geçen hafta, AKP lehine 12 saat, CHP lehine yarım saat, diğer partiler lehine de 15’er dakikalık yayın yaptığı iddia edildi.
Erdoğan’ın Diyarbakır mitinginin TRT Şeş’de canlı yayımlanması da bir başka tartışma konusu oldu. Bu durum YSK’nın “Türkçe’den başka dillerde seçim propagandası yapılamaz” kararına aykırı. Aydınlık dergisinde “RTÜK’ten yandaş medyaya ’ihlal yok’ kıyağı” başlıklı bir haber yayımlandı. Haberde,“YSK’nın kararına göre, RTÜK, her hafta televizyonları izlemek ve YSK’ya rapor göndermek zorunda. Ancak RTÜK, AKP yandaşı televizyonların ihlallerini görmezden geliyor. Açıkçası suç olan bu durumu, RTÜK İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başkanı Nurullah Öztürk ’Unutulmuştur’ diyerek savunuyor.” denildi.
* Odatv.com
++++++
Yorumsuz
Tek kişilik toplantı
Pazar günü MHP’nin kahvaltısında çok üzüldüm. İstanbul İl Başkanlığı kişiye özel 15 gazeteciyi davet etmiş. Hepsiyle konuşulmuş ve “olur” alınmış. Çünkü amaç, tanışmak ve sohbet etmek. Kahvaltıya 15 dakika gecikme ile gittiğimde tek gazeteci bile olmadığını gördüm. Yarım saat sohbet ettikten sonra kahvaltıya sadece benim konukluğumda geçtik. Bir süre sonra bir gazeteci daha geldi. Ondan 15 dakika sonra da bir diğeri. İki gazeteci ise 2 saatlik gecikmeyle aramıza katıldı ki, ben zaten kalkıyordum, onlarla sadece merhabalaşabildik. İl yöneticilerine sordum, çok üzgündüler, çünkü 15 kişi geleceğini bildirmiş, ama gelmediler. Biz gazeteciler farklı ya da ayrıcalıklı kişiler değiliz. Söz verip tutmama hakkımız yok. Reddetme hakkımız var.
* Can Ataklı / Vatan
++++++
Beyaz değil siyah sayfa
Cumhuriyet pazar günü beyaz sayfalarla çıktı... Ve bir tek satırla: “Biz susarsak kim konuşacak?”
Gazete almayın kampanyaları... Doğan Grubu’na 826 milyonluk ceza... Karamehmet Grubu’na karşı sindirme manevrası.. Yazarlara karşı “Köpekleriyle yatarlar” hakareti... Patronlara karşı kanıtı olmayan “hortumculuk” suçlamaları...
Hem özgür medyayı hem laik sermayeyi öldürmeye dönük bir savaş veriyor iktidar...
Bütün toplum psikolojik savaşın hedefi durumunda...
Herkes her yerde dinleniyor, kayda alınıyor, kayıtlar şantaj aracı olarak kullanılıyor. Yargı çalışamıyor... Bürokrasi ve TRT iktidarın aleti oldu... Türkiye Hitler Almanya’sını aratmayacak bir korku toplumu halinde... Yaşananlar, askeri dönemleri bile aratır hale geldi...
AKP yerel seçimden oy galibiyetiyle çıkarsa Türkiye’nin bugünleri de arayacağı kuşkusuz...
* Melih Aşık / Milliyet
++++++
Assolist kaprisi
İsmail Küçükkaya ile aynı tartışma programına katılmayı reddeden Ali Bayramoğlu, gerekçesini şöyle açıkladı: “Onun yönetimindeki gazetede her gün bana, Ahmet Altan’a Çetin Altan’a, Perihan Mağden’e, Yasemin Çongar’a, Oral Çalışlar’a, Fehmi Koru’ya nokta atışı yapacaklar, bu ”psikolojik harekât“ işine Küçükkaya tebessüm ederek bakacak, sonra da o insanlarla tartışmaya yeltenecek. Tartışmak mı istiyorsunuz? O zaman önce yıkanın...” “Demokratlık ve liberallik size hakaret edenlerin yüzüne gülmeye, hakaretleri olgunlukla karşılamaya da işaret etmez” diyen Bayramoğlu’nun, Türk tarihine iftira atmaktan geri durmayan, Türk Milletine hakaret etmeyi alışkanlık haline getiren, kişi ve kurumları yargısız infaza mahkum eden biri olarak, kendisini olgunlukla karşılayamayanları anlaması gerekmez mi? Keşke arada sırada aynaya baksanız Ali Bey!
İsmail Küçükkaya ile aynı tartışma programına katılmayı reddeden Ali Bayramoğlu, gerekçesini şöyle açıkladı: “Onun yönetimindeki gazetede her gün bana, Ahmet Altan’a Çetin Altan’a, Perihan Mağden’e, Yasemin Çongar’a, Oral Çalışlar’a, Fehmi Koru’ya nokta atışı yapacaklar, bu ”psikolojik harekât“ işine Küçükkaya tebessüm ederek bakacak, sonra da o insanlarla tartışmaya yeltenecek. Tartışmak mı istiyorsunuz? O zaman önce yıkanın...” “Demokratlık ve liberallik size hakaret edenlerin yüzüne gülmeye, hakaretleri olgunlukla karşılamaya da işaret etmez” diyen Bayramoğlu’nun, Türk tarihine iftira atmaktan geri durmayan, Türk Milletine hakaret etmeyi alışkanlık haline getiren, kişi ve kurumları yargısız infaza mahkum eden biri olarak, kendisini olgunlukla karşılayamayanları anlaması gerekmez mi? Keşke arada sırada aynaya baksanız Ali Bey!
++++++
MİNİ YORUM
Cezaevi kesmedi, hücre olsun
Genç, yaşlı, kadın, erkek, bebek, asker, öğretmen, hemşire, öğrenci, köylü... Elinde onbinlerce insanın kanı olan katile, canı sıkılmasın diye oyun arkadaşları göndermeye kalkışılan güzel ülkemde, isnad edilen suçları ispatlanmamış, kimisi neden cezaevinde olduğunu bilmeyen Ümraniye tutuklularının “tek kişilik hücrelere” konmaları kampanyası, derin derin yürütülüyor. “Savcılar üzerinde baskı kuran bu kişiler, koğuşlarda kimbilir nasıl bir terör estirirler”miş... Bir Allah’ın kulu da sormuyor; Savcıları, mahkeme heyetini böyle baskı altında tutabiliyorlarsa neden aylardır ömür çürütüyor bu adamlar cezaevinde? Acı çekmekten zevk mi alıyorlar? Akıllarından zorları mı var? “Engizisyon” benzetmesi yapanlar, haklı çıkacak.