Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Özcan YENİÇERİ
Özcan YENİÇERİ

Uluslararası darbe ve Atatürk milliyetçiliği!

Günümüzde büyük güç haline gelememiş milli devletlere uygun görülen misyon, küresel sermayeyi gözetmek ve onların istediği gibi hareket edecek yasal imkanları sağlamaktır. İktidarlara küresel güçlerin bu bağlamda yüklediği görev, halklarını her anlamda edilgen yani tüketime uygun hale getirmesidir. Uluslararası sermaye bu konuda herhangi bir boşluğu kabul etmemektedir. Sermaye hareketlerini en ufak bir biçimde sınırlandıracak siyasi yaklaşımlara iktidar şansı verilmemesi temel stratejidir. Küresel sermaye ülke sınırı, kültür sınırı, inanç sınırı, ekonomik sınır ya da doğal sınır tanımamaktadır. Sınır ve sınırlandırmadan bahseden hiçbir siyaset küreselciler gözünde meşru değildir. Burada bağımlılık esastır.

AB, ABD, uluslararası kuruluşlar ve büyük sermaye, küresel sisteme uyum sağlayamayan siyasi unsurlara karşı son derece acımasızdır. Uluslararası sistem herhangi bir siyasi aktörün tekerine çomak sokmasına izin vermemektedir. Türkiye’deki son siyasi gelişmeleri bu gerçekler çerçevesi içinde okumak gereklidir. Türkiye’de de milli/milliyetçi siyaset bu anlamda büyük engelle(me)rle karşı karşıyadır. Ülkesinde yabancı postal, yabancı tahakküm ve yabancı yönetim görmek istemeyen siyasi aktörler, uyum sorunları yaşıyor gerekçesiyle etkisizleştirilmektedir. Bu konuda küresel sermayenin dayattığı tek paradigma şudur: Ülkenizin kimin tarafından yönetildiğiyle değil, nasıl yönetildiğiyle ilgileneceksiniz!

Örneğin devlet varlıklarını satmaya tutku ölçüsünde bağlı olmak uluslararası sistemin aradığı temel kriterlerden birisidir. Bir ülkenin stratejik çıkarı da stratejik KİT’i de olmaz. Küresel gücün stratejisi ve çıkarıdır esas olan. Financal Times Gazetesi bu konuda AKP’yi son derece başarılı görmektedir. Gazete “Devlet varlıklarını satmak, iktidardaki AKP için bir tutku oldu. Kamuoyu fikre ilgisiz ya da karşı olsa da” diye yazmıştı.

Ülkenin birliği, milletin bütünlüğü ve devletin milliliği kavramlarından uluslararası sermaye hoşlanmaz. Çünkü bu kavramlar sınırlandırma içerirler. Birlik, bütünlük ve millilik her şeyden önce bağımsızlık, kendine güven ve gücü çağrıştıran kavramlardır. Sistemin en fazla tercih ettiği ülkeler, kolay kontrol edilebilir olanlarla iç dayanışması zayıf olanlardır. Bu bakımdan da “Türklere son defa dostluk elini uzatıyoruz” diyerek, iç dayanışmanın zayıflığını çağrıştıran tehditler, malum odakların ilgisini çeker. Hele hele “artık Türkiye’nin eyaletlere bölünme zamanı gelmiştir” türünden sözler, tam da türlü çeşit bölünmüş harita üretenleri mutlu edecek olgulardır. Yabancı sömürüsünü, mandaterliği ve yabancıdan emir almayı reddeden iklimi besleyen kodların kırılması da, emperyalist sistemin ana hedefleri arasındadır. Onun için bağımsızlığı, egemenliği ve milliyetçiliği önceleyen değerlerin gözden düşürülmesi gereklidir. AB’li yetkililerin “Atatürk” takıntısı; O’nun, antiemperyalist mücadelesiyle yakından ilişkilidir. “Atatürk’ün resimlerinin duvarlardan indirilmesi” talepleri, milli devletin “hesabının görülmesi” söylemleri, böyle bir zihinsel yapının ürünüdür. Atatürk ve milliyetçilik uluslararası bir darbe ve baskıyla karşı karşıyadır. Bu baskının nedeni bilinmektedir.

Atatürk olmamış olsaydı, Türkiye’nin bulunduğu yerde Orta Doğu’da olduğu gibi, gönye ve cetvelle sınırları çizilmiş birkaç devletçik olurdu. Atatürk, Türkiye coğrafyasında bir bayrak, bir millet, bir dil altında insanları toplayan irade olmuştur. Atatürk, her şeye rağmen hâlâ bu coğrafyanın çimentosu ve tutkalıdır. Türkiye’nin ayrıştırılması Atatürk’e rağmen mümkün değildir. Türkiye’nin bölünmesi ve ayrıştırılması Atatürk’ten kurtulmakla mümkündür.

Anayasanın başlangıç hükümlerinden Atatürk milliyetçiliği ile Atatürk ilke ve inkılâplarının çıkartılması türünden görüşler arkasında Sevr amacı olan görüşlerdir. Zira Anayasalar ülkelerin mutabakat metinleridir. Türkiye Cumhuriyeti anayasası da Türk milletinin mutabakatıdır. Atatürk ise Türkiye Cumhuriyeti devletinin bağımsızlık iradesinin adıdır. Atatürk, ülkenin en büyük mutabakatları arasındadır.

Prof. Dr. Zafer Üskül’ün sivil ve renksiz anayasayı tanımlarken, anayasanın başlangıç kısmında ve maddelerinde Kemalizm ideolojisinin yansımaları olan “Atatürk milliyetçiliği” ve “Atatürk ilke ve inkılâpları” gibi kavramların yer almasının gereksiz olduğunu savunması, bu bağlamda düşünülmelidir. Bölücülüğün tavan yaptığı bir yerde toplumu bir arada tutan mutabakatın yok edilmesini savunmak, demokratikleşmeyi değil kaosu getirir.

Yazarın Diğer Yazıları