Ulusalcılığı doğru tercüme etmeliyiz...

Ulusalcılık siyasi anlamdan daha çok ekonomik anlam taşır. Ekonomik anlamda, bugünkü küreselleşme sürecinde ülkenin ulusal çıkarlarını savunan bir yaklaşımdır. Sağ veya sol bir sistem değildir. Piyasa ekonomisine veya devletçiliğe aynı mesafededir. Bu anlamda önyargı yoktur. Önemli olan ülkenin ve toplumun refah ve zenginliğidir.
Siyasi anlamda Atatürk milliyetçiliği ulusçulukla aynı anlamdadır. Küreselleşmeden prensip olarak tüm insanlığın fayda göreceği öne sürülüyordu... Teorik olarak da bu sav doğru idi. Gel gör ki küreselleşme dünyada ekonomileri aşırı kırılgan yaptı... Dünyada zengin, fakir farkı açıldı. Küreselleşmenin başarılı olması için iki temel altyapı olmalıydı... Birisi, gümrüklerin, kotaların olmadığı, sermaye gibi mal ve emeğin de serbest dolaşabileceği bir dünya... İkincisi ise, döviz kurlarında ve teşviklerle rekabetin bozulmayacağı bir piyasa...


Köpek balığı gibi saldırıyorlar
Gerçekte ise küreselleşme, hedge fonlar denilen, köpek balığı gibi her tarafa saldıran spekülatif fonların dünyası oldu. Sonuç hüsran oldu. Daha da olacağa benziyor.
Aslında, iktisatta Ricardo nun çok bilinen mukayeseli (karşılaştırmalı) üstünlükler teorisi bile, ticaret yapan iki ülkenin, ikisinin de kârlı çıkabileceği bir ilişkiyi açıklamaktadır.
Bugünkü şekliyle, küreselleşme, rasyonel ve “Milli İktisat Politikaları” uygulamayan gelişmekte olan ülkelerin kan kaybına neden olmaktadır.
Örneğin biz, kur politikası nedeniyle, 2002 yılından bugüne kadar, 235 milyar dolar civarında cari işlemler açığı (Döviz gelir ve giderlerimiz arasında aleyhte fark) verdik...
Bu durumda, küreselleşmeyi engellemek elimizde olmadığına göre, yapmamız gereken küreselleşme sürecinden nasıl kârlı çıkacağımızı düşünmektir...
Türkiye’de ulusal kelimesinden korkanlar var... Yinelemek gerekirse, Ekonomide ulusalcılık, diğer ülkeler ve toplumlar karşısında, kendi ülkemizin ve halkımızın çıkarlarını korumaktır... Sanayileşmiş ülkelerin tamamı bunu yapıyor... Örneğin, özelleştirmelerde veya uluslararası ihalelerde, başkanlar, başbakanlar devreye giriyor.
Türkiye kur politikasında, özelleştirmelerde ve üretimde milli olmayan politikalar uygulamaktadır...
Örneğin, AKP iktidarında gelen yabancı sermaye yatırımları, hiç istihdam yaratmamış... Buna karşılık gelen yatırım sermayesine yakın da kâr transferi yapılmış.


Sanayici de köylü de zarar görüyor
Ulusal politika, Türkiye’ye uzun dönemli ve yeni yatırım yapacak, yeni teknoloji getirecek... İstihdam yaratacak yabancı sermayeli yatırımları desteklemek, buna karşılık hazır ve kârlı yatırımları ile devlet tekellerini alan, spekülatif kâr peşinde koşan yabancı sermayeyi sınırlamaktır.
Bugünkü sistemden sanayici de, köylü de zarar görüyor. Bunun içindir ki sanayici yeni bir ekonomik program istiyor.
Ulusal politika, son 8 yıl iki ayda 235 milyar doları dışarı kaptırmak yerine, içeride tarıma ucuz girdi vermek, içeride üretilen ete sübvansiyon vermek, gübre ve mazota destek vermek, yatırımlara teşvik vermekte kullanmaktır...
Geçmişte, kapitülasyonlar belirli ülkeler için verilmişti... Bugünkü kur politikası ile bu hak, ekonomik ilişkimiz olan tüm ülkelere verilmiştir...
Dün, “Düyunu Umumiye İdaresi” alacaklı olan ülkelerden teşekkül etmişti... Bugün ise, alacağı olmadığı halde sıcak para ve spekülatif sermayenin sahipleri ve ekonomik ilişki içinde olduğumuz gelişmiş ülkelerin tamamı birer düyunu umumiye olmuştur. Bunları düyunu umumiye yapan da hükümetin uyguladığı kur politikası gibi yanlış politikalardır.

Yazarın Diğer Yazıları