Ulusal sanatlar ölmeyecektir!
332 ve 333’üncü sayfalarda “sanat bitecektir”, 346. sayfada “ulusal sanatlar bitmiştir”, “Postmodernizm ulusal olan bütün değerleri bir köşeye atmış, ulusal kalıntıları tarihin çöplüğüne yığmıştır” iddialarını bir savcı edası ve üslubuyla seslendiriyor Doğan Almasulu. “Ulusal sanat ölmüştür”... Ne büyük iddia... Bu iddiayı yanıtlayacağız, ama önce, tam ifadesini alalım yazarın: “Ulusal sanatlar geçmişin bir değeridir ama şimdinin değil”, “Dünya ölçeğinde küresel anlayışta olmayan bir sanat, sanat bağlamında ele alınamaz. Ulusal sanat sanata bir şey katmaktan uzaktır. (...) Katışıksız bir ulusallık da kalmamıştır. Her ulusal parça küresel olanın kapsama alanında ve derin etkisi altındadır. Hızla ulusal kalıntıları küreyip atmalıyız. Şimdilerde ulusal kalıntıları gündemde, güncelde tutmaya çalışanlar sanat yaptıklarını sanabilirler ama aslında sanatın yeşermesini, ortaya çıkmasını engelliyorlar, dünya sanatının ilerlemesini yavaşlatıyorlar (sayfa 347)”, “Var mı elinizde modern küresel bir biçem? Daha doğrusu böyle bir şeyden haberiniz var mı? (...) Somutlayalım. Makro ölçekten mikro ölçeğe inelim. Bir parçayı ele alalım. En küçük parçayı, tam anlamıyla kapitalizmi bile yaşamayan bir ülkeyi... Kürtler. Bütün toplumsal olaylar için bir laboratuvar olan Kürtleri ele alalım. Ulusal sanatı nasıl yapacaklar? Sanatı da kendi içinde küçültelim, daha somuta indirgeyelim. Ne resmi yapacaklar örneğin? (...) Kürtler çok değerli, çok önemli bir laboratuvardır. (...) Ulusallık nerede? Evrensellik nerede? Nasıl oluşacak Kürt resmi (sayfa 348-349)”.
Bravo bre Doğan! Kürt’ü laboratuvar etmeyen bir sen kalmıştın. Avrupa’nın, Amerika’nın, İsrail’in neredeyse 1,5 asırdır laboratuvarıdır Kürtler zaten. Ne demişler “Acemi nalbant Kürt’ün eşeğinde sınar”. Bir de sen sına gitsin. Son derece değerli bir araştırma olarak gördüğüm ve yarım dosya kâğıdından tam 9 adet not çıkardığım “Postmodernizm Sanatın Sonu mu” (Sone Yayınları) adlı kitabının yukarıda değindiğim bölümleri fena üzdü beni. Yahu Kürtler ne zaman ulus oldular ki, ulusal sanatlarından, biçemlerinden, resimlerinden dem vurmaktasın. Sadri Maksudi Arsal, Milliyet Duygusunun Sosyolojik Esasları adlı değerli eserinde ulusu oluşturan unsurları şöyle sayar: 1-Ulusu oluşturan bireylerin bir devlet içinde yaşaması (Var mı, oldu mu Kürtlerin böyle bir devleti?) 2-Nüfus 3-Coğrafi alan yani ülke birliği (Neresi Kürdistan? Türkiye, Irak, Suriye ve İran’dan parçalar yapıştırılarak ülke mi yaratılır? 4-Bağımsızlık (Var mı?) 5-Dil Birliği (Dil bile yok aslında, birliği nasıl olsun ki?) 6-Gelenek ve görenekler birliği 7-Ortak dinsel inançlar 8-Milli seciye 9-Çoğunluğun aynı soydan olması. Senin ulus tanımın postmodern tanımsızlık değilse, Kürtler ulus mu, şimdi bir daha düşün. Kürtleri bahane ederek, ulusal sanatları yok sayıyorsun. Sosyalist Savruluş fena sersemletmiş, yeni dünya düzeni fena korkutmuş seni. Sosyalistlerden başlayıp herkese gürz atmaktasın. Uluslar olacaksa -ki olacak kıyamete dek- ulusal sanat da olacaktır. Geçenlerde Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı Anar’ın bir yazısını okudum. Azerbaycan’ın büyük bestecisi Müslüm Magomayev’in Moskova’daki kalabalık cenaze törenine değinirken Anar: “SCCB çöktü. Görüldü ki, bu birliği oluşturan ulusların tek ortak yanı varmış, o da sanat”. Yani sanat hem ulusları yakınlaştırıyor, hem de ulusallıklarını öne çıkarıyor. Asla değişmeyecek bir olgudur bu. Postmodenizm, ulusal kayalara çarpıp dağılacaktır Doğan kardeş, bu kadar abartıp da paniklemeyin!