Ülkücülerin tasfiyesi
Bir avuç Ermeni’yi memnun edebilmek için “Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak” anlamındaki mavi, yeşil, kırmızı zemin üzerindeki ay yıldızlı Azerbaycan bayrağına gücü yetenlerin, dağdan inen eşkıyaları törenle karşılarken sallanan bölücü paçavralara ses çıkarmayışı hangi açılımın açıklaması diye merak ediyoruz. Hedefleri Türkiye Cumhuriyeti Devletini ortadan kaldırmak, Anadolu coğrafyasında Türklüğü tasfiye etmekle görevli olanların ihanetlerini şimdilik soğukkanlılıkla seyredenlerin öfkesi ile ilgili örnekler yakın tarihimizde öyle çok ki.
Bugün bu sütunlarda Türklüğü tasfiye etmekle görevli olanları ifşa edip, bedelini hatırlatmayı murad ediyordum ancak tasfiyenin uzun süredir yaşandığı Türk milliyetçilerinin siyasi partisi MHP’ye dikkat çekmek istedim.
Merhum Alparslan Türkeş’in hazırladığı tüzükte, “5 defa üst üste seçilemez” ibaresi olmasına rağmen, MHP’de ülkücüleri tasfiye etmekle görevli olanlar koltuğa fena yapıştılar. Doğrusunu söylemek gerekirse MHP’de ülkücülerin tasfiyesi yeni değil. 1992 yılında merhum Muhsin Yazıcıoğlu’na “Sen git biz de geliyoruz” diyerek Yazıcıoğlu’nu alternatif olmaktan eden kişinin Bahçeli olduğunu herkes biliyor. Yine de gerilere gitmeye gerek yok. Türkeş sonrası Devlet Bahçeli’yi o makama getiren ülkücülerin zamanla nasıl da tasfiye edildiğini hatırlayalım.
1997 yılında MHP’nin Başkanlık Divanına bir göz atalım.
Şefkat Çetin, Enis Öksüz, Abdul Haluk Çay, Eyüp Aktepe, Ömer İzgi, Mustafa Verkaya... Bunlar Genel Başkan Yardımcıları. Genel Sekreter Koray Aydın. Yardımcıları Nazif Okumuş, Faruk Keskinkılıç, Saim Tekin, Rauf Babaoğlu, Murat Sökmenoğlu, Ali Helvacı... Genel Muhasip Adnan Uçaş. 1999 yılındaki seçimle iktidar ortağı olan MHP’de ilk günler Rahşan krizine rağmen işler fena gitmiyordu. 1980 öncesi Ülkü Ocakları Başkanlığı yapan Şefkat Çetin Teşkilat Başkanı, Gençlik Kolları ve Ülkü Ocakları’nda başkanlık yapan bakanlar vardı. Telekom’u sattırmam diyen Enis Öksüz yendi önce. Haklılığını tarih tescil ediyor. Türk Kurultayı’nı yapan Haluk Çay’ın kellesi alındı. Ülkücülerin de Cumhurbaşkanı adayı olmaya hakkı olduğunu belirten Sadi Somuncuoğlu azledildi. 1963’ten ölene kadar Türkeş’in yanından ayrılmayan Eyüp Aktepe isyan edip istifa etti. Parti içi çekişme yüzünden Koray Aydın bakanlıktan istifa etti.
3 Kasım seçim depreminin ardından yaşanan tasfiyede fatura Şefkat Çetin’e çıkarılırken, Bahçeli’nin ilk başkanlık divanında bugün tek kişi bile yok. Mustafa Verkaya, Saim Tekin, Raif Babaoğlu, Faruk Keskinkılıç, Ali Helvacı, Adnan Uçaş’ın bugün esamileri okunmuyor. Ülkücü duruşu yüzünden Mehmet Gül’ü en başından beri kendine alternatif gördüğü için Mehmet Gül’e reva görülenler unutulmadı.
Ülkü Ocakları’nda Genel Başkanlık yapan Alaaddin Aldemir, Ulvi Batu, İrfan Özcan, uzak tutulurken, Suat Başaran ve Atilla Kaya ise koltuğun korunması adına istihdam edilmişti. Sonunda sıra onlara da geldi. MHP’yi dikensiz gül bahçesi haline getirerek fikirleri, kadroları ve idealleri tamamen ortadan kaldırıp AB yanlısı, liberal rengi olmayan sağcı bir parti haline dönüştürmek, Ülkü Ocakları geleneğini bitirmek için tasfiye sürüp gitti. Yıllardır devam eden tasfiye süreci burada bitmeyecek elbette. 8 Kasım’da yapılacak kongrede geride kalan birkaç ülkücünün daha tasfiye edileceğini tahmin etmek için kahin olmaya gerek yok. 8 Kasım’da tasfiye sürecine çok ciddi başkaldırının olacağından da şüphem yok. Üç hilalli bayrağın, tabelanın al rengi yağlıboya ile boyanmadı. Orada ülkücülerin kanı var. Emeği, alınteri, gözyaşı var. Hakkı var. Bu hakkı bilenlerin, bu hakkı savunanların, Ülkücülerin tasfiyesini anlamak için, haklarını aramak için de bir sese ihtiyacı var.
Bu ses çıkmıştır. Bu hakkın sahiplerinin sesi bulunmuştur. Adı Hakkı Şafak, soyadı Ses olan ülkücüye bu hak tanınmalıdır.