Ülkücülerin düşünme zamanı...
Türkiye’yi karanlık bir ortama sürükleyecek olan referandum bitmesine rağmen tartışması ülkücülere odaklanarak devam ediyor. Hangi televizyonu açsanız yüzde 58’in içindeki evetlerden ne kadarının ülkücü oyu, hayırlardan ne oranda MHP oyu olduğu tartışılıyor. Ömürleri boyunca ülkücü düşmanlığı yapan bazı gazete ve yazarlar da ülkücüler konusunda ahkam keserek misyonu sona ermekte olan bir kitleden bahsediyormuş havasında...
Yıllar önce (1997’de) “En büyük korkum ülkücü hareketin tıpkı İttihatçılar gibi bir gecede tarihin karanlığına gömülmesidir” satırlarını ben yazdım.
Zaman zaman bu yöndeki endişelerimi dile getirdim. Ancak ülkücü hareketin misyonu bitmediği gibi asıl şimdi gerekli oldukları yönündeki kanaatim giderek artıyor. Zira İstiklal Harbi’ni başlatan ve Cumhuriyeti kuran iradede İttihatçılar en öndeydiler. İttihatçıların içindeki Türk Milliyetçileri dağılan Osmanlıda yeniden Türk ülkesini kurdu.
Dolayısı ile üniter yapısı değiştirilerek parçalanmaya çalışılan Türkiye’de ülkücü harekete her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. Bir aksiyon hareketi olan ülkücüleri çeşitli reaksiyonlara sokarak uykuya almak mistikleştirerek etkisiz hale dönüştürme çabaları her geçen gün başka kılıflarla meydana çıkıyor.
Suni fikri ayrışmalar icad edilerek yarılmaya yol açma çabalarında elbette mevcut sorumluların vebali var.
Hareketi dar kadrolara hapsedip, istişare yerine ben yaptım oldu mantığıyla yürütenler sorumluluklarının hesabını mutlaka vermelidir.
Nerede yanlışın yapıldığına dair özeleştiriler yapılarak özür dilenmeli, yeni kadrolara yer açmak için istifa mekanizması harekete geçirilerek kongreye de gidilmelidir. Lakin bütün bunların yanında kurumsal kimlik muhafaza edilerek ayrışmanın, bölünmenin önüne geçmek şarttır.
Türk Milliyetçilerinin siyasi partisinde geçmişte suni fikir ayrılıklarıyla kopmalar olmuştur. Merhum Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşlarının kurduğu BBP başarılı olamadığı gibi Yazıcıoğlu’nun vefatından sonra misyonunu tamamlamış ve ülkücülükten de giderek uzaklaşmıştır.
Nitekim BBP’yi kuran 100 kişilik ekipten 90’ı bugün orada değildir. Dolayısı ile bütünden kopup yeni arayışlar, başka oluşumlar peşinde koşturmaya ne zaman ne de takat vardır.
Yüzde 42 üzerinde hesap yapmaktansa 58’i kucaklayıp iktidar yoluna çıkılmalıdır. Referandum oylamasının kaybedilmişliği kazanılmışlığını tartışmak, zamanı israf etmenin ötesine gitmez.
Karamsarlığa, yeise kapılmanın anlamı yoktur. Sonuçta bugün değişen anayasanın yarın yeniden değiştirilmesi hem de milli bir anayasa yapmak ülkücü misyonun vazifesidir.
Bunu gerçekleştirecek fikir ve iman gücü her ülkücüde mevcuttur.
Bu arada yüzde 42’yi küçümsemek mağlubiyeti kabüllenerek köşeye çekilmek yok. Unutulmamalı ki 100 televizyondan 97’si AKP’nin güdümündedir. İktidara karşı direnebilen gazeteler ortada...
Bu ortamdaki propaganda bombardumanından hiç etkilenmeyen yüzde 42 büyük rakamdır. Kısmen etkilenenler kurtulduğunda 2011’de AKP’ye yol görünecektir.
Not: Değerli dost Nihat Genç, referandumdan sonra “Gücüm buraya kadar, bağışlayın” başlıklı olağanüstü bir yazı kaleme aldı. Öyle çekip gitmek yok. Nihat Abi, sen de umutsuzluğa kapılırsan işte o zaman bağışlamayız seni...