Ülkücüler sokağa çıkınca...
15 Nisan 1978... Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez helikopterler başkent üzerinden uçarak yüzbinlerin yürüyüşünü takip ediyordu. Terör olaylarını ve hükümetin basiretsizliğini protesto etmek için Ankara'da bir araya gelen ülkücüler öylesine vakar ve disiplin içinde yürüyordu ki devrin İçişleri Bakanı "Meclis'i ele geçirebilirler" endişesi duymuştu. Bir tek kişinin burnu kanamadı. Adli bir tek vakaya rastlanmadı.
Aynı Ülkücüler, 12 Eylül darbesine kadar da defalarca sokağa çıktılar. Şehit edilen arkadaşlarının tabutlarını omuzladılar. Emperyalizme karşı meydan okudular. Rusların Afganistan'ı işgaline, Türk unsurlarına yaptığı baskıları telin ettiler. Halk yürüyüşlerine katılmasa da "bu gençler haklı" diyerek sessizce destekliyordu. 28 Mayıs 1980'de Cumhuriyet tarihinin en başarılı bakanı MHP'nin Genel Başkan Yardımcısı Gün Sazak şehit edildi. Türkiye barut gibiydi. Ülkücüler başkentin bütün caddelerinde cenaze sessizliğinde dua etti. Kibrit yansa Türkiye patlardı. Gökyüzünde kuşlar çığlıklarla, yerde börtü-böceğin gözyaşları dindirdi öfkeyi.
12 Eylül'den hayli zaman sonra yine sokaklara çıkmaya mecbur kaldı ülkücüler, Ermeniler Azerbaycan topraklarını işgale başladığında, Rus tankları 19 Ocak 1990'da Bakü'ye girdiğinde meydanları doldurdular. Bosna'da insanlık ayaklar altına alındığında dünyanın, mazlumların sesini duyması için çıktılar sokaklara. Türk Milleti bu defa saflarına katılmasa da alkışladı Ülkücüleri...
1984'te Şemdinli'de başlayan bölücü terörün şehit ettiği Mehmetçiklerin aziz naaşlarına sahip çıkmak, tabutlarına omuz vermek için yeniden sokaklara çıktı ülkücüler... Anaların gözyaşlarına ortak oldular. Çeyiz sandıklarında saklanan ay-yıldızlı bayrakları meydanlarda dalgalandırdılar...
Halkın tanıdıkça benimsediği ancak bir türlü oy vererek desteklemediği Ülkücülerin Başbuğu 4 Nisan 1997'de vefat edince ülkücüler son görevleri için bu defa milyonlarla sokağa döküldü. Ülkücülerin yanlarında millet de vardı. Bu ülkeye hizmet edenlere vefa gösterileceğinin kanıtıydı karlı havadaki cenaze yürüyüşü...
Zırt, pırt sokağa çıkmaz ülkücüler. Ağabeyleri, babaları, hocaları sürekli tahriklere dikkat çekerek uyanık olmaları telkininde bulunur. Memleketin dört bir yanında ajanların cirit atmakta olduğunu bilirler. Emperyalistlerin "iç savaş çıkarma" planlarının farkındadır çoğu. İstihbarat örgütlerinin kontrolündeki gruplara mesafe koyar, yanaştırmazlar içlerine. Ülkücüler sokağa çıkınca Türkiye ayağa kalkar! 8 Eylül Salı günü olduğu gibi... Ankara Kızılay Meydanı'nda oğlumun, kızımın yaşlarındaki gençlerle aynı heyecanı duydum. Ülkücüler bu defa ailece meydanlardaydı. Anneleri, dedeleri, bacı, kardeş, çoluk-çocuk, torunları ile... Türkiye'yi böldürtmeyeceklerinin kararlılığını gördüm gözlerinde. Üzerine ölü toprağı serpilmiş milleti uyandırmak gibi ağır bir sorumluluk almışlar üzerlerine. Teşkilat mensubu olmayan birkaç maceraperest ve heyecanlı tiplerin bireysel çıkışları dışında adli hiçbir olay yaşanmadı koca memlekette. Türk gençliğine yakışan tavrı sergiledi milyonlar. Ülkücüler sokağa çıkarsa böyle olur işte. Şehidine sahip çıkar millet. Bir kez daha Türkiye Cumhuriyetinin sigortası olduğunu kanıtlayan ülkücü gençlerin tertemiz alınlarından öpüyorum.
Ülkücülerin sokağa çıktığında neler yapacaklarını kanıtlayarak, tarihe not düştünüz. İyi ki varsınız! Tanrı Türkü uyandırsın...