Ülkücü ve “Hayır” sorunu
Ülkücü kimlikli bazı kişiler, anayasa değişikliğine “evet” diyeceğini Türk milliyetçiliğine karşıt olduğu bilinen televizyon kanallarından söylüyorlar. Bu zatlar “Türk” kelimesini vebadan da daha tehlikeli gören bu televizyon ve siyaset erbaplarının övgülerine de mazhar oluyorlar. Kendileri “evet” demekle yetinmeyip, “hayır” diyecek olan ülkücü kitleyi de suçlar ya da itham eder tarzda konuşuyorlar!
Anayasanın geçici 15. Maddesini kaldıran bu değişikliğin 12 Eylül cuntasından hesap sormanın yolunu açacağını düşünüyorlar. Bundan dolayı da bu değişikliğe “hayır” dememenin bir anlamda 12 Eylül cuntasını korumak anlamına geldiği vurgusunu yapıyorlar. Bir defa başından söyleyelim bu yaklaşım tarzı tümüyle hastalıklıdır.
Anayasa değişikliği tuzaktır!
Milletin önüne getirilmiş olan Anayasa değişikliği bir pakettir. Aynı zamanda bir biriyle ilgisiz maddeleri içeren bir pakettir. 12 Eylül cuntasını koruyan geçici 15. Madde için bu değişikliğe “evet” demek aynı zamanda getirilen Anayasa değişikliğinin tümüne evet demek anlamına gelmektedir. Bu Anayasa değişikliğine evet demek ise “AKP’nin durmak yok yola devam” sloganı bağlamında, AKP’nin bilumum açılımlarına ve icraatlarına onay vermek anlamına gelmektedir.
İktidarın anayasa değişikliği paketine verilen “evet” oyu yalnız Anayasa değişikliğini değil aynı zamanda AKP’nin 8 yıldır devlet bürokrasisinde kan kusturduğu ülkücüleri ezmesini de onaylamak anlamına gelmektedir. Yine “evet” oyu AKP’nin 2011’de yapacağını açıkladığı radikal Anayasa değişikliğine de izin vermek anlamına gelmektedir. Böylece verilecek bir “evet” oyunun AKP’nin Türkiye’yi açılımdan açılıma savuracak tehlikeli ayrıştırmasına izin vermek olduğu açıktır. Daha açıkçası bu Anayasa değişikliğine “evet” demek Türkiye’yi federasyona götürecek “kapıyı açıyoruz, kapıyı” imasını eden zihniyeti onaylamak anlamına gelmektedir.
Hastalıklı zihniyet!
Bir de fotoğrafın diğer yanı vardır. Bakınız, Türkiye’yi AB’ye anahtar teslim etmekten sorumlu bakanı “Referandumda hayır diyenin ya aklından zoru vardır ya da vatan hainidir” türünden garip laflar etmiştir. Bir başka bakan ise “hayır” diyenlere Manisa’daki hastanenin yolunu göstermiştir. Yandaş işçi sendika lideri ise “Görüş bildirerek halkın özgür iradesini etkilemesini yanlış bulduğunu” söyleyen TÜSİAD ve TOBB’a “Sivil Toplum Konsomatrisi” demiştir. Nihayet Başbakan Erdoğan “hayır” diyenleri “Darbe anayasasını savundukları için DARBECİ” olarak nitelemiştir.
Türkiye’yi sekiz yıldır hâkimi mutlak bir biçimde yöneten iktidar ve yandaşlarının idraki budur. Sonuçta bu Anayasa değişikliği, TBMM’deki bütün muhalif partilerin itirazlarına karşı dayatan AKP’nin bozuk kimyasının onaylanması anlamına gelmektedir.
Dayatmaya direnmek gelenektir!
İktidar var gücüyle Türkiye’ye bu değişiklikleri dayatmaktadır. Bu değişikliklere direnenlerle bu dayatmalara teslim olanlar olarak toplum iki kısma ayrılmıştır. Ülkücü, Türk milletine yönelik olarak ortaya konulan iç ve dış destekli her türlü dayatmaya “HAYIR” diyen bir geleneğin adıdır.
Güçlünün hatta zorbanın yanında yer almayı ahlak edinmiş olan, oportünist tavır, ülkücü tavır değildir. Yeri geldiğinde başını bir değere, ilkeye ve ülküye adamasını bilmeyen kişilerin ülkücülüğü değil insanlığı tartışılır.
Heva ve hevesini denetleyemeyen, ‘milli’ söz konusu olunca kişiselliği ikinci plana koyamayan insanların davası ve değeri olmaz. Bu nedenle yalnız bedenini değil ruhunu da iktidara satmış olan Mankurtlara söyleyecek sözümüz yoktur. Ancak hâlâ “ülkücüyüm” diyenlere hatırlatmamız gereken şey şudur: Ülkücünün başı iktidar ve şeyhler karşısında değil, ancak Allah’a secde ederken eğilir. Çıkar ya da nefsi için milli ülkülerden vaz geçenlerin yolu da açık olsun!