Ülkücü duygu ve düşünce farkı
Sözü (kelimeyi) yenmek, silahı yenmekten çok daha kalıcı yaralar açar. Siyasal nitelikteki “ayır-buyur”, “böl-yönet” uygulamaları daha çok ekonomik sömürü için müstemleke yaratmayı amaçladığından somut tepkilere neden olurlar.Yani fiziki işgaller somut hedeflere yöneldiği için karşıt direnci de doğasında barındırır. Ancak zihinsel ya da kültürel işgaller “tereddütler”, “şartlandırmalar”, “manipülasyonlar” ile “sureti haktan” görünen değerlere sarılarak geldiğinden büyük tepki görmezler.
Konfor için onurundan vaz geçenler
Kültür söz konusu olunca şartlananlar; şartlayanlar kadar gönüllü olabilmektedirler. Adeta görünmez bir el şartlayanlarla şartlananlar arasında Faust sözleşmesine benzer bir yapı oluşturmaktadır. Böylece şartlananlar ruhlarını, bilinçlerini, idraklerini ve değerlerini şartlayanların emellerine hizmet edecek şekilde yönetmeleri için gönüllü olarak teslim edebilmektedirler. Sonuçta kariyer, zenginlik, statü ve benzeri somut değerler karşısında inançlar, töreler, gelenekler rahatlıkla feda edilebilmektedir. Nihayetinde onca rahatlık ve konfor için feda edilen şey ise; görünürde hiç bir şeye yaramayan onur denilen soyut bir kavram olmaktadır.
Genel için manzara tarif edildiği biçimde olsa da bu yaklaşımın yüksek bilinç ve ideal sahipleri yönünden geçerliliği olamaz. Çünkü güneşi talep edenler için yıldızların pek önemli bir anlamı olamaz! Zira ülkücüler; bugün değil yarın, geçici başarı ve üstünlüklerle değil kalıcı ve köklü değerlerle uğraşırlar. Onların hayalleri başkalarının yaşantılarından daha çok üzerinde durulmayı hak eder. Bir toplum ideallerini ne denli yaygınlaştırmışsa geleceğini de o denli garanti altına almış demektir. Büyük ve etkili kültürler varlıklarını sürdürebilmek için büyük ülkülerle beslenmelidir. Bu bakımdan zamana bağlı olarak adeta bir moda gibi yükselen ya da düşen değerlerle köklü kültürler ve onların mensupları arasındaki kavga tarihin ilk dönemlerinden bu yana sürmektedir.
Üç vatan!
Bireyin farkında olduğu ya da olmadığı üç vatanı vardır. Bunlar: siyasi, coğrafi ve kültürel vatan olarak ifade edilebilir. Milletlerin gücü dilinin, töresinin, tarihinin ve mitolojisinin canlılığı ve yaygınlığı ile ölçülür. Bu bakımdan kültürün vatanı siyasi ya da coğrafi vatandan daha önemlidir. Çünkü kültürün çekildiği yerden eninde sonunda bayrak da çekilir. Ancak bayrağın çekildiği yerde eğer kültür yaşamaya devam ediyorsa bir gün oraya mutlaka bayrak geri döner. Bu bakımdan kültürel coğrafya siyasi coğrafyadan önemlidir.
Black Skin, kolonileştirilmiş halkları yalnızca emekleri başkaları tarafından temellük edilen insanlar olarak değil, “kendi yerel kültürel özgünlüklerinin katledilmesi ve gömülmesiyle ruhlarında bir aşağılık kompleksi yaratılmış olan insanlar” olarak tanımlar. Bireyler öz güvenlerini yitirerek, kültürel hiçliklerini kabullenerek ve konjonktürel üstünlüğe sahip kültürlere hayranlık besleyerek zihinsel bağımlılığa uygun hale gelirler. Durum toplum için de böyledir. Kültür yenilmeden milletleri sömürgeleştirmenin mümkün olmaması yüzünden küresel egemenler mücadeleyi kültür alanına kaydırmışlardır.
Bu yüzdendir ki günümüzde ticari rekabet, beyinler arası rekabete dönüşmüştür. O sebeple, üstün, yetenekli beyinlerin mobilitesi geçerlidir. Ülkü duygusu sürecin farkında olarak bireysel/toplumsal beyinlerin devşirilmesine izin vermemenin sonucu olarak oluşur.