Ulkesi için servet harcıyor!

Çok nankör bu medya... Jay Leno’nun şovuna J Crew marka etek, bluz ve hırkayla çıkan, halka yakın olacağım diye perakende takılan Michelle Obama’yı moda ikonu ilan ediyorlar... Türkiye İstatistik Kurumu’nun raporunda “yoksul iller” sıralamasında liste başı olan Erzurum’a, sırf “halkına moral vermek” uğruna binlerce doları gözden çıkararak Victor&Rolf marka çantayla giden Emine Erdoğan’a acımasızca saldırıyor; “giyinmeyi bilmiyor” diye.
Cılız bedenine geçirdiği düz ve soluk elbiseleri, patiği andıran babetleriyle bizim buralarda ancak “besleme” muamelesi görebilecek Carla Bruni “trendsetter” ilan ediliyor, halkının üçte ikiye yakını yoksulluk sınırının altında yaşayan Kırgızistan’a, sırf “güçlü ülke” imajımızı pekiştirmek uğruna, yine paraya kıyıp, koluna servet değerindeki Coco Chanel çantayı takıp da giden Emine Erdoğan’ın öncüsü olduğu “fedakar first lady trendi” hakkında iki satır yazan yok!
Esma Esad Türk modacıların tasarladığı sade kıyafetleriyle “mankenlere taş çıkarttı” diye manşet yapılıyor, bizim her daim “parlayan”, bir giydiğini zinhar bir daha giymeyen, rivayet o ki alışveriş için Harvey Nichols’lar kapattıran, Palandöken’den Davos’a dağ bayır farketmez her bir karışını yerkürenin Paris Moda Haftası podyumuna çevirmeyi beceren First Lady’mizin kıymetini bilen nerdeeee...
Yazmayan yazmasın ben Rabbimin “CC 2.55”ler taksın, IV. Murat’ın 15 kiloluk topuzunu andıran yüzükler takıştırsın diye yarattığına inanmaya başladığım, (Emin Çölaşan’ın hitap şekliyle) “Eminanım”ın hakkını “Eminanım”a teslim ederim arkadaş!
Başımızı öne eğmedi; “Paris Hilton’da var, Lindsay Lohan’da var, Uma Thurman’da var, Fergie’de var da biz de niye yok” diyerek iç çekmemize, aşağılık kompleksine girmemize izin vermedi...
Gün geldi çocuklarını bursla okuttu, çocuklarına harcamadı ama o çantaya harcadı Başbakan olan eşinin maaşını da aşan parayı! ( Fiyatı mı? Ben diyeyim 5 bin euro, siz deyin 6 bin!-İşte 10-12 bin TL’ye denk gelir herhalde!- Dünyanın en pahalı çanta markaları sıralamasında üçüncü sırada.)
Efendim?! “Allah israf edenleri sevmez mi” dediniz...
İyi de bir sorun niye?
Sırf gösteriş olsun diye mi taktı koluna o Coco Chanel klasiği 2.55’in yenisürümünü hanımefendi! Sırf iktidar başını döndürdü diye mi?
Siz “Eminanım”’ı, Allah’ın israf edenleri sevmediğini bilmez mi sanıyorsunuz, siz yetim hakkının vebalinden, garipten, gurebadan habersiz mi sanıyorsunuz! İşsizlik yüzünden 21 arkadaşları intihar eden öğretmenlerin meclis kapısına dayandığı gün, sırf “saltanat”ı onlara bir “kızıl elma” olarak sunabilmek uğruna, “umut” olmak adına yani; Allah’ın “israf”ı yasak ettiğini bile bile onca parayı el kadar çantaya yatırmış olabileceği gelmiyor mu aklınıza! Bu ülkenin milyonlarca açına, açıkta kalanına verdiği “Kasımpaşalı Tayyip’in eşi başardıysa, siz de başarabilirsiniz; isyan etmeyin, şükredin” gizli mesajını okuyamıyor musunuz?
“Eminanım”ın ülkesi uğruna yaptığı ve belki dış borç açığımıza yama bile olabilecek çanta harcamalarındaki yüksek fedakarlığı görmeyip fitne yapıyorsunuz ya... Pes, Allah kimseyi nankör medyanın diline düşürmesin!

Erzurum’a V&R çantayla giden Erdoğan, Kırgızistan’da binlerce euroluk Chanel’i tercih etti.

+++

Ergun değnekçiliği sevdi

Ergun Babahan’ın kalemi ezelden beri “egemen güç” namına vurmaya meyilliydi. Gelin görün ki ne zaman “hatırlı dostlar” aracılığıyla otopark işletmeciliğine soyundu, abidevi bir boyuta ulaştı; adeta değnekleşti...
Eee “değnek”le anlatmaya kalkışınca insan mecalini, istese bile “medeni” olamıyor diyalog biçimi. Mesela dün, “seçimle gelen seçimle gider” gibi hayli demokratik bir mesaj vermeye yeltendi Babahan. Ama aba altından değnek gösterince bakın nasıl bir tehditname çıktı ortaya: “Medyaya baskı varsa, Mısır’daki gibi twitter’dan, facebook’tan örgütlenin. Yüreğiniz varsa, bir deneyin. Ergenekon’un desteği olmaksızın bir laiklik, demokrasi eylemi yapın. Yapın ve boyunuzun ölçüsünü alın. (...) Ankete gerek yok, şu anki tablo AK Parti’nin yarısı durumunda olduğunuzu gösteriyor. Size daha çok kaset skandalı lazım belli ki... ”
Siz ne dersiniz, her geçen gün daha bir profesyonelleşmiyor mu değnekçilikte?
Aman maşallah deyin; nazar değdmesin, sonu kendinden öncekilere benzemesin iktidarın yeni nişancısının da!

+++

Balıklar ve karıncalar...

TRT’nin AKP’nin önünde diz çökmesini Yeniçağ ve Sözcü dışındaki gazeteler görmezden geldi dün... Şahin’in gazabından sıkça nasibini alan Haber-Sen temsilcisi Osman Köse “bir Afrika atasözü”nü hatırlamış fotoğrafı görünce:
“Sular yükselince, balıklar karıncaları yer... Sular çekilince de karıncalar balıkları yer...”
Diyor ki, “Kimse bugünkü üstünlüğüne ve gücüne güvenmemelidir... Çünkü kimin kimi yiyeceğine suyun akışı karar verir...”

+++

Patlamış mısırlar

Mısıra ısıyı veriyorsun alttan, bunlara coşkuyu!.. Sonra “patır patır” başlıyorlarlar havalara uçmaya... Bir tencerenin içinde çılgınlar gibi sağa sola sıçrayan mısır taneleri ile Erdoğan’ın Mısır’daki “iliştirilmiş ayaklanma”ya destek verdiğini görünce taklaya başlayan “malum zevat” pek benzeşmiyor mu?
Baksanıza Cengiz Çandar’ın düne kadar “ucube” tezgahlarına çomak sokmasından korkup lincine çalıştığı Erdoğan’a tuttuğu alkışa:
“Öncelikle Tayyip Erdoğan’a tebrikler. (...) Başbakan, dünkü açıklamasını yapmakta birkaç saat daha gecikse, her şey için çok geç olacaktı. Yaptığı bir ’son dakika’açıklaması oldu, etkisini Tahrir Meydanı’na düşürecek kadar usta bir zamanlamayı ifade etti.(...) Türkiye’nin Mısır’da tarih yazan büyük gelişmeler karşısındaki ’siyasi namusu’dünden itibaren kurtulmuştur! (...) Tebrikler, öncelikle Mısır halkına ve de Türkiye’nin Başbakanı’na...”
Ya Aslı Aydıntaşbaş’a ne demeli! İsterseniz onun ne dediğini okuyun öyle karar verin:
“Türkiye çok bekledi, en son konuştu, ama ağır konuştu. Bu anlamda Tayyip Erdoğan’ın şu cümlelerine de yürekten katılıyorum: “Biz demokrasiden kaos çıkacağına hiçbir zaman inanmadık. Demokrasiden radikalizmin çıkacağına hiç inanmadık. Ilımlılık, hoşgörü, uzlaşı ancak ileri demokrasiyle güçlenebilir.”
Canlarını dişlerine takma nedenleri Mısır halkının Ali menfaatleri mi sizce bunların?
Yanıtı Aydıntaşbaş’ın final cümlelerinde saklı:
“Ankara’nın hem ElBaradey gibi yeni liderlerin elinden tutması, hem de Tunus’ta Gannuşi, Mısır’da Müslüman Kardeşler gibi İslami akımları iyice merkeze çekmek için devreye girmesi gerekir!”
Ha bir de İran’ı da içine alacak şekilde ABD’nin ekmeğine yağ sürme işini geliştirmesi gerekliymiş Türkiye’nin!
Anladınız mı kazın ayağını!

+++

Cumhuriyet düşmanı Başbakan’ın uçağında

Bu devletin adı Türkiye Cumhuriyeti... Bu devleti şu an Başbakan Recep Tayyip Erdoğan yönetiyor. Ama Sayın Başbakan, yönettiği bu cumhuriyete düşmanlık eden gazete temsilcisini özel gezilerine çağırıyor.
Davalılardan kaçmak için ikide bir adını değiştiren bir gazete var:
Bir Vakit yapıyorlar bir Akit.
Bunlar cumhuriyete küfrederek okuyucu kazanmaya çalışıyorlar. Namuslu yurtseverleri de çetelere hedef gösteriyorlar.
Bu bozguncu-gerici gazeteyi Almanya yasakladı.
Kamu düzenine zarar veriyor diye.
Bir Vakit olan bir Akit olan gazetenin başyazarını da Başbakan Erdoğan onurlandırıyor.
Onu gezilerine çağırarak... Uçağında gezdirerek... O da ’Cenab-ı Allah, Başbakan ve kurmaylarının yardımcısı olsun...’ diye övgüler diziyor.
Bu adamlar; cumhuriyet düşmanlığı için her türlü haince fikri bu gerici gazetede yayıyorlar. Bulmacalarını bile böyle hazırlıyorlar. Son ihanetleri de Şeyh Sait isimli haini aklayan ve yücelten bulmacaları. Bu kışkırtıcılar; hain Şeyh Sait için; ’Cumhuriyete kurban verdik!’ demişler. Yani; bunlara göre cumhuriyet rejimi cellat... Şeyh Sait de kurbanı...
Sayın Başbakan!
Başında bulunduğun rejime küfreden bu adamları uçağınızda ağırlayarak ne yapıyorsunuz?
Sakın ola ki, ’O bir gazeteci!’ demeyin. Biz neyiz?
Çiğ vurmuş patlıcan mıyız?
Rıza Zelyut / Güneş

+++

Türkiye’de muhaliflere ‘darbeci’ demişti

Mısır’da ayaklanan Araplar’ı demokrat ilan eden Erdoğan’ı topa tuttular

Ne diyor Kahire’deki “1 milyon insan”:
“Mübarek gitsin...”
Başbakanımız ne diyor Mübarek’e:
“Bizler faniyiz. Onun için halkın haykırışına kulak ver.”
Halkın haykırışı dediğimiz şey “Bir milyon insanın
ayak sesi.”
Mısır’da “Bir milyon insanın” haykırışının mesajı buysa, Türkiye’de bir buçuk milyon çarpı üçün mesajı ne oluyordu?
“Ergenekon davası...”
Oldu mu şimdi?
Ertuğrul Özkök / Hürriyet

+++

Gözlerim yaşardı

Tayyip Erdoğan dedi ki: “...halkın haykırışına kulak verin, kulak verelim.”
Bu mesajlar karşısında en güzel yorumu bir okur yapmış. Demiş ki: - Sayın Erdoğan, yani siz şimdi meydanlara dökülen milyonlara “Bindirilmiş kıtalar” değil de talepleri dikkate alınması gereken ve direnme hakkını kullanan kitleler olarak mı görüyorsunuz? Gözlerim yaşardı...
Melih Aşık / Milliyet

+++

‘Bunları unutmadık’

Şanslı kullara kader, yanlışlarını farkedip yönlerini düzeltmeleri için sebep ve fırsat yaratır; bu sözlerden öyle bir iyilik bekleyebilir miyiz acaba? Vatandaş her şeyi görüyor ve yargılıyor: “Tekel işçileri, öğrenciler, sıradan vatandaşlar dileğini, derdini, şikâyetini anlatmak için gösteri yaptığında karnındaki bebeği düşürecek, ağzını, burnunu, kolunu kıracak kadar şiddet gösterilmesine müsaade eden hükümet, bu hükümet değil mi?”
Güngör Mengi / Vatan

+++

‘Eşkıya başkanı devirdi’

Keşke Çiçek ve içinde bulunduğu iktidar aynı demokratik anlayışı Türkiye’de de yerine getirse. Başbakanı protesto etmeye kalkan herkes karga tulumba alınıp dövülmese; öğrenciler, işçiler, memurlar, esnaf bir gösteri yapmaya kalktığında su bombalarına ve gaz püskürtmelerine uğratılmasa, ıslık çalanların peşlerine hafiye takılmasa.
Ayrıca sokağa dökülen Mısır’da, Tunus’ta olursa “demokratik hak” oluyor da Türkiye’de neden “eşkıyalık” olarak niteleniyor anlamak mümkün değil.
Mısır’da Mübarek devrilirse “eşkıya başkanı devirdi” diye mi başlık atmalıyız acaba?
Can Ataklı / Vatan

+++

İmamla cemaat meselesi

Başbakan’ın “eylemcilerden yana” bu konuşmayı yaptığı saatlerde Adana 5’inci Sulh Ceza Mahkemesi, çok ilginç bir davayı görüşmeye başlıyordu...
Sanık, Serkan Turaç adlı bir gençti...
Suçu, Adana’daki bir şehit cenazesinde Başbakan Erdoğan’ın adının yazılı olduğu çelengi pa rçalamak ve yazıyı söküp atmaktı.
Turaç bu “büyük suç” nedeniyle anında gözaltına alındı ve hakkında 2 yıl 4 aya kadar hapis istemiyle dava açıldı... Yargılanmaya da dün başladı! Bu sadece sıradan bir örnek; her gün bunun gibi onlarcasına tanık oluyoruz...
Mustafa Mutlu / Vatan

Yazarın Diğer Yazıları