Ülke ve bölge raporu
Ne haldeyiz? Suriye ve Irak başta olmak üzere komşularla aramız nasıl? Bir de, BOP'ta iş tuttuğumuz stratejik ortak ABD, 100 yılın projesi AB üyeliğimiz var; parantez kapanıyor mu? Hasılı mesele çok.
Düşünen, eli kalem tutan, sorumluluğunun bilincinde herkes yazıyor. Üstelik tekrar, tekrar... Biz de yazdık, yazacağız. Faydası yok mu? Haşa, elbette var, hem de çok... Her şeyin saklandığı, siyasetin algı oyunlarıyla yürüdüğü, psikolojik savaşın zirve yaptığı bir ortamda, gerçek adına yazılan her şey şifa gibidir. Gerçek ümidin ışığı ve oksijenidir.
Bu anlayışla ülke raporundan başlayalım.
Her ülkenin değişmez gündemi aynıdır; bizimki hariç. Bu da daha iyi eğitim-öğretim, adalet, özgürlük, ekonomik kalkınma, gelişme, zenginleşme, sağlık, güvenlik, yarından emin olma; yarışta öne geçmedir. Bizde ise, bütün bunlar suni gündem bombalarının tozu dumanı altında kaldı. İçeride ve dışarıda düşman yaratma ve kitleleri birbirine karşı kamplaştırma taktiği yürürlükte. Yıllarımızı, asırlardır bir ve bütün olan Türk Milletinin ve egemenliğinin tartışılmasıyla geçirdik. Arkada binlerce yılın muhteşem birikimi ve oluşumu yokmuş, sanki dünyaya yeni geliyormuşuz gibi, bilime ve tarihe aykırı hevesler peşine düştük. Bilerek veya bilmeyerek, mümkün olmayanla, tarihi tersine çevirmekle uğraştık. Tabii sonuç, kaybolan yıllar, ödenmiş ve ödenecek ağır bedellerle, fiyasko.
Daha da somutlaştırırsak: Yazboz tahtasına dönen eğitim, borç batağında boğulurken çareyi daha yüksek faizle borçlanmada bulan ve üretemeyen ekonomi, işsiz güçsüz bırakılan insanlar, fakirleşen millet, bir kişiye bağlanan, güvenlik, adalet ve özgürlük, hastanelerde ve eczanelerde çıkmaza giren sağlık, kumpas davalarıyla seçkin komutanları tasfiye edilen, emir komuta birliği bozulan, askerî okulları ve hastaneleri kapatılan TSK, içi boşaltılan kamu kurumları, dün yok edilmişken, bugün ülkeyi içeriden ve dışarıdan kuşatan, can alıp kan döken, egemenliğimizi tehdit eden bölücü terör gerçeğine rağmen, millî birliğin ve millî devletin güçlendirilmesi yerine, araç olan parti her şeyin üstünde görülmektedir.
Özetlenen bu tespitlerimiz, içine düştüğümüz buhranın ana kaynaklarını teşkil etmektedir.
Komşularımızla aramız iyi değildir. BOP gereği başlatılan "Arap Baharı" sürecinde: Arap dünyasının kültür merkezi Mısır ile diplomatik ilişkilerimizi 2013 yılında kestik. Sebebi ise, seçimle iktidara gelen "İhvan" lideri Cumhurbaşkanı Mursi taraftarları ile diğer dinî grupların silahlı çatışmaya girmesi üzerine Ordunun, darbeyle idareye el koymasıdır. Seçimle gelen Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek de darbe ile düşürülmüştü, ama ilişkiyi kesmemiştik. Aradan geçen 5 yıl içinde Mısır, Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan'la "münhasır ekonomik bölgeler" anlaşması yaptı, Doğu Akdeniz'de dengeler ciddi olarak aleyhimize bozuldu, Türkiye önemli kayıplara uğramaktadır. Irak'la ilişkilerimiz, Barzani merkezli siyaset dönemine göre daha makul görünüyor. Türkmenler yine, yalnız ve sahipsiz. İran'la ilişkilerimiz, Suriye konusunda Astana ve Soçi toplantılarında belli ölçüde iyiydi. ABD ambargosu vesilesiyle biraz daha yakınlaşma oldu. Ama Suriye'nin toprak bütünlüğü sorununda, federal çözüme karşı üniter ve millîlik ilkesini savunduğu için farklıydı. Bir de, Türkiye'nin Suriye'den çekilmesini zaman zaman dile getiriyor. Rusya'ya gelince, ilişkiler bir ölçüde iyi olmakla beraber, ABD baskısıyla oldukça karışık görünüyor. Torak bütünlüğü konusunda da İran gibi düşünüyor.
Kuzey Afrika ülkelerinden Fas, Cezayir, Tunus ve Libya ile aramız iyi değil. Cumhurbaşkanı Erdoğan bazılarını ziyaret ettiğinde olumsuz tepkiler almıştı. Zira, bildiğimiz kadarıyla oralarda da, ülkeyi rahatsız eden "İhvan" grupları var. Sadece El Beşir'in ülkesi Sudan'la ilişkilerimiz iyi.
ABD ile ilişkiler çok açık. Bölgenin ve ülkemizin haini bölücü terör örgütleri PKK/PYD/YPG ve KCK, İsrail'den sonra ABD'nin bir numaralı ortağıdır. PYD/YPG, sayıca çok az olduğu Suriye'nin kuzey doğusunda ABD'nin desteğiyle, etnik temizlik yapmaktadır. Buna soykırım da denilebilir. NATO müttefikimiz, ülkemizde İncirlik dahil birçok üslerimizi, limanlarımızı ve imkânlarımızı fütursuzca kullanmaktadır. Amacı, ikinci İsrail dediğimiz, Suriye, Irak, İran ve Türkiye'den koparmayı düşündüğü dört parçaya dayalı bir konfederasyon kurmaktır.
Suriye siyasetimiz ise, tıkanmış bir durumdadır. Cerablus, El-Bab ve Afrin'de beklemedeyiz. İdlib'de terör örgütleriyle başetme görevini üstlendik, teröristlerin Türkiye'den başka bir yere gitmeleri çok zor. ABD, himayesindeki PYD/YPG ile Membiç'e kazık çakmış durumda, yolumuzu kesmiştir. Bu yetmedi, Türkiye'nin haklı müdahalesini önlemek üzere, Suriye'nin kuzey doğusunda, sınırlarımız boyunca PKK/PYD/YPG terör örgütünün "özerk yönetim" kurmasını temin için devriye gezmektedir.
SONUÇ: Türkiye, stratejik ortak iken "stratejik düşman" haline gelen ABD ile Rusya, İran ve Suriye arasında gelgitlerle zaman kaybediyor. Bu kayıp bizi "beka" meselesiyle karşı karşıya getirecektir. Çözüm: Suriye ile anlaşıp; millî ve üniter devlet yapısı temelinde toprak bütünlüğünü savunduğumuzu açıklıkla beyan etmektedir. Böylece, Rusya, İran, Suriye, hatta Irak ile birlikte, bölücü terörün de, sömürgecilerin de çanına ot tıkamak mümkündür.