‘Üçüncü Yol’ çözüm mü?

Türk siyaseti uzun bir dönemden beri çalkalanıyor. Seçimlerden sonra bu çalkalanma her cepheye yayıldı. Artarak devam ediyor.

İki hafta önceki “Durun, hepiniz milliyetçisiniz” yazımı,“Milliyetçilerin… artık daha derinlemesine düşünmesi gerekiyor. Sadece muhalif olanlar değil, iktidarı destekleyenler de buna mecburdur. Sadece düşünmek yetmez harekete de geçilmelidir. Aksi takdirde tarih önce milliyetçileri yargılayacaktır.” diye bitirmiştim. Bunu isteyenin sadece ben olmadığım kamuoyundaki tartışmalardan belli oluyor. Öncelikle kafaların netleşmesi açısından bu tartışmalar çok önemli. Neticesinde tarih sorumluları bu tartışmalar üzerinden belirleyecek.

Tartışmalar İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Tolga Akalın’ın açıklamasındaki “Üçüncü yol” kavramı üzerinden de yürüyor. Ancak üçüncü yol düşüncelerine girmeden bir hususa değinmek istiyorum.

Türkiye’de, “Cumhuriyetle birlikte milletleşme başladı” düşüncesi pek yaygın. Tolga Akalın’ın açıklamasında da “…milletleşmek ve millî kimliğimizi her alanda tahkim etmek, Cumhuriyetimizin en önemli projesidir.” var. Devamında da “… milletleşme sürecimizin önündeki en büyük tehdit…” diyor.

Milletleşme cumhuriyetle birlikte başlamamıştır. Saymaya Osmanlı, Selçuklu diye başlar Hunlara kadar gideriz. Hepsi de Türk’tür. Türk Milleti binlerce yıldır var olan, tarihi yapan ve yöneten bir millettir. Ki “Cumhuriyetle birlikte milletleşme başladı” diyenlerin de bu düşünceye “iman” ettiklerine eminim. Galiba kavramları hovardaca kullanmak alışkanlığı olsa gerek.

Ancak Akalın, “millî kimliği her alanda tahkim etmek” meselesinde çok haklıdır. Zayıflayan ve dağılmak üzere olan Türk Milleti ayağa kalkmış ve cumhuriyeti kurmuştur. Millî kimliği tahkim etmek de devleti kuran fikrin yegâne hedefidir. Ve hedefte devamlılık olmalıydı. Ancak bu hususta sıkıntı yaşandı ve yaşanıyor. Nitekim bugünkü en büyük sorunumuz millî kimlikteki büyük zayıflamadır.

Yeni bir yol

Tolga Akalın’ın önerdiği Üçüncü Yol kavramını ilk kullanan Alparslan Türkeş’tir. Kavram, düşünce dünyamıza, Üçüncü Yol başlıklı makaleyle ve 24 Temmuz 1969’da giriyor. Anglo- Sakson kapitalizmi ve Slav Marksizm’i değil başka bir yol diyerek teklif ediliyor.

O dönemde dünyada 68 olaylarının rüzgârı esiyor. ABD Vietnam’da batağa saplanmış. Bütün dünyayı etkileyen -tıpkı bugünlerde olduğu gibi- kötü işler yapıyor.

MHP de dünyanın içinde bulunduğu bu şartlarda ve özellikle milliyetçi olmanın zor olduğu bir dönemde sahneye çıkıyor. Bilindiği gibi MHP, 9 Şubat 1969 Adana Kongresi’yle kuruluyor. Türkeş Bey’in makalesinin tarihi de 24 Temmuz 1969. Yani MHP’nin kuruluşundan tam 5,5 ay sonra. Ahmet B. Karabacak, “Karabacak, gel boş durmayalım, bir yazı hazırlayalım … O söyledi, ben de kaleme aldım … Başlık olarak, ‘Yolumuz’, veya ‘Üçüncü Yol’ olarak, hangisini beğenirsen onu koy, dedi. Ben, ‘Üçüncü Yol’u tercih ettim” diyor (https://www.ulkuyaz.org.tr/ucuncu-yol-alparslan-turkes/) yazının hedefi yeni partiye çağrı. Elbette fikrî bir hedefi de var. Ancak yazının çıktığı dönemdeki şartlar da böyle.

Üçüncü yol, bir “ideolojik hedef” de değil. Sonraki siyasi gelişmelere bakıldığında da bu daha iyi anlaşılıyor. Mesela Milliyetçi Cephe hükümetlerinde milliyetçi olmayan partiler de var. Ya da MHP’nin 1991’deki Refah ve Islahatçı Demokrasi partileriyle yaptığı seçim iş birliği de böyle bir şey.

Siyasi şartlara göre ve parti olarak hareket etmenin en belirgin örneklerinden birisi de 1977’deki TBMM Başkanlığı seçimidir. MHP’nin, CHP’li Cahit Karakaş’ı desteklemesi siyasi tarih için özel bir örnektir.

Bugünkü yol arayışları

Bugüne cevap verebilmek için ihtiyaçların daha doğrusu sorunların tespiti gerekiyor. Akalın, MHP’in çağrısına verdiği cevapta buna değiniyor da. “Türkiye’nin karşılaştığı ağır tehditler ve Türk millî kimliğinin tahribatı yeni bir yol ihtiyacını doğurmaktadır” diyor.

Evet, Türkiye ağır tehditlerle karşı karşıya. Millî kimliğin tahribatı da en önemlisi. Hani savaşa girilecektir de komutan sorar, “eksiklerimiz nelerdir?” Karşısındakinin ilk sözü, “Barutumuz yok” olur. Komutan keser: “Gerisine gerek yok”. Bu da onun gibi. Millî kimlikteki büyük tahribat diğer problemlerin tamamının üstündedir.

Bu tahribat ve ağır şartlar karşısında aranan üçüncü yol, AKP ve CHP arasında bir yeni yol olamaz, olmamalıdır. Daha geniş zeminde bir arayışa girilmelidir. Aksi takdirde yapılan, particilikte tıkanıp kalacaktır Ancak Türkiye ve Türk Milletinin ihtiyacı yüksek siyaset çizgisinde olmalıdır.

Bilinen ilkedir, “Yığınakta yapılan hata, savaş meydanına düzelmez”. Geçmişe baktığımızda, Türk kimliğinde tahribatın sorumlularının Millet İttifakı’na dâhil edilmesi, yığınaktaki büyük hatadır. Bu partilerin kimliğe yönelik tehditleri devam ettiğinde İttifak’ı devam ettirmek de hataydı. Ama, en önemlisi, Millet İttifakı Mutabakatı hazırlanırken “1921 Anayasasının kapsayıcılığı” diyen bir metne imza atmak hataların en büyüğüdür. Böyle düşünen birini o mutabakat görüşmelerine göndermek, yapılanlara rağmen o fikir sahipleriyle yola devam etme iradesini ortaya koymak da yığınaktaki hataların devamıdır. Bu hataların siyasal İslamcı iktidarı desteklemekten de farkı yoktur. Düşündürücü olanı bunların niçin tercih edildiğidir.

Bugün en önemli husus, inandırıcılığın yeniden tesis edilmesidir. Önceliğin de buna verilmesi gerekir. Bu kolay değildir elbette. Ama Türk Milletinin azmini ve kararlılığını temsil edecek evlatları da hep olmuştur.

Galip Erdem’in hepimizin yüreğine güç veren “Beşiktaş nasıl kurtulur?” yazısının son paragrafını biraz değiştirerek okumakta fayda var.

Türkler, inanan insanlardır. İnanan insanlar güçlüdür, güçlü insanlar sabırlıdır. Fırtına dinecek, bulutlar dağılacak, hava açacak, güneş yeniden doğacak, eski günler yeniden gelecektir. Bugünkü duruma üzülmeyeceğiz. Bütün büyüklerin hayatında böyle talihsizlikler vardır. Birbirimizden kuvvet alarak, birbirimize kenetlenerek, güzel günleri bekleyeceğiz. Dâva büyüktür ve elbette çetindir. Ama mutlaka kazanılacaktır...

Yazarın Diğer Yazıları