Ucu açık sığınma tartışmaları

Ülkemiz tarih boyunca şiddet, insan hakları ihlalleri, zorunlu veya başka sebeplerden dolayı sürekli olarak göç dramıyla karşı karşıya kalmıştır. Yakın tarihimizde iki büyük kitlesel göç yaşandı.

İlki 1989'da restin görülmesiyle yaklaşık 500 bin soydaşımızın Bulgaristan'dan zorunlu olarak ülkemize göç etmeleri, diğeri ise, 1991'de Amerikan tuzağına düşen Saddam'ın, Kuveyt'ten çıkarılmasıyla eş zamanlı olarak Kuzey Irak'a düzenlediği saldırılarından kaçan çoğunluğu Kürt ve az bir bölümü de Türkmen olan 1,5 Milyon sığınmacının sınırlarımızdan içeri girmesidir.

1991'de BM kararıyla ABD öncülüğünde önce uçuşa yasak bölge oluşturuldu, çekiç güç konuşlandırıldı ardından 36. paralelde güvenli bölge ihdas edildi. Bu durum, günümüzde Kuzey Suriye'de yaşananlarla paralellik göstermektedir.

2011'de Suriye'de başlayan iç savaş nedeniyle zaman içerisinde kitleler halinde ülkemize sığınan Suriyeli sayısının 4 Milyonu aşmasıyla, Ankara'nın ilk kez sığınmacılar için "Muhacir-Ensar" kavramlarını kullanması, tarihte İslamiyet'in doğuşu sırasındaki, eşi ve benzeri olmayan, Hicret olayında yaşanan o ulvi makamla nitelendirilmesi mümkün olabilir mi?

İslamiyet'in Mekke'de doğuşuyla beraber yeni dine katılanların sayıları gizli gizli artmaya başladı. Peygamber Efendimiz, Cahiliye Araplarının her yıl Mekke'de ticaret adına düzenledikleri panayıra katılan altı Medineliye İslamiyet'i anlatmış ve bunlar Müslümanlığı kabul ederek geri dönmüşlerdir. Yeni din kısa sürede Medine'de her evde konuşulmaya başlanmıştır.

İlk Müslümanlar Mekke'de müşriklerin uyguladıkları şiddet olayları yüzünden ve daha önemlisi İslam dininin yayılabilmesi için Medine'ye hicret zorunlu hale gelmiştir. Böylece, Peygamber Efendimizin emriyle evlerini ve ailelerini bırakarak Medine'ye hicret eden Sahabelere "Muhacir" ve Mekke'den gelenlere yardım elini uzatan Medinelilere "Ensar" adı verilmiştir.

Hicrette Mekke'yi en son terk eden Peygamber Efendimiz ve Hz. Ebubekir olmuştur. Ensar'lar Muhacirleri sevinçle karşıladılar ve her şeylerini onlarla paylaştılar. Bir inanç uğruna ve geçici süre için Hicret eden başta Peygamber Efendimiz ve Sahabeler'in Medine'deki yaşamları ve davranışları Ensarlar için örnek teşkil etmiştir. Hicret olayındaki en önemli husus, o devirde henüz bir devlet yapısının olmayışı ve aşiret sistemi gerçeği dikkate alındığında İslam Devleti temeli Peygamber Efendimizin öncülüğünde ilk kez Medine'de atılmıştır.

Göç konusunda ülkemiz her dönemde göçe zorlananlara kucak açmış ve tarihteki geleneğine uygun olarak insani görevini yerine getirmiştir. Göçmenler Türk yaşam tarzına kısa zamanda adapte olmuşlar ve entegrasyon sorunu kesinlikle yaşanmamıştır. Suriyeli mülteciler konusu bir süredir hem ülkemiz, hem de Arap ve uluslararası medyada tartışılmaktadır. Yapılan araştırmalara göre, sığınmacı Suriyelilerin büyük bir bölümü ülkemizi bir atlama taşı olarak görmekte ve ana hedefleri Avrupa ülkelerine gitmektir.

AB'nin öne sürdüğü bazı umutlar karşılığında Türkiye, batıya açılan kapıları Suriyeli sığınmacılara kapattı. 2013 yılında yapılan "Geri Kabul Anlaşması" Batı ülkelerinin kendilerini garantiye almalarının bir belgesidir. 1 Milyon sığınmacıya ev sahipliği yapan Lübnan, Suriyelilerin ülkelerine dönmeleri için polisiye tedbirler almaya ve kaçak çalışanları tutuklamaya başladı. Türkiye ve Lübnan'dan başka Ürdün ve Irak'a sığınan Suriyelileri hiçbir Körfez Ülkesinin kabul etmemesi düşündürücüdür?

Hâlihazırda Türkiye'de uygulanan ''Geçici Koruma" statüsü kriterleri, Suriyeli sığınmacıları hukuken mülteci statüsünün dışında tutmaktadır. Sığınmacılar için şartlar düzenlendiğinde evlerine dönmeleri gerekmektedir. Ancak, dikkat edilmesi gereken husus, bayramlar ve belirli dönemlerde sığınmacıların Suriye'nin çeşitli bölge ve şehirlerine giderek akrabalarını ziyaret etmeleri ve tekrar Türkiye'ye geri dönmeleri bu statüyle bağdaşmamaktadır. Neden bu konuda hukuki işlem yapılmamaktadır?

Suriye'nin kuzeyinde güvenli bölgenin kurulması geri dönüşler için bir çıkış yolu olarak görülmektedir. Ancak, güvenli bölge ile ilgili ABD'nin farklı bakış açısı ve sığınmacıların dönüş için pek istekli olmamalarının sorun yaratacağı kanısındayım. Geçici koruma statüsü kaldırıldığı takdirde entegrasyon ve TC vatandaşlığına alınma konusu gündeme gelebilir. Türkçeyi konuşamayan, Türk kültürünü benimsemeyen, laikliği kabul etmeyen, çok eşlilik taraftarı olanlar kesinlikle Türk vatandaşlığına alınmamalıdır. Araştırmalara göre, on binlerce kayıt dışı ve üç binden fazla sığınmacı ülkemizde şirket sahibidir ve günde 300 Suriyeli çocuk doğmaktadır.

Kriminal suçlar, dilencilik mafyası, yeni mahalleler oluşturmak gibi Suriyelilerin sebep oldukları gerçekler Türk halkını fazlasıyla rahatsız etmekte ve yukarıda sözü edilen Muhacir sıfatına uymamaktadır.

Demografik yapıyı kökten değiştiren, ekonomik ve sosyal problemlere neden olan Suriyeli mülteci meselesi gözden geçirilmeli ve dönüşleri için planlı bir yol haritasının uygulanması yararlı olacaktır.

Bugün Kurban Bayramı, en iyi dileklerimle tebrik ediyorum.

Yazarın Diğer Yazıları