Uçan soba boruları

Savunma Bakanı Gönül, TBMM’den jet hızıyla geçen, milli yazılımı olmayan F-35 alımlarının hangi akla hizmet yapıldığını, PKK, uçaklarımızı keklik gibi avladığı gün mü açıklayacak?

Türkiye’nin 11 milyar dolar ödeyerek 100 adet F - 35 uçağı satın almasını öngören anlaşma TBMM’de görüşüldü ve süratle kabul edildi. Öne sürülen kaygıları Savunma Bakanı Vecdi Gönül bu defa da yanıtlayamadı.
ABD bu uçakları yazılım kodlarını vermiyor... Vermeyince siz milli yazılımı monte edemiyorsunuz.. ABD’nin düşman saymadığı füzeler ve benzer radar güdümlü tehditlere karşı savunmasız kalıyorsunuz. Örneğin yarın PKK, ABD malı füze kullanırsa bu uçaklarımız keklik gibi avlanacak. Günün birinde Kuzey Irak’ta bir Kürt devleti kurulursa herhalde ABD füzeleri kullanacak ve bizim uçaklarımız bir çatışma halinde o füzelere karşı da etkisiz kalacak... Yunanistan’la çatışma halinde de uçakları kullanmak mümkün değil.
Türkiye’nin son satın aldığı 30 adet F- 16 Blok 50 uçağında da milli yazılım yoktur...
CHP Milletvekili Şükrü Elekdağ milli yazılımsız uçaklara verilen adı TBMM’de açıkladı: “Uçan soba borusu”
ABD, milli yazılımı neden vermiyor? Elekdağ’ın görüşü:
“ Amerika’nın bölgesel çıkarları için uygun olmayan strateji seçeneklerine Türkiye’nin başvurmasını önlemek.”
F 35’lerden sürekli, “Dünyanın en iyi uçağı” diye söz ediliyor. CHP’li Onur Öymen Meclis’te soruyor:
- Eğer F 35 dünyanın en iyi uçağı ise Almanya, Fransa, İspanya, Yunanistan bu projeye neden katılmıyor? Neden Yunanistan, Bulgaristan ve Romanya, Eurofighter alıyor?
Öymen, yazılım kodlarının verilmemesi üzerine İngiltere’nin projeden çıkmaya karar verdiğini, Blair’in Bush’la yaptığı görüşme sonucu İngilizlerin projeye geri döndüğünü anımsatıyor. İngiltere ile aynı hakları almamız halinde projeyi destekleyeceklerini belirtiyor... Milyarlarca doların boşa gitmemesi için milli yazılımda ısrarcı olmamız gerekiyor.
* Melih Aşık / Milliyet

+++++++


Güler misin, ağlar mısın?

Engin Ardıç önce kendini tanımlıyor:
Yağlanan karaciğerine aldırmadan küp gibi içki içen, sabah akşam Schubert dinleyen, yılın iki ayını Avrupa’da geçirmezse içi rahat etmeyen, en son namazını 1961 yılında kılmış herif...
Sonra, ‘paraya kanıp iktidara yar olma’ diye yazanlara atıfta bulunarak, konumlandırmasını yapıyor:
Siz de yazın, Nazım Hikmet’e yaptığınız gibi, bu adam aykırılık ve çıkıntılık etmeye devam ediyor hala!
Yeni Nazım Hikmet’in hayırlı olsun Türkiye. Vardır Engin’in de bir hikmeti...


+++++++


ÜZGÜNÜM

ARI GİBİ SOKAN SORULAR
Çoçukluk çağlarımda başıma arılar üşüşürdü.
Büyüyünce de işte böyle sorular üşüşüyor!
* Hasan Karakaya / Vakit
Dikkat et Hasan Amca. İddianame, yargı, bildiri derken senin kafan epey karışmış. Başına üşüşen soruların her biri, bir arı sokması şiddetinde olsa birkaç güne kalmaz davul gibi şişersin. Hele alerjin varsa, uzak dur derim ben. Sağlık mı önemli, ‘Başbakan’la Uçakta Değerlendirme Konseyi’ üyeliği mi?


+++++++



Nurtopu gibi bir Özkök’ümüz daha oldu
Ergun Toskana’da
Dünkü Sabah’ın sütunlarına ’rol çalma’virüsü bulaşmış. Engin Nazım’ı, Ergun Amiral Gemisini gözüne kestirmiş. Toskana’dan bildiriyor:
En küçük dağ kasabasında bile lezzetli yemeğinizi yeyip kaliteli şarabınızı içebileceğiniz ideal bir kaçış noktası...Aklınızda bulundurun.
* Ergun Babahan / Sabah
Cebi Brüksel’de ısınan, cebi Ankara’da delinen milletin halinden bu kadar anlar. Yine de aklınızda bulunsun. Belki kaliteli şarap içmek için bir gün Toskana’ya kaçıverirsiniz...


+++++++



Diaspora tarafı
Taraf Gazetesi, görevini şevkle sürdürüyor. Ayşe Hür imzalı tam sayfa araştırmanın manşeti: “Taşnak arşivini bırak, Osmanlı arşivine bak”. Kışkırtıcı ve suçlayıcı.TTK Başkanı’nın Taşnak arşivlerini açsınlar talebi belli ki bilinen çevreleri kızdırmış. Spotta “Türk tarafı henüz kendi arşivlerini tamamen açmış değil” deniyor.
“Tehcir” üzerine yazdığı Yüksek Lisans Tezini henüz tamamlayan bir arkadaşım arşiv çalışmasına epey zaman ayırmıştı. O da, Taraf-Agos ortak yazarlarının aksine, arşivimizin bu kadar açık olmasından yakınmıştı. Osmanlı arşivlerinde araştırma yapan yabancı sayısının Türk bilim adamlarından fazla oluşuna üzülmüştü. Biz tezlerimizin gerçekliğine yabancı arşivleri referans gösteremezken, yabancıların Türk arşivlerine çöreklenip misyonerlik yaptığını ileri sürmüştü.
Türkleri dünyanın bütün parlamentolarında soykırımcı ilan edene ve uluslararası hukuk diyerek tazminat, toprak, mülk taleplerini söke söke alana kadar vazgeçmeyecekler.
Taraf üzerine ne düşerse yapacak, Agos yazarı Taner Akçam yapacak.
Bu çarpıtılmış iddialara karşı, ( gözleri var okuyamazlar ya) Yusuf Halaçoğlu’nun CNN Türk’te yayınlanan Eğrisiyle Doğrusuyla programındaki yanıtını hatırlayalım:
“ Osmanlı arşivlerinin bir kısmının kapalı olduğunu söylüyorlar. Bunu söyleyenler arşivlere uğramamışlardır. 1920 tarihinden itibaren Osmanlı arşivlerine yabancılar girmeye başlıyor. 2001 yılına girdiğimizde Osmanlı arşivlerine giren ve araştırma yapan tarihçilerin net sayısı 3040’tır. Yabancı bilim adamları son üç yılda 549 konuda araştırma yapmışlardır. Ermeni iddiaları konusunda Osmanlı arşivlerinin tamamı açıktır. Sadece Askeri Tarih Araştırmaları arşivi dediğimiz, Genelkurmay Başkanlığına bağlı arşivde tasnif çalışmaları olduğu için kapalıdır. ”
Buradaki tasnif meselesi önemlidir. Bu belgeleri saklamak veya yoketmek sevdasından değil ama kadrolaşma hastalığına yakalanarak kurumları şişiren iktidarların, arşivlerde yeteri sayıda tarihçiyi görevlendirmemiş olmasındandır.


+++++++



Kontenjan memuru nasıl olunur?
Mustafa kardeşim... Seni tanımam... Siyaset yaptığı günlerde yakaladığını öpen ve “Türkiye öpüşme rekorunu” alt üst eden muhterem baban Hasan Celal Güzel’in “öptüğü” kişilerden de değilim...
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Amcan, 39 yaşında olmana ve liyakatına bakmadan seni Devlet Denetleme Kurulu’na uzman olarak atamış!
Sen hayatının önemli bir bölümünü ABD’de geçirdiğin için bilmezsin kardeşim...
Bizim buralarda “devlet memuru” olmak, deveye hendek atlatmaktan zordur!
Üniversite bitirmiş milyonlarca genç, Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS) diye felaket zor bir sınava girer... Bunun için bir de bugünün parasıyla 1,5 milyar lira bayılıp, KPSS Dershaneleri’ne giderler... Devletimiz KPSS’ye girmemiş ve yazılı, sözlü sınavlarda geçer not almamış, mülakatlarda seçici kurul üyelerinin gözüne girmemiş hiç kimseyi işe başlatmaz... Sınavı kazanırlar ama bir de “kadro açılmasını” bekler bu talihsizler!Yani ölme eşeğim ölme hikâyesi!
Öğretmenler de bu macerayı yaşarlar işe başlamak için, inanmazsın ama “ramazan davulcuları” da! Kimseye “ayrıcalık” tanımaz yüce devletimiz... Ki; doğrusu da budur!
İşte bu yüzden dün senin durup dururken, 39 yaşında ilk kez devlet memuru olduğunu, hem de Devlet Denetleme Kurulu uzmanlığı gibi son derece önemli bir göreve getirildiğini öğrenince heyecanlandım. Haydi Mustafa kardeşim; şu işin sırrını bize de anlat.
* Mustafa Mutlu / Vatan


+++++++



Müslümanların lüks çılgınlığı
Bu memlekette on milyon işsiz var... Aşsız vatandaşlar perişan... Beş altı yüz liralık emekli maaşlarıyla sürünenler var... Çocuklarına bir kilo kiraz alıp yediremeyenler var...
Hal böyle iken birtakım politikacılar, medyacılar, iş adamları Nemrud gibi, Firavun gibi lüks ve sefahat içinde yaşıyor.
Bunlar 5 yıldızlı otelleri beğenmiyor, 7 yıldızlılara iniyor. Normal odaları beğenmiyor, kral suitlerinde kalıyor. 30 bin dolarlık otomobillere binmeyi bir zül addediyor, 150 bin liralık ihtişamlı binitlerde gurur ve kibir içinde dolaşıyor.
Hem Müslümanız diyorlar, hem de Peygamberin “Komşusu aç gecelerken, kendisi tok sabahlayan bizden değildir” tehdidinden korkmuyorlar.
Nedir o korkunç fiyatlara yaptırılan elmaslı, pırlantalı, yakutlu, zümrütlü, safirli mücevherler... Yüz bin liralık lüks saatler...
Bazı Müslüman politikacılar medyacılar, iş adamları Ağa Han gibi debdebe ve ihtişam içinde yaşıyor.
Kendileri, eşleri, oğulları, kızları, torunları, yeğenleri eski Hint Mihraceleri gibi hayat sürüyor.
Bu memlekette genel bir refah olsa, herkesin tuzu kuru olsa, hiç sefalet ve sıkıntı olmasa yüreğim yanmaz bu kadar.
Bunca vatandaşın sefalet ve sıkıntı içinde yaşadığı bu ülkede 400 liraya kadın çorabı alınmaz.
* M. Şevket Eygi / Milli Gazete


* AKP’yi iktidara taşıyan muhafazakar kesim Erdoğan ve Gül alilelerinin şatafatına tepkili.


+++++++

MİNİ YORUM
Eurovizyon’da duruşumuz yoktu
TRT’li yıllardan sonra ilk defa Eurovizyon seyrettim. Komşu dayanışması vs. hikaye. Meğer siyasetin örtülü savaşıymış yarışma. Ermenistan’ı ihya eden Avrupalılar, Türkiye’ye oy vermezken, biz ‘affet bizi’ algısı uyandıracak derecede cömerttik. Ermeniler ise Türkiye’ye 0 çekti. Yunanistan da öyle. İsrail ve Kıbrıs da. “AB’ye tam yol” dedik birinci olduk. Bu günlerde AKP’nin mazareti var. Soykırımı tanır, GAP bölgesini İsraillilere bağışlar, Karabağ işgalini görmezden gelir, Kıbrıs üzerindeki haklarımızdan vazgeçer ve Fener’in ekümenikliğini tanırsak nice birincilikler alırız.
* Selcan TAŞÇI

Yazarın Diğer Yazıları