'Uçaktakilere' ibret olsun bari...
TMSF, kısa süre önce el koyduğu Akşam Grubu’nda “Ali Kırca ekibi”nden sonra ikinci büyük operasyonunu “İsmail Küçükkaya ekibi”ne düzenledi!
Genel Yayın Yönetmenliğine Küçükkaya’nın yerine Star yazarı (eski AKP Milletvekili) Mehmet Ocaktan getirildi. “Yeni Akşam”ın Yazıişleri Müdürlüğü görevi de yine Star’dan (yandaş medyanın iktidar içi güç savaşında tümüyle Başbakan’dan yana tavır alan tek gazetesi) Murat Kelkitoğlu’na verildi.
Uzun lafa gerek yok...
Demek ki neymiş;
“Bakan gölgesi” gibi 7-24 peşlerinde dolanmak, gazetenin her sayfasına bir AKP’li siyasetçi, bürokrat vs. ile el ele, göz göze fotoğraflarını basmak, “Hoş geldin, sefalar getirdin, izin ver seni baş tacı edeyim TMSF” yazıları yazmak, yazarlarından, haberlerinden, manşetlerinden vazgeçmekle “yaranılamaz”mış bu iktidara!
Nagehan Alçı’nın yazılarına son verilmesini saymazsak(!), Genel Yayın Yönetmenliği boyunca bir tek “marjinal” kararını hatırlayamadığım Küçükkaya gibi “uyumlu” bir Genel Yayın Yönetmeni bile makamından olduğuna göre, dilerim mevkidaşları da anlamıştır artık:
“Uyum süreci” sona erdi.
Karar vakti:
“Tam üye”misin, değil misin?
Küçükkaya’nın “Uçaktaki mevkidaşları”na haddim olmayarak bir tavsiyede bulunmak isterim:
Sıranın size gelmesini beklemeyin...
Madem her gazete bir gün “Pravda”lığı tadacak, madem “tasfiye” kaçınılmaz;
En azından “onurlu”, “omurgalı”, “saygın” hatırlanma şansınızı(tabii hâlâ öyle bir ihtimal kaldıysa) heba etmeyin...
+++
AKP’yi “Amerikan yapımı
fuhuşa ortaklık”la suçlamıştı
Çiçeği burnunda Genel Yayın Yönetmeni ile “bizim çocuk” deyip onu ihya eden iktidarın ağzının tadını kaçırmak gibi olmasın ama 1 Mart tezkeresi arifesinde, Yeni Şafak’ta aşağıdaki satırları yazan kişi, “sadakat” kontenjanından Akşam’ın başına getirilen Ocaktan değil miydi:
“Yazık oluyor bu ülkeye, yazık oluyor umutlarımıza. Oysa siz başkaydınız, küresel Naziler’in değil, mazlumların yanında yer alacaktınız. Yıllardır bu topraklarda adam yerine konulmayan, hesaba katılmayan halk sizinle yeni bir başlangıç yapacak ve başını daha dik tutacaktı.
Ankara’nın “ikna odaları”ndan yansıyan görüntü o ki, siz de diğerlerinden farklı olamayacaksınız.
Nedense kalbinizin değil, “devletin âli menfaatleri”nin sesini dinleyerek Amerikan yapımı bir tecavüzün gözcülüğüne soyunmak üzeresiniz.
Cumartesi gelmeden işin rengi belli oldu ki artık “Bu savaşı istemiyoruz, Iraklı çocukların kanı üzerinde yükselecek bir küresel lanete ortak olmak istemiyoruz” diyemeyeceksiniz. Hem de bütün dünyanın, halkımızın karşı olduğu, hiçbir hukuki meşruiyeti olmayan Amerikan işgaline rıza göstererek...
Çok yazık! Anlaşılan yolumuz sonunda yine “Amerikan çavuşluğu”na düşecek. BM kararı bile olmadan Türkiye, gayri meşru bir saldırganlığın işbirlikçisi konumuna düşecek.
İçimiz acıyarak söylemek zorundayız ki, eğer yarın kalbiniz değil, “stratejik çıkarlar” galip gelirse bu parlamento Müslüman bir halkın bombalanması için Amerikan askerini Türkiye’ye çağıran bir parlamento olarak tarihe geçecek. Ve gelecek nesiller bu utancı asla unutmayacak.
(...)
Çok değil, savaşın hemen ertesinde Amerikan tecavüzünün yakıp yıktığı bu kanlı ve acılı coğrafyada tek başınıza kaldığınızda yanınızda kimse olmayacak. Şimdi o çok güvendiğiniz “stratejik müttefik” iniz Amerika başınıza öyle belalar açacak ki, o zaman teselli için elinize tutuşturulan üç kuruşluk kredi bile yetmeyecek.
Ayrıca unutmayın ki, yarın “kovboy çeteleri”nin paralelinde atacağınız bir imza, bu ülkeyi de sizi de gayri meşru bir savaşın suç ortağı olmaktan kurtaramayacaktır.
(...)
Eğer hâlâ kalbinizde masumlar için bir yer kalmışsa, lütfen bu Amerikan yapımı fuhuşa ortak olmayın.”
+++
Bu “cevap”ların bir de “soru”su olmalı değil mi?
Dün söz verdiğim üzere MHP Erzurum mitingi ertesi atılan Pazar manşetleri ile AKP Erzurum mitingi ertesi atılan Pazartesi manşetlerini karşılaştırdım. Sonuç malum; AKP’nin “insansız hava koridorları”yla dolu tenha alanını “gövde gösterisi” gibi gösterenler, MHP’nin coşkulu meydanını yok saymış, görevleri olduğu üzere.
Yine de sormak isterim:
Erdoğan’ın Bahçeli’ye cevaplarını çarşaf çarşaf yayınlarken, aklınızdan bir an olsun “Biz bu cevapları veriyoruz iyi hoş da, bunların bir de ‘soru’su olmalı değil mi! Biz MHP liderinin sorularını buharlaştırıp yayınlamamıştık ki! Nasıl anlayacak okur bu polemiğin ne anlama geldiğini!” diye geçirmediniz mi? Kendinizi okurunuza/müşterinize karşı mahçup hissetmediniz mi?