Tuzcuzade’nin idamı
19. Yüzyılın başında Anadolu’da yerli hanedan egemenliği kurulmuştu. Manisa ve Ege yöresinde Karaosmanoğulları, Yozgat yöresinde Cabbarzadeler ve Çapanoğulları, Antalya’da Tekelioğulları, Maraş’ta Bayezidiler, Adana ve Toros’ta Kozanoğulları bunlardan bir kaçıdır. Padişah, Anadolu’da zaman zaman yönetime karşı isyan edenleri cezalandırmak için onların üzerine bir başka aşireti veya hanedanı gönderirdi.
Cezmi Yurtsever’in, “Kökler” isimli kitabında anlattığına göre tam da bu dönemde Tuzcu Memiş, Rize ayanıdır. Padişah II. Mahmut nezdinde kredisi vardır. Devlet adına vergi toplar. Ün, şan, şöhret elde eder. Zenginleşir, güçlenir ve etkisi bölge üzerine görülmeye başlar. 1805 yılında Samsun ve Trabzon yöresi Canikoğulları ailesine bağlı Paşa unvanlı valiler tarafından yönetilmektedir. Canikli ailesinden Tayyar Mehmet Paşa, 1805 yılında kendi çıkarları için padişaha başkaldırır. Onun takip edilmesi ve gücünün kırılması için Padişah Rizeli Tuzcuzade Memiş Ağa’yı görevlendirir. O da görevini başarıyla yerine getirir. Memiş Ağa, ayrıca emrindeki askerlerle Ruslara karşı özellikle de Faş ve Anapa kalelerinin savunması sırasında büyük yararlılıklar gösterir. Halk tarafından tanınır, sevilir ve kahraman olarak görülmeye başlanır.
Ancak bir sorun vardır. 1812 yılında Trabzon Valiliğine bölgenin güçlü “Ayan” larından olan Süleyman Paşa’nın tayin edilmesi söz konusu olur. Onun da Vali Süleyman Paşa ile arası açıktır.
1815 yılında Süleyman Paşa, Memiş Ağa’nın emir dinlemeyen bir isyancı olduğunu ve görevden alınarak cezalandırılmasını, hatta o ve adamlarıyla birlikte idam edilmeleri gerektiğini Padişaha duyurur. Vali, yetkisini kullanarak Memiş Ağa’nın Rize Sancağı’nın vergisini toplama görevini sona erdirir. Tuzcu Memiş Ağa, etrafına topladığı güçlerle 1816 yılında Trabzon’u kuşatır ve ele geçirir. Ağa, Padişaha ve Süleyman Paşa’ya rağmen kendi başkanlığında bir yönetim kurar. Kimlerin ayan olarak vergi toplayacağına o karar verir. Kendi başına buyruk bir yönetim kurar. 1817 yılında bu kez Vali Süleyman Paşa harekete geçer. Memiş Ağa yenilir.
rabzon Valisi’nin, Memiş Ağa’nın idamı konusunda ısrarı ve Osmanlı Hükümetinin konuyla ilgili yaptığı toplantı, alınan kararlar, padişaha arz edilir. Sadrazamın padişaha sunduğu raporda şunlar yazılıdır: “Gücü en fazla olan, yaptığı her işte keramet bulunan, her zaman sevgi ve saygıya lâyık, geçim kaynağımız padişahımız!” başlığı altında “Trabzon Kadısının yazılı görüşleri gelmiş olduğu açıklaması ile Memiş Ağa’nın idamı ve servetine el konulması ile ilgili devlet emri verilerek bir görevlinin mübaşir tayin kılınmasında olumsuzluk olmadığı” yazılır.
Osmanlı Devlet Meclisinin görüşerek aldığı karar bir ferman şeklinde yazılır. Sadrazam tarafından Padişah II. Mahmut’a sunulur. Padişah da kendi düşüncesini fermanın üzerine aşağıdaki sözlerle yazdırır:
“Benim Vezirim!
Gerçekten bu tarafı (İstanbul’da) araştırılması mümkün olmayan (Memiş Ağa) konusunun Vali’den doğrulanması lâzımdır. İki üç defadır (vali) yazıyor. Yazılanlara inanılır ise: Vebali onun (Vali’nin) boynuna olsun. Valinin verdiği bilgiler üzerine Memiş Ağa’nın idamı için devlet emri (ferman) yazılıp bu işe yarar dirayetli mübaşir tayin olunsun!” der.
Bu ferman üzerine Memiş Ağa idam edilir, başı kesilerek İstanbul’a balmumu içinde getirilir. Türkiye o dönemden yalnız toprak ve şanlı bir tarih değil, adalet konusunda böyle bir maziyi de devralmıştır.