Tüy sıklet muhalefet
CHP’de ahbap çavuş ilişkisiyle hazırlanan tüy sıklet yapının sadece Erdoğan’ın yüzünü güldüreceğini savunan Akşam yazarından ilginç çıkış: Baykal’a zaman ayarlı suikastı yapanlar bunu hesapladılarsa şapka çıkartıyorum
’Son ana kadar inanamıyorum. Ama inşallah Kılıçdaroğlu seçilir’ demiştim.
Seçildi ve sokak gerçekten rahatladı. Yüzler gülüyor.
Fakat gazetecinin işi goygoyculuk yapıp, hoşunuza gidecek şeyleri yazmak değildir.
(...)
Sayın Kılıçdaroğlu, partinin yeni patronu olarak daha ilk günden tam bir hayal kırıklığısınız.
Hazırladığınız liste, tam bir ahbap çavuş ilişkisini yansıtıyor.
Bu vitrin Türkiye’nin son derece dar bir zihinsel, coğrafi, siyasi hattını kapsamaktadır.
CHP’nin kamuoyuna liste diye sunduğu bu yeni vitrin, bir iki isim hariç, yeni döneme ilişkin son derece endişe verici bir fikir vermektedir.
Bu rüzgarla CHP iktidar ortağı hatta iktidar bile olabilir... Şüpheniz olmasın.
Ama AKP ile ’metazori’ entegre olunan yeni düzene kapsamlı bir alternatif yanıt üretecek bir pırıltı görebiliyor musunuz?
Bu vasat başta CHP’ye sonra bize, Türkiye’ye ne kazandırır?
Bir düşünün...
Yakın süreçte yoksulluk ve yolsuzluk üzerinden derin bir edebiyat yürür... Allah var... Karşılık alınır.
Ama bölgesel dengelere, enerji, çevre politikalarına, Atlantik ötesi ilişkilere, AB’ye ve vesaireye karşı sözü olan tek bir isim görebiliyor musunuz?
Bu heyetin hangi temel sorunumuza; yapısal sorunlarımıza; kapsamlı, kavrayıcı, etkili, vizyoner bir yanıtı olabilir?
Eğitim, sağlık, adalet, güvenlik konularında hamaset dışında ne sözü olabilir bu vitrinin?
Sadece CHP değil, maalesef Türkiye kaybeder kalibre sorunu olan bu zihniyetle.
Şu anda Başbakan Erdoğan’ın yüzü gülüyor. Neden biliyor musunuz?
Ciddiye alınamayacak kadar tüy sıklet bir yapı, tesadüfen karşısına çıktı...
Baykal’a bu zaman ayarlı suikastı yapanlar neyi hesapladı bilmiyorum.
Şayet bunu hesapladılarsa gerçekten şapka çıkartıyorum.
Türkiye’nin önünü şimdi gerçekten kestiniz.
l Serdar Akinan / Akşam
***
Kadere “şer” ile vesile olup yan çizenler
Zonguldak’taki feci maden kazasına dair sorgulamaya girişenlere karşı, Başbakan “kaza ve kadere imanı olmayanlarla tartışmam” demiş. Ne büyük laf! Ne ağır laf! Ne kibir!
İnananlara göre, kaderin nasıl tecelli ettiğini sadece yaratıcısı bilir. Müminlerden beklenen, kader tecelli ederken “hayra” vesile olanlardan olmaya çalışmaktır.
Para hırsı ile yola çıkıp, insan canını hiçe saymanın kaderle ilgisi olsa olsa, kadere “şer” ile vesile olmak olabilir. Gerisini, gerekirse, Başbakanımızın dediği gibi, Diyanet İşleri Başkanımıza sorarız, ama bu kadarını bilmek için sıradan inançlı biri olmak yeter!
Öyle olmasaydı, Akif,
“Kenar-ı Dicle’de bir kurt kapsa bir koyunu
Tutar da adl-i ilahi sorar Ömer’den onu” demezdi.
Zonguldak’ta yeraltında can verenlerin, Dicle kenarındaki koyun kadar hukuku yok mu? Muhafazakar bir iktidarın, bırakın Hz. Ömer adaletini, onları kapan kurtların peşine düşmesini beklemekte yadırganacak ne var?
Derin sorgu
Muhafazakârlar, iş paraya, pula, iktidara, hırsa gelince kul düzenine, kul terazisine talip, sorumluluğa, hesaba gelince kaza kadere sığınıyorlar. Kadere, kutsala sığınarak, asgari adaletten dahi, kaçmanın yolunu bulmaya çalışıyorlar. Laiklik tam da bu nedenle lüzumlu, önemli bir tedbir. Daha fazlasını başaramayan insanlığın asgari adalette, asgari sorumlulukta bir zemin oluşturması imkanı olarak icat edilmiş. Laiklik, kimse, kutsala sığınıp, iktidarını kutsallaştırmaya meyletmesin, “kaza ve kader” diye sorumluluklarından yan çizemesin diye önemli bir ilke olmuş.
İşimiz var
Laik bir ülkede, herkesten beklenen asgari adalet, hakkaniyet dairesinde davranmak, sorumluluk üstlenmek, hesap vermek! İnanan bir siyasetçi, daha fazlasına talipse ne ala!
Ama daha azını dayatmak için, işin içine dini, imanı, kazayı, kaderi sokuyorsa, işimiz var demektir.
Bu noktada, laikler, sonuna kadar, “dini siyasete karıştırmakla” eleştirme hakkına sahip olur.
Öte taraftan, onlardan çok dindarların itiraz etmesi gerekir.
Tabii meseleleri, ihaleye, iktidara ilişkin değil de, itikada ilişkinse! Kimin asıl derdinin ne olduğunu, işte tam da böyle olaylarla daha iyi görebiliyoruz.
l Nuray Mert / Hürriyet
***
Kurultay
salonunda
değişim yok
CHP Kurultayı’nı televizyondan izledim. 1975 yılında gazetecilik mesleğine girdiğimden beri bu kaçıncısı hatırlayamıyorum.
Gördüğüm kadarıyla değişen hiçbir şey yok: Müthiş bir kargaşa, lidere tapınma, salondan taşan bir heyecan dalgası.
Şunu söyleyebilirim: Bülent Ecevit’in en güçlü zamanlarında da böyleydi, CHP’nin Baykal’ın elinde barajın altında kaldığı dönemde de böyleydi.
Yani Kurultay’ın havasına bakarak “CHP iktidara yürüyor” yorumlarına fazla kulak asmayın. Bunu belirleyecek olan yeni liderin göstereceği performans olacaktır, Kurultay’ın havası değil.
l Mehmet Y. Yılmaz / Hürriyet
****
Medyaya güvenirse işi zor
Klasik medyanın söylediklerine bakılacak olursa CHP kurultayı yeni bir iktidarı ve başbakan adayını işaretliyor. Öyle hava estiriliyor. Sanırsınız kurultay salonu Türkiye’nin kalbi. Tabii ki bu, medyatik bir yanılgı.
(...) Bizdeki kadim medya (halktan kopuk olduğu için) balonlar uçurmayı sever. Kendi temennilerini halkın eğilimleri sanır. Sonra da muhatabına bunu öyle ambalajlar ki sanırsınız her şey tıkır tıkır işliyor. Umarım CHP ve yeni lideri, bazılarının pohpohlanmasına şüpheyle bakıyordur. Çünkü iktidarı medya belirlemiyor, belirlemeyecek de; hele siyasî sabıkası kabarık olanlar asla! Medyanın yapmacık alkışlarına güvenerek siyaset yapılmaz. Bakın o alkışlar birkaç hafta içinde nasıl yön değiştirdi?
l Ekrem Dumanlı /Zaman
***
Kutuplaşma AKP’ye yarar
Kılıçdaroğlu’nun işi gerçekten zor. Türkleri kaygılandırmadan Kürtlerden oy almayı bilecek. Laikçilik yapmadan laikliği savunacak. Kıyılara sırtını dönmeden CHP’nin unuttuğu Anadolu’nun iç kesimlerine uzanacak. Merkezdekileri ürkütmeden varoşların desteğini kazanacak. Kısacası CHP stratejisini ayrışma ve kutuplaşmayı aşmak üzerine kurmalı. Bu konuda da çelişkili mesajlar verdi Kılıçdaroğlu... “Kine asla kitabımızda yer yoktur” dedi.
Ama “Yandaş medya bitecektir” diyerek başka bir tasfiyeci anlayışın ipuçlarını verdi. “Recep Bey korksun, korkmaya devam etsin” dedi. Tam tersine, Kılıçdaroğlu korkmasın ama korkutmasın da... Ve bilsin ki kutuplaşmadan en çok AKP faydalanmıştır.
l Kadri Gürsel / Milliyet
***
73 ruhu geldiysen
geri git(!)
CHP’nin senelerden buyana girdiği seçimlerde bir türlü doğru dürüst ve işe yarar neticeler alamamasının elemini, derdini ve ıztırabını çeken ama zehir içip “kızılcık şerbeti yudumladım” dercesine bütün acılarını içlerine atan meğerse ne çok yazarımız varmış... Son kurultay yıllardır içlerine attıkları bu dertlerine deva oldu, elemlerini unutturdu, ıztıraplarını dindirdi. Artık hepsi mutlu, hepsi memnun ve iki günden buyana bülbüller gibi saadet nağmeleri şakımadalar... “73 ruhunun canlandığını” söyleyenleri mi ararsınız, “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” diyenleri mi, yoksa “yüzde 40 oranında oydan” bahsedenleri mi... Kurultaydan yapılan canlı yayınlarda televizyonlara çıkıp Selâhaddin Pınar’ın “Hayal deryasına ben bazı bazı / Dalmasam bir türlü dalsam bir türlü” diye başlayan şarkısını terennüm eden mübarekleri tanımayanlar ekrada CHP’li bazı idarecilerin konuştuğunu zannetmiş, şakıyanların gazeteci olduklarını eminim hatırlarına bile getirmemişlerdir. Hele, “73 ruhu canlandı” diyenler... Ya “ruh” kavramından habersizler, yahut Türkiye’de 73 sonrasında yaşananlar sanki hafızalarından silinip gitmiş gibi...
Aman gelmesin!
Bazı meslektaşlarımızın CHP Kurultayı’nın ilk gününde, daha yeni yönetimin söylediği tek bir yeni söz bile henüz ortada mevcut değilken tekrar geldiğini müjdeledikleri “73 ruhu” yerine tuzruhu bile huzur içerisinde içilebilirdi, hattâ içene lohusa şerbeti gibi gelir ve serinletirdi! Hani ruh çağırmaya meraklı olanlar medyum olduğuna inandıkları kişiyi de aralarına alıp ışıkları kısar, bir masanın etrafına oturur ve “Ey ruuuh! Teşrif ettin ise masanın ayağını üç defa vur!” der ve huşû içerisinde beklemeye başlarlar ya... Şimdi, ben de onlar gibi yapıyorum... Masamın başındayım, gözlerim kapalı ve gayet içten bir şekilde mırıldanıyorum: “Ey 73 ruhu! Aman teşrif etme... Geldinse de git ve sakın gelme... Birkaç defa gelmeye kalkıştın ama memlekete yapmadığını bırakmadın... Lutfet, bizlere artık acı ve dünyaya sakın yeniden ineyim deme!..”
l Murak Bardakçı / Habertürk
***
Yetersiz bir lüks...
Ulusal birikimi arttırmayı, karma ekonominin yaratacağı sinerjiyle kalkınma yatırımlarını canlandırmayı, araştırma-geliştirme teşvikleriyle teknolojik sıçramayı, maden cevherlerini uç ürünlere dönüştürmeyi hedeflemeyen bir “sosyal demokrasi” nin yetersiz kalacağı kabul edilmelidir. Gelişmiş Batı ülkelerinde radikal sosyalizmin tepkisi biçiminde ortaya konan sosyal demokrasi, planlı ve disiplinli karma ekonomi politikalarıyla tamamlanmadıkça yetersiz bir lüks olarak kalmaya mahkûmdur. CHP, iktidar olabilmek için sosyal demokrasi söylemleriyle yetinmenin ötesine geçmek ve kalkınmacı devrimciliğini ortaya koymak zorundadır. l Mümtaz Soysal / Cumhuriyet
***
Abartmakla küçümsemek arasında
Birkaç örnek vermek gerekirse:
Kılıçdaroğlu’nun kurultay konuşmasını “Türkiye bu kurultayda dürüst, yüreği ülkesi ve halkı için çarpan bir lidere kavuştu. Ülkesinin ve insanlarının sorunlarını, bu sorunların çözümünü bilen bir lidere kavuştu” şeklinde değerlendiren satırlar bir “abartı”, yani bir “ifrat” örneğidir. Hele bir de bu değerlendirmeyi “Hiç kimse kuşku duymasın, Türkiye için demokratik, hukukun işlediği, kazancın hakça bölüşüldüğü, özgür ve korkusuz bir yaşam yolu açıldı” diyerek sürdürüyorsanız, “ifrat”ta da ifrata kaçılmış demektir!
Gelelim “tefrit” örneklerine: Mesela “Bu mudur” manşeti. Bu başlık bir hayal kırıklığının ifadesi mi, yoksa kurultay konuşmasının hiçbir haber değeri taşımayacağına peşinen karar vermiş bir habercilik tarzının “hazır manşetlerinden” birisi midir?
l Kürşat Bumin / Yenişafak
***
İnançlı insanla barış
Cumhuriyet rejiminin ve CHP’nin halkın dini değerleriyle ve inanç ile hiçbir sorunu, anlaşmazlığı yoktur. Öyle bir şey olduğu düşüncesi kuruluş aşamasındaki ekonomik zorunluluklar nedeniyle girilen yol üzerine kurulmuş bir yalandır. Bugün CHP halkçılık okunu dönüştürecekse, bunu yapmak için elinde her türlü ekonomik imkan var. Ancak dönüşümün üstyapısını kurmak çok daha zorlu olacak. Çünkü CHP’nin yeni yönetimi orada ideolojiyle uğraşmak ve inanç gibi zor ve derin bir kavram üzerine düşünmek zorunda kalacak. CHP, tarihin üstüne yüklediği ağır yükü atmalı ve inançlı insanlara yeni bir yaklaşım başlatmalı. l Serdar Turgut / Akşam
***
Şartların olgunlaşmasını beklemiş
Bazıları, “İyi siyasetçi taraftarı çok olan değil, düşmanı en az olandır” der. Kılıçdaroğlu’nun çoğu kez, bu anlayışla susmayı yeğlediğini düşünebiliriz. Ayrıca sabretmesini çok iyi bilen bir ‘lider adayı’ ile karşı karşıyayız. Örneğin, Onur Öymen’e yönelik Dersim çıkışının ardını getirmemekle suçlanmıştı; o günlerde bunu kendisine sorduğumda, “Hele bir kurultayı görelim” dediğini iyi anımsıyorum, ne olduğunu birlikte gördük işte.
(...)
Kimse erkenci davranmamalı; bekleyelim 2-3 ay... l Şükrü Küçükşahin / Hürriyet
***
MİNİ YORUM
Samimiyet testi
Kemal Kılıçdaroğlu kemale erdirilince, medya “arada kaynayan” 30 maden işçisinin dramını hatırladı. İş işten geçtikten sonra yazılan “günah çıkarma” yazılarındaki tespitler doğruydu doğru olmasına da... Hırsın insan hayatının önüne geçtiğinin kanıtı olan “rötarları” da, samimiyet sınavına hazır olmadıklarının kanıtıydı.