Türk'ün Türk'ten başka…
Geçen hafta kaldığımız yerden devam edelim:
İsveç, Türkiye'nin, sınır güvenliği ve vatan bütünlüğü için "tehdit" oluşturan terör örgütünü temizlemek üzere başlattığı Barış Pınarı Harekatı'nı kınadı. Kimse, "Halkının kalitesini iyileştirmek' gibi hastalıklı bir hedefle 40 yıl içinde 62 bin İsveçli'yi kısırlaştıran, Samileri sistematik biçimde "yok eden", soykırımcı İsveç de kim oluyormuş" demedi…
***
"Üç gün boyunca şehrin sakinleri, bir vahşi çetenin kötülüğüne ve keyfine bırakıldı. Yaş ve cinsiyet ayrımı yapılmadı. Kadınlar ve çocuklar, öldürülmeden önce işkencelere tabî tutuldu. Katliam o kadar büyüktü ki, Kolokotronis kapıdan hisara kadar atının ayaklarının yere hiç dokunmadığını söyledi. Şehirdeki Yunan zaferinden sonra yol kenarları cesetler ile doldu. Kadınların ve çocukların bulunduğu Müslüman kitleleri, yakınlardaki dağlarda sığır gibi doğrandı." Ben değil, İngiliz tarihçi Walter Alison Phillips böyle anlatıyor, Yunanistan'daki Türklerin "dünyanın geri kalanı tarafından arkalarından göz yaşı dökülmeden ve fark edilmeden aniden yok olduğu" Tripoliçe Katliamını!
"Eve girdim, ölü bir Türk ihtiyarın cesedi üzerinden geçtim. İçerden sesler geliyordu. 10 kadar Yunan askeri bir Türk kızını eteklerini kaldırmışlar zorla dans ettiriyorlardı. Bana, 'gel sen de mezeden tat' dediler…" Ben değil, Yunan subayı Dimitriu anlatıyor; Kurtuluş Savaşı'nda yaptıklarını!
"Bazılarımız Roma'yı yakan imparator Neron gibi mutlu. Verilen emir açık. Neyi taşıyamıyorsanız yakın. Onca köyde yaşlılar, hastalar, sakatlar, çoçuklar ne yaptı meçhul…" Ben değil, Nikos Vasilikos anlatıyor Anadolu'nun batısındaki mezalimlerini!
Kıbrıs Türkleri'ne dönük vahşetlerini anmıyorum bile.
Bu Yunanistan, Barış Pınarı Harekatı'nı kınadı! Bir de tehdit salladı! Baktım kimse, bu kirli tarihi suratlarına vurmadı!
***
Fransa, harekatı kınadı.
Kimse, Fransa'nın Cezayir'de, Mali'de, Benin'de, Gine'de, Gana'da, Fas'ta, Madagaskar'da, Ruanda'da ne işi vardı sorgulamadı. Sormadı: Paris Kürt Enstitüsü yetiştirmeleri zaten başka nasıl davranacaktı?
***
Danimarka, harekatı kınadı.
Öyle yıllar, yüzyıllar önce değil, kimse Danimarka'nın daha bir ay önce YPG'ye silah desteği vereceğini açıkladığını hatırlamadı, hatırlatmadı!
***
Ne, sair zamanda "refah, güvenlik, huzur timsali" gösterilen aslen dünya silah ticaretinin kalbi durumundaki İskandinav ülkelerinin barut kokan elleri, ne Kanada'nın "FETÖ"yü bağrına basması…
Hiçbirini değil de, bu süreçte Türkiye'ye en açık ve büyük desteklerden birini veren Macaristan'ın "samimiyeti" sorgulandı!
Türk dostu olduklarından değil yaşadıkları "göçmen tehdidi"nden dolayı harekatı destekliyorlarmış da, kendi çıkarlarını düşünüyorlarmış da yoksa bize öyle çok muhabbetleri yokmuş da…
Olabilir.
Milletlerarası ilişkilerin zemini zaten tam da bu değil midir; devletlerin milli çıkarlarının örtüşmesi!
Ve takat, Macaristan'ın kendi milli çıkarlarını düşünüyor olmasından, nasıl çıkarabiliyorsunuz Türkiye'ye aslında hiç muhabbet beslemediğini!
***
Türkiye'ye tarih boyunca aleni düşmanlık yapmış, yapmaya da devam eden ülkelerden hayali dost yontmak için harcadığımız çabanın binde birini, "Attila'nın torunları" olan Macarlar, yahut "milli çıkar"larımızın örtüştüğü başka devletlerle dayanışmaya harcamış olsak, günlerdir söylediğimiz şarkı emin olun "Yalnızın dostlarım" olmazdı!
***
Barış Pınarı Harekatı, sadece "Türk'ün Türk'ten başka dostu olmadığını" değil, ağacın kurdunun içinde olduğunu, "Türk'e Türk'ten tehlikeli düşman olmayacağını" da kanıtladı -bir kere daha-.
Randevulu harekat sistemi!
Emekli Kurmay Albay V. Murat Tulga'yla, geçen hafta sizinle de paylaştığım sohbetimizde, satır arasında dikkat çekmiştik bu "davul zurnayla operasyon" meselesine.
Tulga, randevu verir gibi, aylar öncesinden göstere göstere yığınaklanmanın mücadele edilecek örgüte mevzilenme zaman ve imkanı kazandırdığı konusunda uyarmıştı. "Deşifre" meselesi fiili bir soruna da dönüşmüş olmalı ki, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar da ikaz etti:
"Televizyonlarda Güvenlik Uzmanı ünvanıyla konuşanlar yanlış bilgiler vererek zarar veriyorlar. Doğru söyleyenler de harekatın sevkiyat ve zaman bilgilerini, plan detaylarını paylaşarak zarar veriyorlar…"
Devam eden bir harekat sırasında, "mola" deyip, sözüm ona haberciliğin şehvetine kapılarak, haber atlatmak aşkıyla kendi ordusunu, "düşman" unsurlara ihbar eden bu şuur abideleri(!)ni eğitmek mümkün olmayabilir. Ama umarım, Akar'ın açıklamalarından sonra oluşan "Peki o harekat plan ve detayları bu "güvenlik uzmanı" ünvanlı kişilerin elinde ne arıyor?" Sorusuna sebep "istihbarat zafiyeti"nin kaynağı bulunur ve daha büyük acılara yol açmadan kurutulur…
SORU-YORUM
Dışarıdaki "Astana'nın fişini çekme süreci"yle, içerideki "Millet ittifakını parçalama süreci"nin düğmesine eş zamanlı basılmış olması tesadüf müdür?