Türk'ün sükûtu İslam'ın sükûtudur!
İsrail’in havadan yaptığı bombardımanlar sonucunda yarıdan fazlası çocuk ve yaşlı olmak üzere 500’e yakın insan öldü. 2 binden çok insan da yaralandı. İsrail yıllardır abluka uyguladığı için bölgede ilaç, gıda ve insani barınma ihtiyacı had safhadaydı. Gazze’de bugün yaralı insanlar ameliyat edilememekte, ilaç bulamamakta, açlık, gıdasızlık ve soğuk yüzünden tam bir insanlık dramı yaşanmaktadır. Buna rağmen İsrail, vahşeti giderek artırmaktadır. Nitekim sekiz günlük bombardımanın arkasından İsrail, Gazze’ye kara harekâtı başlatmıştır. Bu kez de denizden gemilerin, havadan da uçakların bombardımanı eşliğinde binlerce İsrail askeri karadan, gece yarısı Gazze’ye girmiştir. İsrail köşeye sıkıştırdığı bir milyondan fazla insanın sınırlı da olsa elektrik, su, enerji ve gıda ihtiyacını karşılayan sınırlı sayıdaki yerleri de bombardıman ederek yerle bir etmiştir. İsrail cami, ambulans, çocuk ve kadın ayrımı yapmadan hiçbir ahlaki ve insani kural gözetmeden vurmaktadır. Tablo budur.
Bu fotoğrafa bakarak herkesin kendisine sorması gereken birkaç soru vardır. Onları kendi kendimize soralım;
-Bu tür bir operasyon ya da muamele tam tersi Filistinliler tarafından ABD, Batılı ya da Yahudilere yönelik olarak yapılsaydı, küresel güç merkezlerinin tepkisi aynı mı olurdu?
-ABD, AB ve BM’nin yaşanan insanlık dramı karşısında takındığı tavır insani midir?
- “İnsan hakları” denilen kavram gerçekte “insan” ı mı esas almaktadır? Eğer öyleyse her anlamda bir İsrailli insan bir Filistinli insana eşit midir?
- “Soykırım” a uğramış olan bir halk nasıl olur da aynı vahşetin benzerini başka bir halka karşı yapabilir?
-İsrail’in bombalarıyla parçalanarak ölen, onlarca çocuk cenazesini yan yana dizili olarak görenler insan olduklarını nasıl kanıtlayabilir?
-Hamas, Filistin halkının ekseriyetinin tercihi değil midir? Seçimle iş başına gelmemiş midir? Bir halkın demokratik temsilcilerine terörist muamelesi yapılabilir mi?
-Gazze’de yaşananlar; demokrasi, insan hakları ve özgürlük gibi kavramların bir kez daha yalnızca güçlü olanları ilgilendirdiği anlamına gelmiyor mu?
-Devletsiz ve güçsüz milletlerin onurunu ve varlığını BM, AB, ABD ya da Adalet Divanı’na emanet etmek akılcı bir davranış olur mu?
-Dinlerarası diyaloglarla ya da kültürlerarası toplantılarla “Haçlı Ruhu” nu ya da “Yahudi kinini” dindirmek mümkün müdür?
Bazıları için cevabı meçhul olan yukarıdaki gibi yüzlerce soru sorulabilir. Ancak amacımız o değil. Konu şu, gerçekte Gazze’yi vuran İsrail değildir. İsrail’i bu vahşeti yapması için yüreklendirenlerdir. Sanıldığı gibi İsrail’i Hamas’a karşı harekete geçmek için yüreklendiren de yalnız ABD değildir. İsrail’i yüreklendirenler bir türlü ortak bir paktta buluşamayan 1.5 milyarlık İslam Dünyası’dır. Toplanmak için bile bir araya gelmeyi başaramayan Arap Ligi ülkeleridir. Böyle bir durumda bile adet yerini bulsun türünden olsa bile bir türlü toplanamayan İslam Konferansı Örgütü’dür. Filistin Kurtuluş Örgütü lideri Mahmud Abbas’tır. Mısır’dır. Suudi Arabistan’dır, vs.
Mısır, Hamas’ın kendi Müslüman Kardeşler örgütünün devamı olduğunu düşünüyor. Güçlü bir Hamas’ın Mısır’da etkilerinin olacağından korkuyor. Onun için İsrail, Gazze’de Filistinli kanı dökerken Mısır, Filistin kapısını kapalı tutuyor. Yani Mısır İsrail’e “Hamas’ın icabına bakması” için her türlü desteği vermiş oluyor. Suudi Arabistan ise Hamas’ı, İran’ın uzantısı olarak görmektedir. Diğerlerini saymaya ise gerek yoktur.
Filistin’e samimi tek destek Müslüman olan fakat Arap olmayan iki ülkeden gelmektedir. Bunlardan birisi Türkiye diğeri de İran’dır. Gerçek budur.
Osmanlı çökerken bir düşünür “Türk’ün sükûtu bütün İslam Âlemi’nin sükûtudur” demişti. Ne kadar da haklıymış?