Türkü söyle, Mevlit dinle!
12 Kasım Cuma.
Günlük gazeteleri okuma saatim. Kulağım da Kanal 7’de program yapan Doç. Dr. Mustafa Karataş Hocada. “Ben” diyor Karataş Hoca, “O güne kadar Mevlidi ’sonradan olması’sebebiyle ’bidat’ olarak bilirdim. Sohbet ve vaazlarımda bunu böyle söylerdim.”
Ben, “Hangi güne kadar?” demeden Karataş Hoca bu sorunun da cevabını verdi:
“- SSCB dağıldıktan sonra Kırım’a gittim. Gördüm ki Kırım Türkleri dinlerini Mevlit’le, dillerini de Türkü ile koruyabilmişler.”
Gerçekten de öyle.
Birilerinin “Türkçenin en büyük şairi” diye öve öve bitiremediği Nazım’ın “öykündüğü” SSCB’de Türklere, Müslümanlara ve tabi Türkçeye ve İslâm’a yapılmadık vahşet bırakılmadı. Türkçe şiir yazdığı için idam edilenler mi dersin, Türkçe konuştuğu için sürgün edilenler mi istersin... Namaz yasak, Kur’an yasak. Bir Mevlit’e dokunmamışlar, bir de Türkülere güç yetirememişler.
Ve bu kasap rejimde Türkler dinleri olan İslâm’ı Mevlit’le, dilleri olan Türkçeyi de türkülerle muhafaza ederek Türk kalmış, Türk kalabilmişler.
Karataş Hoca da “Sakın ola mevlit okutmayın bidattir” ve “Türkü dinlemeyin günaha girersiniz ey cemaat” demekten vazgeçmiş.
Şimdi söylediği mealen şu:
“- Dinin esasından bir parça saymadıkça, mevlit okutun. Sizi günaha düşürme tehlikesi olmayan Türküleri dinleyebilirsiniz, hiçbir mahsuru yok!” Zaten doğrusu da bu değil mi?
Dinin esasından olmadığı şuuru ile tertiplenen bir Mevlit organizasyonu bir bakıma Allah ve Resulünün anıldığı bir zikir meclisi sayılmaz mı? Zikir meclisleri de Allah’ın meleklerinin inip kanatlarını gerdiği ve Allah’ın hoşnut kaldığı ortamlar değil midir? Ve.. 1915’in 7 Haziran’ında Arıburnu Merkez Cephesinde şehit düşen Boyabatlı Ömeroğlu Mustafa’nın kimlik kontrolü sırasında cebinden çıkan:
Euzu besmele çektim çıkarken,
Köye baktım şöyle yüksek bir yerden,
Karargâha koştum üç günden erken.
Bugün bizden vatan razı olacak,
Nefer şehit, ordu gazi olacak.
Arıburnu, haydi toplar gürlesin,
Ey düşman kaçma, tavşan mı nesin?
Bir hücumda hemen kesildi sesin.
Bugün bizden vatan razı olacak,
Nefer şehit, ordu gazi olacak
Boyabatlı Ömeroğlu Mustafa,
Yazdı bu destanı girerken safa,
Muradı gitmektir arşı tavafa.
Bugün bizden vatan razı olacak,
Nefer şehit, ordu gazi olacak.
Türküsünü Esat Kabaklı’dan dinlemeyi Cenab-ı Hakk niye günah yazsın?
Doğrusu bugün Mevlit’e de Türkülere de ihtiyacımız her günkünden biraz daha fazla sanki.
* * *
Aynı programda Karataş Hoca’ya Almanya’dan bir bayan canlı yayında bağlandı ve bakınız neler mealen neler dedi: “- Ben Müslüman, tesettürlü bir bayanım. Dört çocuk annesiyim. Eşimle problemim oldu, ayrıldık. Maddi olarak çok sıkıldım. Dini cemaatler, Müslüman yardım kuruluşları, çalmadık kapı bırakmadım. Çocuklarımla ben açlıkla yüz yüze gelince son çare olarak bir kiliseye başvurdum. Bana küçük bir yardımda bulundular. O gün bugündür vicdanım sızlıyor.” Dört çocuk annesi bu Müslüman Türk evladını dinlerken okuduğum gazete parmaklarımın arasından kaydı gitti.
Hanımefendi bir Müslüman olarak yardım diye Kilisenin kapısını çaldığı için neredeyse kahrolacaktı. Ey Cemaatler..
Ey şu görüşün bu görüşün Almanya ayakları..
Ey şu ad bu ad altında inanç sömürüsü ile para toplayan yardım dernekleri. Bu Müslüman Türk evladı hepinizin kapısını çalmış ve siz ona sırt çevirmişsiniz. O da soluğu kilisede almak zorunda kalmış. Şimdi bir bakıma siz değil misiniz bu kardeşimize kiliseyi adres gösteren?
Kapınıza yüz süren dört çocuk ve bir annenin suratına o kapıyı çarparak kendiniz nasıl hissettiniz? Ve acıktıkça nasıl yediniz kebapları, tatlıları?
Demek ki..
Mevlit ve Türkü dinlemek yetmiyor; anlamak ve ne söyleniyor, yürek kökünde hissetmek de lâzım...
Yürek lâzım..
Vicdan lâzım..