‘Türklük’ kavgası büyüyor

“Balkan Müslümanları”na sevgini değil, “Ne mutlu Türküm diyene formülünü kabul edip, kolayca
‘resmi Türk kimliği’ni -resmi anayasal Atatürk milliyetçiliğini- benimseyenler”e öfkenin nedenini anlat!

Ali Bulaç’ın, geçenlerde referandum sonuçlarını değerlendirdiği bir yazısında şöyle bir bölüm vardı:
“Bugüne kadar çeşitli avantajlar ve kamusal ayrıcalıklar sayesinde sahip oldukları ’resmi Türk kimliği’nin sarsıntı geçireceğinden kaygı duyan kesimlerin tepkisine yol açıyor. ’Ne mutlu Türk’üm diyene’ formülünü kabul edip kolayca ’resmi Türk kimliği’ni -resmi anayasal Atatürk milliyetçiliğini- benimseyenlerin önemli bir bölümünün etnik köken olarak Türk olmayıp Balkan göçmeni, mübadili veya Kafkas muhaciri olması anlamlıdır.”
Bu sözlerdeki ırkçı-kafatasçı vurguya dikkat çeken bir yazı yazmıştım, hatırlarsınız.
Ali Bulaç, dün buna bir yanıt yazdı. Bin dereden su getiriyor, “Balkan Müslümanlarını” ne kadar sevdiğini anlatıyor. “Balkan Türklerinden” söz etmiyor tabii.
Onlar için neler yapmış, sıralıyor ve bana da soruyor: Sen ne yaptın?
Benim Bosna ve Kosova etnik temizlikleri ve soykırımı sırasında ne yaptığım, o dönemde yönettiğim gazetelerde ve yazdığım yazılarda kolayca bulunabilir.
Ben şu cümlenin izahını istiyorum:
“Ne mutlu Türk’üm diyene formülünü kabul edip, kolayca ’resmi Türk kimliği’ni -resmi anayasal Atatürk milliyetçiliğini- benimseyenlerin önemli bir bölümünün etnik köken olarak Türk olmayıp Balkan göçmeni, mübadili veya Kafkas muhaciri olması anlamlıdır.”
Kusura bakmasın ama yanıt diye yazdığı şey, tam da “Ben ne söylüyorum, tamburam ne çalıyor” deyişine uygun düşmüş durumda.
Lafı kıvırtmadan bir yanıt istiyorum.
Elbette, o çevrenin sıkça yaptığı gibi “Amacını aşmış bir cümle yazmışım” da diyebilir. Amacının ne olduğunu bilmekle birlikte, yine de anlayışla karşılayabiliriz.
* Mehmet Y. Yılmaz / Hürriyet

+++

Bulaç’ın cevabı
“Benim için Balkan Müslümanları İslam ümmetinin aziz parçasıdırlar. Fatih ve fetih hepimizin kolektif hafızasında kutlu bir hatıradır.
(...)
Hiçbir zaman etnik kökenimi önemsemedim, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmaktan asla rahatsız olmadım. Benim için yegâne kriter insanlık haysiyetini ve değerini, ahlaki kemalin sahici yollarını gösteren İslam ve İslam kardeşliği, ümmetin birliğidir. Kendi etnik kökenimden olan inkârcı, ahlaksız, hırsız ve faşist binlerce insanı Balkanlı, Kafkaslı (Arnavut, Boşnak, Pomak, Makedon, Sırp, Çerkez, Gürcü, Çeçen, Abhaz, Azeri, Türk, Kürt, siyahi) bir Müslüman’a değişmem.”

+++

Okurlarımıza duyurumuzdur
Sayın İbrahim Şahin Yeniçağ okunmasını yasakladı
Alay etmiyoruz, aynen böyle oldu; Sayın İbrahim Şahin “küstü oynamıyor”!
TRT’de “1. Resmi Yeniçağ boykotu”nu tez zamanda başlatıyor; dün sabah kaçırdım haber saatini; belki de başlattı bile!
“Örtülü boykot” dolayısıyla, biliyorsunuz zaten “manşet”lerimiz okunmuyordu TRT ekranında, bundan böyle “resmi boykot” uyarınca, 2., 3., 4., 5. sayfalarımızdaki en ucu AKP’ye dokunmayan başlığımız neyse ondan da mahrum kalacaksın ey halkım!
Peki biz bunu nereden mi biliyoruz?
Yiğidi öldür hakkını yeme;
Genel Yayın Yönetmenimiz Hayri Köklü’yü arayıp aldığı kararı bizzat tebliğ nezaketini(!) gösterdi Sayın İbrahim Şahin de oradan öğrendik!
Gerekçe mi?
“Şifa niyetine” diyelim!
Halkın vergileriyle oluşan TRT bütçesinin kimlere pay edildiğini sorgulayan Yeniçağ’ın “üslubu” rahatsız etmiş Sayın İbrahim Şahin’i.. Yönettiği kurum “Erdoğan’ın savcısı olduğu Ümraniye soruşturmasının ihbarcısı, sahte haham Tuncay Güney’in, canlı yayında hakaret ve iftiralar savurmasına zemin hazırladığı, izin verdiği, göz yumduğu...” için CHP’ye, masraflar dahil 87 bin TL ödemek durumunda kaldığı, yani devleti zarara uğrattığı için attığımız “Şimdi öde bakalım İbrahim” manşetini “kırıcı ve yaralayıcı” bulmuş.
Bu cezada “pay sahibi” olmadığını ve fakat sorumluların cezalandırılacağını
bildirmiş...
Fenerbahçe’de de mesela “başarısızlığın” faturası Aragones’e çıkarılır, Daum’a çıkarılır ama Aziz Yıldırım yine de, hâlâ başarılıdır...
Keza Galatasaray... Keza Beşiktaş...
Keza AKP!; kabinedeki bakanlıklara bağlı kurumların suçudur hepsi; Başbakan’ın suçu ne?
Eee hocayla cemaat sorunsalı; Erdoğan böyle yaparsa, Sayın İbrahim Şahin neler/neden yapmasın!
Henüz “patronuna şikayet edilen yazar”lar kervanına katılamasam da, Genel Yayın Yönetmeni’ne şikayet edilen yazar olarak şeref kürsüsündeki yerimi almış bulunuyorum...
Bu kahrolası minnet duygusundan sebep, mevzu bahis telefon konuşmanızdaki “inci”lerinize cevap hakkımızı saklı tutuyorum Sayın İbrahim Şahin...
Üslubumun hem beni hem gazetemi yeni bir yaralama vakasında zanlı hale düşürmemesini temenni ederek, peşin peşin “af” dileyerek tek bir şey sormak istiyorum size;
“Mevzuat”a rağmen böyle bir karar aldığınıza göre, “Yeniçağ okutmamak” size gerçekten “ilaç gibi” gelecek, yaralarınızı sarmanızı sağlayacak olmalı. Peki ya, bir kamu görevlisi olarak “sorumlu” olduğunuz toplum? Siz susturursanız, biz yazmazsak, onların cebinde açılan ve durmadan tuz bastığınız yaraya kim merhem olacak?
Yeniçağ’ın üslubu sizin için ne kadar kırıcıysa, TRT’nin “orta direği” çoktan kırılan bu topluma 87 bin TL’lik fatura çıkaran üslubu da o derece “delici” değil mi?
Velakin;
Bizi “şimdilik” Yeniçağ’ı okutmamak cezasına çarptıran Sayın İbrahim Şahin’in kararı gereği “kamuoyu” ile arasından çekiliyoruz...
Ey halkım; her seferinde “görevini yap, hesap sor” diye bizi aracı yaptın; ne olduğunu gördün... Artık “elçiye zeval olan” bir ileri demokrasi çağındayız; kendi işini kendin hallet; ne derdin, ne sıkıntın, ne şikayetin varsa aşağıdaki numaralardan Sayın İbrahim Şahin’i veya atadığı “sorumluları” ara, ister ağla, ister çağla...
TRT Genel Müdürlüğü: 03123 463 43 43
İbrahim Şahin (TRT Genel Müdürü):
0312 463 20 00
Ahmet Çavuşuğlu (TRT Haber Dairesi
Başkanı) : 0312 463 48 39
Ahmet Böken (TRT Haber Dairesi Başkan Yardımcısı): 0 312 463 46 10

+++

Kürtlere de Osmanlı modeli
Memlekette ne zaman önemli bir mesele tartışılsa başlık
hazırdır..
Çare Osmanlı modeli..
Sünni, Alevi meselesi mi? Ermenilerin, Yahudilerin, Türklerin yan yana yaşaması mı? Müslim, gayrimüslim mevzuu mu?
Aklınıza ne gelirse..
Çantadan aynı formül çıkıyor..
Yeniden ümmet olacağız
Osmanlı modeline geçsek bütün sorunlar çözülecekmiş!..
Ne olacağız..
Millettik yeniden ümmet mi olacağız?
Vatandaşlıktan vazgeçip
yeniden tebaa olmayı mı kabul edeceğiz?
Osmanlı’nın Kürt formülü neydi?
Ne yapmış Osmanlı..
Sanki o zamanlar milliyetçilik akımı yaygınmış, Kürtler kendi kimliğini arıyormuş, Türklerle Kürtler kültürel olarak çatışma, çekişme halindeymiş de Osmanlı toleranslı davranarak yüzyıllar boyu hadise çıkmasını engellemiş! Şemsiye olmuş!
En büyük palavra bu..
Başımıza “Ağa”ları sardı
Osmanlı o topraklara dönüp bakmadı bile.. Oraların insanını kendinden saymadı bile.. İnsan yerine bile koymadı.. Aşiret reislerine devrederek ne haliniz varsa görün dedi.. Bırakın Kürtçe eğitimi, okul yoktu okul!..
Ermeni köylerinde vardı, Kürt köylerinde yoktu.. Adalet yoktu.. Devlet yoktu..
Şimdi kalkmışlar Osmanlı modeli diye milleti gazlıyorlar..
Maksat başka tabii..
Faturayı Cumhuriyet’e kesmek.. Cumhuriyet öncesi ortalık güllük gülistanlıktı, saltanat yıkıldı, ülkenin çivisi çıktı dedirtmek..
Hedef bu..
* Mehmet Tezkan / Milliyet

+++

Resmen totaliter
faşizme geçiyoruz

AKP iktidarı referandum sonrası, seçim öncesi çok çok önemli adımlar atıyor: Toplumu, iktidarın ideolojisine koşut biçimde “eğitmeye” (!) ve “gönüllü olarak(!) örgütlemeye” böylece baskı altına almaya başlıyor.
(...)
Hitler Almanyası’ndan Humeyni İranı’na kadar özellikle ahlak, güvenlik ve eğitim alanlarında böyle örgütlenmeler, “eli sopalı” baskı grupları olarak topluma nefes aldırmıyor.

***

AKP iktidarının şu iki projesine yakından bakın: Birinci proje Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu’nun “Kanaat Önderi İmamlar” projesi..
Öyle anlaşılıyor ki, Diyanet İşleri Başkanlığı, imamların ibadet dışındaki konularda da toplumu eğitmesini ve bütün toplumsal yaşamı biçimlendirmesini amaçlıyor.

***


İkinci proje Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın “Ebeveyn İzleme Platformu” projesi: Kavaf, RTÜK’ün ceza verme gücünün, ceza süreci çok uzun sürdüğü için etkisiz olduğunu ve her şeyin yasa ile yapılamayacağını belirterek şöyle demiş: “Sivil inisiyatif, toplumun genel ahlak kurallarını ve bu anlamda vicdanını rahatsız eden birtakım görüntülerle ilgili televizyon filmleri, görsel yazılı basınla ilgili kendi yaptırımlarını kamuoyunun hassasiyetlerini baskı unsuru olarak yayıncıların üzerinde hissettirmek suretiyle böyle bir mekanizma işletmeyi düşünüyoruz.” “İleri demokrasi” böyle yasalar dışı bir şey herhalde!

***


AKP iktidarının hedeflediği manzara ortada: İmamların önderliğinde eğitilen ve yönlendirilen bir halk... Ve devlet eliyle kurulan “gönüllü örgütler(!)” aracılığıyla, ahlakı ve medyası denetlenen bir toplum! Totaliter faşizmin bundan daha net bir tanımı olabilir mi? “Liberal(!)” arkadaşlar bizi aydınlatsalar da öğrensek!
* Emre Kongar / Cumhuriyet

+++

Hep kullanılmaya müsait oldu
1990’lı yıllarda terörün zirvede olduğu günlerde yazdığı yazılar ve televizyon programlarıyla teröre, bölücülüğe, PKK ve Kürtçülüğe en büyük desteği veren şahıs aynen şöyle diyordu: “32. Gün’de sürekli Kürt Meselesini işliyorduk. TSK, Kuzey Irak’a büyük bir operasyon düzenlemişti. Ben de bölgeye Mithat Bereket’i gönderdim. Osman Öcalan’la konuytu ve biz yaynıladık. PKK’nın bittiği falan yok, ite yerlerinde duruyorlar sonucu çıktı... En azgın dönemdi ve ben liberal duruşumu koruyordum.”
Her gün nice terör olayı yaşanır ve ülke kan ağlarken, bu Mehmet Ali’nin önderliğinde toplanan ihanet korosu yaygara yapar, PKK ve Kürtçülükten yana tavır koyar, onların propaganda mekanizması olarak çalışırdı. Bugün de öyle.
Günün birinde bu adamı Genelkurmay’dan aradılar:
“Çok kritik günlerden geçiyoruz ve PKK seni kullanıyor. Bunu içine nasıl sindiriyorsun?”
Verdiği ve bantlarda kayıtlı olan yanıt muhteşemdi:
“Beni siz de kullanın paşam!”
Çünkü kullanılmaya hazır bir aletti. Parayı bastıran, ona çıkar sağlayan herkes, dolandırıcılıktan hüküm giyen bu adamı kullanabilirdi. Bilmeyenler için anımsatayım. Bu adam bir Belçika vatandaşı idi ve TRT’ye yurt dışından program yapardı. Yaptığı harcamaların fatura ve makbuzlarını TRT’ye gönderir, parasını tahsil ederdi. Günün birinde bu kurumun yönetimi duruma uyandı: Mehmet Ali, TRT’nin içindeki şebeke ile işbirliği yapmış, kurumu dolandırıyordu...
* Emin Çölaşan / Sözcü

+++

Akit aslında ‘Vakit’tir!
Herkese çamur atıyor, sözüm ona eleştiri, yazılar ve haberler küfürden farksız. Onun için, ağır tazminatlar ödemeye mahkum oluyor.
Sözüm ona gazete, bir zamanlar adı Akit, ağır tazminatı ödeyemeyince, adını değiştiriyor, Vakit oluyor.
Bizlere saldırıyor, ama basın dayanışması adına, bizleri ziyaret edip, “ağır tazminatları ödeyemeyeceğini belirterek” bizlerden yardım bekliyor. Farketmiyor, ertesi gün bizlere saldırılarını yine sürdürüyor.
Hatta, tazminat meselesini çözmesi için, Başbakan Erdoğan’a açık mektup yazarak, ondan yardım bekliyor. (24 Mayıs 2010 tarihli Vakit). Şimdi yeniden isim değiştiriyor, bu kez Yeni Akit. Hakaretlerden dolayı mahkum olduğu bir trilyon 800 milyar liralık tazminatı ödeyemeyeceği için, şimdi Yeni Akit oluyor.
Abdurrahman Dilipak Yeni Akit’i anlatan dünkü yazısında, “kimseye kin gütmeyeceğiz” diyor. Dünkü gazatenin üçüncü sayfasında yarım sayfalık haber başlığı, “Cumuhuriyet halk düşmanlarının merkezi mi oldu” diye Cumhuriyet’e ve bazı yazarlara kin kusuyor. Huylu huyundan vazgeçmiyor.
Böyle devam ederse, Akit, Vakit, Yeni Akit, Son Vakit, İlk Akit, Hatta Vakit, İlla Akit v.s.
* Yalçın Doğan / Hürriyet

+++

MİNİ YORUM
Dehşetengiz idrak sorunu

Hanefi Avcı’nın odasında bulunduğu iddia edilen kasetlerle ilgili açıklama yapan eski MİT’çi “dehşet”e dikkat çekmek için şöyle demiş: “Emniyet Müdürleri bile dinlenmiş...”
Genelkurmay Başkanları, Ordu Komutanları, Kuvvet Komutanları “bile” dinlenirken niye böyle
dehşetengiz gelmemişti fotoğraf size? Yahut savcılar dinlenirken?.. Yahut hakimler?..
Bir istihbaratçının “idrak”ının bu kadar “geriden” geldiği nerede görülmüş...

Yazarın Diğer Yazıları