Türkleri jurnalledi
Sinan Çetin’in “art direktörü” İsmet Ergün, Doğu Alman İstihbarat teşkilatı Stasi’nin ajanı çıktı
Hürriyet muhabiri Murat Tosun özel izinle girdiği Stasi arşivinde sarsıcı gerçeklere ulaştı.
Buna göre, 1972’den beri Berlin’de yaşayan İsmet Ergün, 1983’ten, 1989’a kadar, para karşılığında Stasi’ye Batı Berlin’deki Türkler hakkında düzenli bilgi vermiş...
Ergün’ün Stasi’ye hizmetlerini konu alan dosya 1500 sayfayı buluyormuş. Terör örgütü oldukları iddia edilen 86 Ümraniye sanığı hakkındaki iddianame 2455 sayfa. Basit bir oran hesabıyla, muhbir İsmet’in tek başına terör örgütünden zararlı olduğu anlaşılıyor.
“Sol görüşlüydüm. Faşizmin tehlikeli olduğuna inanıyordum” dediğine göre, ‘solculuğunun’ ihanetini makbul kılacağını düşünüyor İsmet. Bakalım biri O’na yanıldığını gösterecek mi?
Bakalım basın ve içinde bulunduğu sanat camiası bu ‘tescilli muhbir’le ilgili nasıl bir tavır takınacak? Birinci sayfalarda boy boy fotoğrafları, ilişikiler ağı ortaya dökülecek, ipliği pazara çıkarılacak mı? Mezardakileri bile yargılayıp, gıyabında infazını gerçekleştirenler, yaptıklarından yüzü kızarmayan, pişkin muhbire ne diyecekler? Ergun’u kimler kınayacak, kimler dışlayacak, iş ilişkisini kesecek?.. Öte yandan kimler ‘sırf ülkücü diye’ kendi ülkesinin insanını, yabancı istihbarat örgütüne jurnalleyen, paranın tadını alınca fişleme ağını genişleten bu kadına sahip çıkacak?
Cevaplarını bugün yarın alırız. Umarım ‘demokrasi’den, ‘hak’tan, ‘haklı’dan yana kopan fırtınaların ülkesinde, “İsmet Ergun denen muhbir, ‘ülkücüleri jurnalleyen bir TKP’li değil de, ‘solcuları jurnalleyen bir ülkücü’ olsaydı neler değişirdi?” sorusunu sorup, kimsenin itirafa yanaşmayacağı cevapları sıralamak durumunda kalmayız. Haydi bakalım Türk medyası, haydi özgür ruhlu sanatçılar mikrofon sizde... Ne dersiniz ‘tarafgir’ olmadığınızı gösterebilecek misiniz?
Stasi muhbiri İsmet Ergun, Sinan Çetin’in Berlin in Berlin ve Propaganda filmlerinin sanat
yönetmeniydi
+++++
Gönüllü muhbir
Eski Doğu Almanya Gizli İstihbarat Teşkilatı Stasi, 1981 yılında Papa İkinci Jean Paul’e düzenlenen suikast sonrasında Batı Berlin’de yaşayan Türkleri, özellikle de Ülkücü hareketi izlemeye aldı.
Mehmet Ali Ağca’nın Papa’ya suikast girişimi öncesinde Batı Berlin’de kısa süreliğine yaşadığı istihbaratını alan Stasi, “Graue Wölfe-Bozkurtlar” adıyla Ülkücü hareket hakkında bilgi toplamaya başladı. Stasi bunun için ise Batı Berlin’de yaşayan Türkler’den oluşan muhbirlere yöneldi. Bu muhbirlerden biri de ünlü yönetmen Sinan Çetin’in 1993 yılında Berlin’de çektiği “Berlin in Berlin” ve “Propaganda” gibi filmlerinde art direktör olarak görev alan Berlinli ressam İsmet Ergün oldu. Ergün 1983 ile Berlin Duvarı’nın yıkıldığı 1989 yılına kadar düzenli bir şekilde Batı Berlin’deki Türkler hakkında Stasi’ye bilgiler verdi.
+++++
Kod adı İsa’ymış
Stasi’nin muhbirlik teklifine olumlu yanıt veren İsmet Ergün’ün kod adı “İsa” oldu. Ergün, 12 Ağustos 1983’te Stasi ile bir de taahhütname imzaladı. Ergün’ün imzaladığı taahhütnamede şöyle deniliyor: “Hiç bir baskı altında kalmadan Stasi’ye gönüllü olarak çalışacağımı taahhüt ederim. Bu işbirliğini herkesten, en yakın akrabalarım ve yakınlarımdan bile gizleyeceğim. Eğer bu gizlilik esasına riayet etmezsem, DDR yasaları çerçevesinde cezalandırılabilirim. Raporlarımı ” İSA “ kod adıyla bildireceğim. Bunu kendi imzam olarak kabul ediyorum. Bu şekilde bir işbirliğine şu ana kadar taahhütte bulunmadım. Eğer gelecekte bir kurumdan buna benzer bir teklif gelirse bunu Stasi’deki görevliye bildereceğim. İmza İsmet Ergün”
l Murat Tosun /Hürriyet
+++++
Üzülme Edibe
“Beklenen gün gelecekse,
çekilen acı kutsaldır!”
Edibe Sözen “Her kademede okula,
her inanç için ibadethane’ öngören yasa taslağını geri çekmişti
İktidarın deneysel çabaları dikkatle izlenmeye değer. Türker Alkan, Sözen’in ‘Gençleri Koruma Yasası Taslağı’nın Erdoğan’dan habersiz ve izinsiz hazırlanıp ilan edilemeyeceğine dikkat çekiyor. Ama son düzlüğe girerken Erdoğan’ı ‘kükrerken’, Edibe’yi ‘ürkerken’ görüyoruz. Millete ‘Pavlov’un denekleri’ (köpekleri yazmaya elim gitmiyor) muamelesi yapılıyor. Tehlike zilini kulağımızın dibine kadar sokup çalıyorlar. Bir... İki... Baktılar kimsenin kılını kıpırdattığı yok... Hemen bir iki posta halkla kucaklaşma, umut dağıtma şovu... Alkış kıyamet mi? Öyleyse zilleri çalmaya devam... Allah’tan Edibe’nin eli zilde takılı kaldı da, tehlikeyi duymamazlıktan gelemedik.
Türker Alkan soruyor: “Erdoğan’ın liderlik yeteneklerinin sınandığı günlerden geçiyoruz. Edibe Sözen hanım gelişen tepkiler karşısında tasarısını geri çekti ama ağızlarda kekremsi bir tat bırakarak. Parti lideri olan Erdoğan’ın, Sözen’in girişiminden haberdar olmaması mümkün müdür? Hiç sanmıyorum.O halde Erdoğan ne yapmak istiyor acaba? Hem nalına, hem mıhına politikası mı?”
+++++
Onlara, MÜSLÜMANLARIN etİ de, sütü de helal!
Dincilikten geçiniyorlar
Hasan Karakaya’nın Vakit’teki yazısının küfür, kafir, hakaretten geriye kalan kısmını tamamlamak isterim. Ne demişler ‘akıl akıldan üstündür’. ‘Bir elin nesi var iki elin sesi var’... Hasan Amca, ulusalcılık ve Atatürkçülük’ün geçim kapısı olduğunu yazmış. Söylemeye lüzüm yok, mübalağa üstüne mübalağa... Okuyan, ucunda rant olmasa, bu memlekette bir Allah’ın kulunun da Atatürk’e minnet etmeyeceğini, vatanını milletini sahiplenmeyeceğini sanır.
Milliyetçilik’ten kendine bir rant kapısı aralamaya çalışanlar vardır.. Nereden yok ki... Örneğin, dincilikten geçinenler ...
“Dincilk” adı altında; Kurdukları sistemi yaşatmak için;
“Müslümanın malı ortaktır” deyip, milletin kazancına, çoluğunun çocuğunun rızkına ortak olanlar...
Kadınların kollarındaki bileziklere göz dikenler...
Küçücük kız çocuklarını okul kapılarına zircirletip, kendi kızlarını Viyana’da okutanlar...
Cemaati ‘cayır cayır yanmak’la korkutup, oğurlarına ‘gâvur’ gelin alanlar...
Aileleriyle çatışan sahabeleri örnek gösterip, çocukları ailelerinden koparanlar...
“Allah’ın emri” diyerek küçücük çocuklarla “Allah huzurunda” nikahlanıp, ikinci, üçüncü, dördüncü karıları yapanlar... Tecavüzü meşrulaştıranlar...
Köylü’den mahsül, esnaftan erzak, işadamından burs ve bağış toplayanlar...
Sistemin kâra dönüştüğü noktada cüppeleri çıkarıp, sarıkları atıp İtalyan takımları çekenler, ‘nohut oda, bakla sofa, ebruli evler’den yalı dairelerine, tabanvaylardan 4x4’lere, jet-skilere, yatlara yatay geçiş yapanlar...
Gözünden kaçtıysa diye yazdık Hasan Amca, dincilikten geçinenler de var bu ülkede!
+++++
Medyayı da mı dişledin?
AKP Genel Başkan Yardımcısı’nın adı bir rüşvet sakandalına neredeyse neon ışıklarıyla yazılıyor. Yaptığı ’yalanlayamayıp eveleme geveleme’, olayı tam bir rezalete dönüştürüyor. Duyan bilen yok. Neden? Çünkü duyuran, bildiren yok. “Ey yurdum insanı! Rüşvet ve iltimasla yönetiliyorsun! İki vekil sırtı sıvazlayan güçlü bir elin, iki komisyon üyesi doyuracak şişkin bir cebin, arkanda dayın yoksa devletin kurumlarının önünden bile geçme!” diyecek gazete kalmamış. Dün bir yenisi daha eklenen imar yolsuzluklarına, Şaban Dişli ile birlikte bir İngiliz firmasının da adı karıştı ya, Tayvun Devecioğlu İngiliz gazetecilerin bile “bu işte bir iş var” deyip olayın üzerine atladığnı yazıyor.
Yaygın medyanın iktidarla ‘bir dargın bir barışık’ kısmı CHP’li Kılıçdaroğlu’nun iddiasını ‘lütfen’ yayımlıyor. İktidarla iyice beslenen, büyüyüp serpilen gazeteler de ise sanki böyle bir olay hiç yaşanmamış gibi bir tavır, yok sayma, gündem değiştirme çabası hakim. Yeni Şafak, Vakit ve Star için ’1 milyon dolarlık rüşvet imzası’ haber değeri taşımıyorsa, ‘haber nedir’ anlatsınlar.. Sabah, gazetecilik geçmişinin hatrına, ancak kırpıp kırpıp iç sayfa dolgusu olarak kullanabiliyor haberi. Demek o kadarına izin koparabildiler.
Tetikçilik yapıyorlar, avukatlık yapıyorlar, tellallık yapıyorlar, iş artık şarlatanlığa doğru gidiyor... Oraya varmadan biri bunları durdursun... Meslek örgütleri konuya el atmayacaksa ben birey sorumluluğu ile Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü’ne, bu kişilerin basın kartlarının iptali için başvuracağım...
Güngör Mengi’nin dediği gibi, “Türkiye’nin dişli bir muhalefete ihtiyacı var. Ama şansa bakın ” Dişli “ler iktidar!”
******
GÜNÜN SÖZÜ
Başbakanlık,Uzman Yardımcısı almak için sınav açmış.
Adaylarda aranacak ilk nitelik “rüşvet kokusunu alma”
yeteneği olmalı...
Haldun Ertem
+++++
MİNİ YORUM
Cahilin okumuşu...
“Modenleşme Cumhuriyet’le değil Osmanlı ile başladı... Yeniliklere direnenler oldu... Bugün de oluyor; AB karşıtları... O zaman Patrona Halil oldu, şimdi Ergenekon... Değişen bir şey yok buralarda...” Ben demiyorum, Ergun Babahan diyor bunları. Hem de ‘Tarih ve gerçekler’ başlığı altında, büyük bir iddia ile diyor. Halbuki değişen ne çok şey var ; 1935’e kadar ‘milli bayram’larda alkışlanan ‘istibdatı yıkan ittihatçılar’, şimdi ‘istibdatçı’ olmakla suçlanıyor. Dün özgürlükçüydüler, bugün baskıcı ve gerici!
Cehaletin bu kadarı ancak tahsille mümkün galiba!
ST