Türkiye'yi yönetenler buna niye sessiz?
Kendimi tekrar etme pahasına yazmaya ve uyarmaya devam edeceğim. Çünkü geri dönülemez bir noktaya çok yaklaştık.
Nedir bu? Türkiye'nin dört bir tarafının farklı düzlemlerde değişik mekanizmalarla kuşatılması.
Türkiye'nin sanki karar alamıyormuş gibi sözde hızlı karar alma bahanesi ön plana çıkarılarak, hükümet sisteminin değiştirilmesi algısıyla rejiminin değiştirilmesi kötü gidişi hızlandırmıştır. Çünkü 24 Haziran'dan bugüne kadar yaşananlara bakıldığında Türkiye'nin yönetişim sorunu yaşadığı ve yönetilememe sarmalına girdiğini görüyoruz.
İçerideki bu yönetişim sorunuyla birlikte çevremizdeki kriz noktalarına dikkat çeken yazılar yazdım. Bu krizler düzleminde (İran, Irak, Suriye, Doğu Akdeniz, Ege, Karadeniz, Ermenistan) Türkiye'nin inisiyatifini ve kozlarını kaybettiğini, hareket serbestisinin kaybolduğunu ve sınırlarının içine çekildiğine işaret ettim.
Türkiye'yi kuşatmaya yönelik diğer hamleler ittifaklar düzleminde geliyor. Başlangıçta İslam Ordusu adı altında bizim de yer aldığımız ancak son dönemlerde Arap NATO'su olarak anılan oluşum Orta Doğu Stratejik İttifakı adı altında fiiliyata evriliyor. Kuruluşun en somut adımı Ocak 2019'da Vaşington'da Körfez ülkeleri ile Mısır ve Ürdün'ün katılımıyla yapılacak. Burada can sıkıcı olan bu ittifakın ayak izlerinin şimdiden hem ekonomik hem de askerî, Fırat'ın doğusunda PKKistan oluşunda rol almaya başlaması. Suudi ve BAE askerleri PYD bölgesinde dolaşmaya başladı bile.
Bunun yanında Yunan-Rum medyasından sonra İsrail medyası da zaten bir süredir açığa çıkmış olan bölgedeki Türk-Rus ortaklığına karşı koymak için bölgesel dörtlü ekseni ya da ittifakı somut olarak yazmaya başladı. Tel Aviv'de ABD'nin Orta Doğu'da bilhassa Suriye ve Kıbrıs'ta, özellikle Türkiye ve Türk-Rus ortaklığının geliştiği karşı olarak GKRY ve Yunanistan'ı bir araya getirecek 'bölgesel eksen' kurmak için harcadığı çabaları dile getiriyorlar.
Doğu Akdeniz'de 4'lü olarak başlayacak ve enerji paylaşım temelli başlayan bu ittifakın askerî ittifakı dönüşmesi büyük olasılık gözüküyor. Bu ittifakın Mısır, Lübnan, Ürdün ve Fransa'yı da kapsaması bekleniyor.
Benim önceki yazılarımda Kıbrıs'ı merkeze alması itibarıyla Rum NATO'su olarak tanımladığım bu askerî ittifak oluşumuna Türkiye tepkisiz ve sessiz kaldı. Türkiye, Doğu Akdeniz'de kendisine karşı bir askerî ittifak oluşumunun ne kadar farkında şüpheli!
Rusya ise sert tepki gösterdi. ABD ve GKRY'yi Kıbrıs'ı askerîleştirmemesi için uyardı. Çünkü ABD, Kıbrıs'ta askerî üs kolaylıkları edinme ve konuşlanma hamlelerini sıklaştırdı. Bu askerî ittifak Türkiye'ye karşı Yunan-Rum ikilisine güvence sağlarken ABD'nin de Doğu Akdeniz ile Tartus-Lazkiye'deki Rus askerî konuşlanmasını yakın takibe ve baskıya alma maksadına destek sağlayacak.
Bunun bir ileri safhası ABD'nin Arap NATO'suyla Doğu Akdeniz'de Kıbrıs merkezli yeni askerî ittifakı birleştirmek en azından koordineli hareket etmesini sağlamak. Hedef Türkiye'yi Doğu Akdeniz ve Orta Doğu'da sınırlarının dışına burnunu çıkarmasını önlemek.
Diğer bir kuşatma alanı ise Türkiye'nin sürüklendiği müzakere süreçleri.
Kıbrıs'ı tamamen ilhak etmeyi nihai hedef belirlemiş Yunan-Rum ikilisiyle müzakereyle sonuç alınacağına halen inanmak! Ege'de adalarımızı işgal eden, Ege'yi Yunan gölü haline getirmeye ant içmiş, anlaşmaların hilafına adaları silahlandıran, Taşoz adası civarında olduğu gibi gayrimeşru petrol çıkaran Yunanistan ile "istikşafi görüşmeler" ile boşa kürek çekip Yunan'ın ekmeğine yağ sürmeye devam ediyoruz.
Hiç farkında değiliz ama Türkiye, Suriye'de de bir müzakere sürecine çekiliyor. Suriye'nin yeni anayasası ve yeniden inşası gibi siyasi süreç Türkiye'yi PYD/YPG'nin etkin aktör olduğu Fırat doğusundaki yerel yönetimle ilişkiye yönlendiriyor.
ABD'nin Suriye özel temsilcisi Jeffrey, Ankara'dan sonra Gaziantep'te ilginç görüşmeler yaptı. Türkiye'nin kontrolündeki PYD muhaliflerinin ABD'nin kontrolüne terk edilmesi, Fırat'ın doğusunda istikrar faaliyeti altında iş yapan STK'larımızın olduğunun açığa çıkması zaten Türkiye'nin PYD bölgesiyle irtibata geçtiğini göstermez mi?
Jeffrey, Türkiye'ye gelmeden Suriye'de de Irak'takine benzer uçuşa yasak bölge oluşturulmasını önerirken, bölgede bunun hazırlıkları devam ederken PYD kaynakları uçuşa yasak bölge ilanının an meselesi olduğunu söylerken bu konunun Türk tarafınca hiç dillendirilmemesi ABD'nin planlarının kabul edildiğini göstermez mi?
Fırat üzerine ve Türk sınırına Arap SDG'lilerin yerleştirilmesi, gözlem noktalarının kurulması, uçuşa yasak bölge ilan edilmesi PYD bölgesinin özerk veya yarı-devlet olarak ilanı demek değil midir? Türkiye'yi yönetenler buna niye sessiz?