Türkiye'yi yöneten zihniyet!
TBMM’de kavga, kaos ve saldırganlık görüntüleri çirkindir. TBMM’ye yakışmamıştır. Görüntüleri izleyen her yurttaş bundan üzüntü duymuştur. Kimin ne dediği ve gerilime neyin, neden olduğunu herkes kendisine göre yorumlayabilir.
Olayın özeti şudur: MHP’li Osman Durmuş’un konuşması sonrasında Başbakan cevap vermek üzere kürsüye gelmiş ve konuşmaktadır. Bu arada da MHP’lilere yönelik olarak sözler etmektedir. MHP’li bazı milletvekilleri de kendisine oturdukları yerden cevap vermektedir. Kısacası Mecliste rutin olarak söz atma/cevap verme olayı yaşanmaktadır. İşte tam bu sırada -Televizyonun naklen verdiği görüntülerden- AKP gurubunun neredeyse tamamının MHP gurubunun üzerine doğru yürüdüğü görülüyor. İkiye ayrılan AKP gurubunun bir kolu önden diğer kolu arkadan MHP gurubunu kuşatmaya almıştır. Olaylar da bundan sonra başlıyor.
AKP’nin gövdesi!
Zaten kavga da MHP gurubunun tam önünde meydana gelmiştir. MHP gurubunun önünde AKP milletvekillerinin işinin ne olduğunu birilerinin onlara sorması gerekir. Sonuçta Osman Durmuş konuşmuş ve Başbakan da ona cevap vermektedir. MHP’lilerin sözlerine, Başbakan cevap verirken AKP’li milletvekillerinin pazılarını göstermek için MHP gurubunun önüne gelmeleri izah edilemez bir durumdur. Nitekim bunun ötesi sözün bittiği yerdir!
Kızaran suratlar, ceket sıyıran bakanlar ve yumruk sallayan vekiller... Görüntü işte budur. Çok açıktır ki, AKP’liler her zaman yaptıkları gibi sayısal çoğunluğuna daha doğrusu kitlesel gövdesine güvenerek bunları yapmaktadır. İktidar partisi bütün sorunları kitlesel gücüyle ve sayısal çoğunluğuyla aşıp geçeceğini düşünmektedir. Ancak unuttukları onların gövdelerine karşın, üzerine yürüdükleri gurubun da bir ruhu olduğu gerçeğidir. AKP’liler ruhun ölümsüz gövdenin ise çürümekle malul olduğunu unutmuş görünüyorlar.
Yasamayı denetlemeye kalkmak!
Ancak işin tehlikeli yanı bu kavgadan ibaret değildir. Bir süre önce Başbakan, TBMM Başkanına dönerek kendisine söz atan milletvekillerine yönelik olarak “sen mi susturacaksın ben mi susturayım” anlamına gelen sözler etmişti. Bazıları da bu sözleri, sürçü lisan olarak nitelendirmişti. TBMM’deki kavgalı oturum sonrasında Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın TBMM Başkan Vekilinin odasına giderek “nasıl söz verirsin...?” türünden hesap soran bir tavır içine girmiş olması daha önce yaşanan durumun münferit olmadığını göstermesi bakımından önemlidir. Resmen yürütme yasama denetlemeye kalkmıştır. Halbuki demokrasilerde yasama yürütmeyi denetler. Türkiye’de yürütme, yasamayı denetleme teşebbüsünde bulunmaktadır. Elinden hukuk, dilinden demokrasi kavramını düşürmeyenlerin ortaya koyduğu manzara budur.
Türkiye’yi yöneten zihniyet!
Bu zihniyet “güç bende”, “dokunanı yakarım” modeliyle ülkeyi yönetiyor. TEKEL işçilerini gazla, basınçlı suyla göle döken anlayış böyle bir zihniyetten besleniyor. Koskoca TSK’yı ve yargıyı her gün ortaya attıkları ya da attırdıkları iddia ve ithamlarla savunma yapmak durumunda bırakıyor. Bugünkü Türkiye’de durum şudur: Yargı savunmada, yasama kontrol altında, muhalifler ise Silivri’ye tıkılmıştır. Meydan iktidara kalmış durumdadır. İktidar partisi ise son zamanlarda seçmen nezdinde kaybettiği prestiji yeni mağduriyetler üreterek telafi etmek gayreti içindedir. Muhalefetin çok daha dikkatli olması gerekir.