Türkiye’yi tehdit eden edene...
En açık tehdit Almanya’dan geldi. Ülkesinde yayımlanan Rheinischen Post gazetesine konuşan Almanya Dışişleri Bakanı Steinmeier, “Kürtlerle yürütülen barış sürecinin sona erdirilmesi, Türkiye ve bölge için ölümcül sonuçlar doğurur” diye ifade etmiş.
Aslında “ifade” tanımlaması çok hafif kaçıyor. Çünkü bu, Almanya’nın açık bir tehdididir. Adam bir yandan “Türkiye için ölümcül tehditler”den bahsetmiş. PKK ile mücadele senin için ölüm olabilir demiş açıkça. Diğer yandan da aynı “ölümcül tehlikenin bölge için de” geçerli olacağını, yani, PKK ile mücadele ederken bölgede yol açılabilecek olumsuzluklar sebebiyle Türkiye’nin suçlanacağı tehdidinde bulunmuş.
Üstelik Alman Dışişleri Bakanı “PKK ile mücadele” demiyor, “Kürtlerle mücadele” diyor...
Yani, PKK’yı bütün Kürtlerin temsilcisi olarak görüyor. Oysa PKK bütün Kürtlerin değil, bölücü Kürtlerin Ermenistan, ABD ve İsrail güdümüne girmiş Kürtlerin temsilcisi. Hangi devlet başka dış güçlerle iş birliğine girerek kendisinden bir parça kopartılarak orada ayrı bir devlet kurulmasına seyirci kalabilir!
Lâkin burada yalnızca Almanya’yı suçlamanın bir anlamı yok. Bu algıyı Batı’da, bizzat 13 yıldır iktidarda olan AKP ve yöneticileri oluşturdu. PKK’ya bütün Kürtlerin temsilcisi gibi itibar sağladılar. Öcalan’ı muhatap alırken bütün Kürtlerin temsilcisi gibi muhatap aldılar. Mahkemeleri dağdan inen teröristlerin ayağına kadar götürüp onları sınırda yargıladılar. “Pişman mısın?” dediler, “Değiliz” dediklerinde, “Pişmansınızdır, pişmansınızdır” diye teröristleri içeri soktular. Teröristler içerideki PKK unsurlarınca on binlerin katıldığı törenle karşılandı. Böylece bölgede bir “pişmanlık rüzgârı” estirildi. “pişmanız” diyen teröristler Doğu ve Güneydoğu’yu doldurdu. Bunlar aslında “pişman” falan değillerdi.
Dağdan indiler, şehirleri, ilçeleri, köyleri Kandil’e çevirdiler. AKP bunları seyretti. Zamanın yöneticileri Doğu ve Güneydoğu’daki geniş bir alanı PKK’nın hâkimiyetine tahsis etmiş oldular. PKK bu alanda, süreç içerisinde kendi güvenlik güçlerini kurdu, kendi vali ve kaymakamlarını atadı, kendi mahkemelerini oluşturdu. AKP yine seyretti.
“Pişmanlık” süreci PKK’nın güçlenme süreci haline gelince, sürecin adı değiştirildi, “Çözüm süreci” denildi. Her şey herkesin gözü önünde oluyor. “Pişmanlık sürecinin” sonunda pişman olan devlet ve millet oldu. “Çözüm sürecinin sonunda” ise Türkiye çözülüp dağılmanın eşiğine geldi. Almanya Dışişleri Bakanı Steinmeier’in PKK’yı bütün Türklerin temsilcisi olarak görmesi ve PKK ile yaptığı mücadeleden dolayı Ankara’yı bölgedeki her türlü olumsuzluktan sorumlu tutacaklarını açıklaması, dış politikada da PKK’nın Davutoğlu ve Erdoğan ikilisini hezimete uğrattığını göstermekte...
Velhasıl 30 yıllık PKK en az 5 bin yıllık devlet tecrübesi olan Türk milletini süreç içerisinde her alanda geriletmeyi başarmış gibi... Şimdi toparlanmaya çalışılıyor amma ortada yine PKK’nın insan kaynağını tüketecek bir program yok! “Dünya liderinin yönettiği” 13 yıllık AKP iktidarı döneminde her önüne gelenin tehdit ettiği ve Ege’deki adalarına Yunanistan’ın Yunan bayrağı çekip Yunan asker ve tanklarını yerleştirdiği bir Türkiye olduk çıktık. Sınırlarımızın delik deşik olması, ülkenin Suriyeli mültecilerle dolması da işin bir başka acı yönü... Cumhuriyet dönemi sürecinde böylesine beceriksiz bir hükümet asla göremezsiniz. Her tarafın kan gölü haline geldiği ve topraklarına el konulduğu bugünler için, “istikrarlı günler” demeleri yok mu, insanı gerçekten çileden çıkartıyor!
Türkiye’yi ABD tehdit ediyor. Almanya tehdit ediyor. İsrail tehdit ediyor. PKK tehdit ediyor. DHKPC tehdit ediyor. IŞİD tehdit ediyor. Tehdit listesi çok uzun. Bu kadar belayı başımıza bir “stratejik derinlik” ve “Her şeyi ben bilirim, ben asla yanılmam” zihniyeti sardı.