Türkiye’yi "dükkan" zanneden Başbakan...
“İçine kapalı bir butik devlet mi istiyorlar? Türkiye bir butik devlet değildir, dünyaya açık bir devlettir” .
Muhalefet, “Afganistan’da ne işimiz var” diye sorunca Başbakan Tayyip Erdoğan aynen bu cevabı verdi. Hem de Kabil’de şehit verdiğimiz askerlerimizi son yolculuğuna uğurlamamızın üstünden yaklaşık 2 saat geçtikten sonra. İçimizde yangın en üst derecesinde iken, hiç çekinmeden, düşünmeden bu sözleri söyledi ve dünkü grup toplantısında da tekrar etti, Tayyip Erdoğan.
Erdoğan, bugüne kadar hiç duymadığımız “butik devlet”i siyasi hayatımıza sokunca biz de önce Türk Dil Kurumu’nun sözlüğüne baktık. “Butik devlet”i bulamayınca “butiğin acaba bizim bilmediğimiz başka bir anlamı mı var” dedik. TDK sözlüğünde butik: “Fr. boutique, Giyim ve süs eşyası satılan dükkân” diye yazıyor.
Gerçekten halk arasında “butik”i küçük ama kaliteli şeyler satan dükkan olarak algılarız. Hatta son yıllarda bir de “butik oteller” çıktı. Onlar da lüks, küçük ve konaklaması pahallı oteller olarak bilinir.
Ben yine de, Başbakan’a karşı yanlış bir şeyler yazmayayım titizliği içinde; üniversiteden Anayasa hocam eski Dışişleri Bakanı Mümtaz Soysal’a “Devletlerin tanımlanmasında böyle bir kavram var mı. Var da biz mi bilmiyoruz. Varsa ne anlama gelir” diye, danıştım. Mümtaz Soysal çok güldü ve ardından da şu cevabı verdi:
“Zannediyorum Başbakan yanlış bir anlamda kullandı. Biliyorsunuz butik mağazalar vardır. Butik mağaza demek küçük mağazadır fakat iyi mal satar. Müşterisi de belirli bir düzeydedir. ’Türkiye butik devlet değildir’derken ‘küçük bir devlet değildir’ demek istedi. Nitekim arkasından da ’büyük devlettir’ dedi. Ama terimi tam iyi kullanmadı gibi geliyor bana. Başbakan’ın söylemek istediği anlamda daha doğrusu doğru anlamda örneğin; İsviçre bir butik devlettir. Ekonomisi yerinde, parası kıymetli, refah düzeyi yüksek ama küçük devlettir. Lüksemburg’u söyleyebiliriz, biraz daha zorlarsak Norveç var. Başbakan da belki onu söylemek istedi. Biz o anlamda butik değiliz yani; dükkân kadar küçük değiliz. Kocaman bir devletiz ama standartlarımız yüksek değil. Ben mesela bizim partimize butik parti diyorum. Bağımsız Cumhuriyet Partisi’nin üyesi az, fazla ağırlığımız bence var da anlaşılan anlamda yok. Bence Başbakan iyi kullanmadı tabiri. Belki tam kelime anlamını da bilmiyor. Butik Fransızcada dükkân demek. Ama kuyumcu dükkânı nasılsa öyle bir dükkân.”
“Afganistan’da ne işimiz var” sorusuna Tayyip Erdoğan’ın cevap verdiği saatlerde Genelkurmay Başkanlığının resmi internet sitesine de aynı soruya gayet resmi bir dil ile cevap veren açıklama konuldu. Açıklamanın ekinde, ülkelerin Afganistan’da Uluslararası Güvenlik Yardım Kuvvetine sağladığı katkının rakamları vardı. UGYK-İSAF’a; NATO bünyesinde 28, NATO dışında 22 ülke katkı veriyormuş. Başbakan “butik devlet” derken herhalde coğrafi sınırları ile ilgili küçüklük ölçüsünden bahsetmedi. Genelkurmay’ın tablosuna baktım, Lüksemburg 11, Birleşik Arap Emirlikleri 35, Bahreyn 95 asker göndermiş Afganistan’a. Peki, bunlar butik devlet mi, değil mi? Tabloda; Ürdün’ün karşısında kocaman sıfır rakamını gördüm. Bir anlam veremedim. Madem Ürdün, Afganistan’a asker göndermiyor, niye tabloya konulup karşısına sıfır rakamı yerleştiriliyor? Ürdün’e “butik devlet”mi denmek istendi acaba.
Tabloda bir de; “Tonga: 55” gördüm. Cahilliğime verebilirsiniz. Bugüne kadar böyle bir ülkenin adından habersizdim. Ansiklopediye baktım: “Tonga Krallığı, Pasifik Okyanusu’nun güneyinde bulunan bir ada devletidir. Ada Krallığı’na 169 ada ve mercan adası bağlıdır. Bu adalardan sadece 36 tanesinde nüfus vardır. Tonga Krallığı, Okyanusya’da bulunan tüm ada ülkelerin aksine hiçbir zaman Avrupalılar tarafından kolonileştirilmemiştir. Ada 1970 yılına kadar dışişleri ve askeri anlamda Birleşik Krallık’a bağlı, içişlerinde bağımsız bir ülke iken, bu tarihte tam bağımsızlığını kazanmıştır. Tonga, aynı zamanda İngiliz Milletler Topluluğu’nun bir üyesidir.”
Aklıma yine takıldı;
“Tonga da, Afganistan’a 55 asker göndermiş. Acaba onlar butik devlet mi, değil mi?”
Siz ne derseniz deyin; Tayyip Erdoğan ülkeyi dükkan gibi yönettiğini bir kez daha itiraf etti. Dükkan müdürünün en büyük şansı ise defterlerini incelemeye gelen Maliyecilerin olmaması herhalde!..
Barzani’nin müjdesi ne ki?!..
Salı günü, akşamın ilerleyen saatlerinde yazılı ve görsel medyanın haber merkezlerini olağanüstü bir telaş sardı. Özellikle haber kanalları çapulcu başı Barzani’nin Erbil’de önemli bir açıklama yapacağı konusunda “acil” koduyla uyarıldı ve hatta konuşma için yapılması öngörülen canlı yayının frekansları da bildirildi.
Ama her ne olduysa Erbil’de ortaya çıkıp, Nevruz ateşi yakan Barzani “beklenen” konuşmayı yapmadı. Belki de yapılan “operasyonun” amacı beklenti eşiğini iyice yükseltmekti. Yine aynı günkü taraftar medyanın sayfalarına tekrar bakarsanız, “Kuzey Irak’ta düzenlenen operasyonda peşmerge, PKK’nın yardım koridorlarını kapatınca Özel Harekat işi bitirdi” haberlerini görürsünüz. Daha sonra Kürt sitelerine düşen Barzani’nin yazılı mesajını bizim medya kendi sütunlarına taşıdı;
“Kuzey Irak’taki bölgesel Kürt yönetimi başkanı Mesut Barzani, Irak’ın kaosun içerisine girdiğini, bütün siyasi parti ve çevrelerin toplanıp bu sorunu çözmesi gerektiğini belirterek, ’Eğer sorun çözülmezse biz de halkımıza döneriz. Halkımız son sözü söyleyecektir’dedi. Barzani, bağımsızlıklarının ilan edilmesi ile ilgili beklentileri ise, ’Biz milletiz, özgür olmalı ve özgür yaşamalıyız. Kimsenin zulüm ve baskısını kabul etmeyiz. Müjde için de şunu söyleyebiliriz. Muhakkak bir gün bu müjdeyi vereceğiz. Ama o günün doğru bir gün olması gerekiyor’diye yanıtladı.”
Daha öncede yazdığımız gelişmelerde pek yanılmadığımızı üzülerek görüyorum.
“Doğru gün” için AKP, tarihi vermek üzere!..