Türkiye'ye son darbe!..

Dünyayı kıskandıracak bir coğrafya üzerinde yaşıyoruz... Son yıllarda, doğada katliam durmasa da, yol-köprü-plaza yapmak uğruna tabiata saldırılar devam etse de, zümrüt rengi ormanlar, güzellik harikası vadiler- akarsular ve en önemlisi de dünyayı doyuracak kadar ürün alınabilecek uçsuz bucaksız ovalarla bezenmiş Türkiye...
Çukurova'dan Harran'a, Antalya'dan Konya'ya ve de Trakya'dan Doğu Anadolu'nun sınırsız ovalarına kadar,

Türkiye'nin dört köşesi verimli tarım alanlarıyla kuşatılmış...

Daha birkaç yıl öncesine kadar bereket fışkırıyordu Türkiye'nin topraklarından...
Dicle ve Fırat'ın yanıbaşında olmasına rağmen suya ulaşamayan Harran, Urfa ve Mardin ovaları sulansın diye devlet 40 milyar dolara yakın para harcayarak dünyanın en büyük sulama projelerinden biri olan GAP'ı devreye sokmuştu...
Dicle ve Fırat üzerindeki barajlar bir yandan ülkeyi aydınlatırken, diğer yandan da yüzyıllardır suya hasret topraklara bereket taşıyor ve tarımın canlanmasına katkı sunmaya çalışıyordu...
Gazi'nin Ankara'da, adeta çölün ortasında yoktan var ettiği Atatürk Orman Çiftliği'nin de önderlik ettiği tarımsal kalkınma çabaları Türkiye'de 2000 yılı başlarına kadar ülke nüfusunun önemli bir bölümünün geçim kaynağıydı...
O tarihe kadar Türkiye, tarımsal ürünlerde dünyanın neredeyse en büyük 10 ihracatcı ülkesi halindeyken, anlaşılmayan- çökerten ve erozyon yaşatan siyasi planlar Anadolu'da işsizlikle birlikte göçü de tetikleyen tarımsal gerilemeyi başlattı...

Ve bu erozyondan etkilenen endüstri alanları da tarımla birlikte çökmeye başladı...

Bağ üstünde betonlar!..

AKP'nin iktidara gelmesiyle birlikte yaşamın her alanında meydana gelen erozyon en çok da tarımı, üreticiyi ve bunlardan beslenen tarımsal sanayiyi vurdu...

Özelleştirme ile birlikte tarımsal ürünleri işleyen Atatürk döneminde kurulmuş fabrikalar yandaşlara peşkeş çekildi ve devasa fabrika alanlarının yerlerine plazalar dikildi, yüz binlerce kişiye iş olanağı veren makinalar da hurdaya satıldı... Et Balık Kurumu'ndan Sümerbank'a kadar özelleştirme vurgunu ile kapısına kilit vurulan yüzlerce tarımsal endüstri tesisi tarihe karışırken, tarımda yaşanan kaos Türkiye'yi bırakın tekstil maddelerini, en basit gıda ürünlerine bile muhtaç hale getirdi...

Türkiye; artık sebzeden meyveye, buğdaydan pirince, tohumdan yeme kadar tarımda kullanılan her türlü araç- gereç- makina dahil yüzlerce kalem ürünü ithal etmek zorunda kalırken, yaşanan yıkımın sonuçları gelecek açısından da tehlike işareti veriyor...

Yani bu vahim tablo; ülke, insanlık ve gelecek nesillerin yaşamı açısından çok acıklı...
Baksanıza; milyonlarca dekar tarım alanı atıl durumda, tarımda kullanılan makinalar depolara terkedilmiş, tarımsal ürünleri işleyen fabrikalar çalışamaz halde, üretim için direnen köylüler elektrik paralarını ödeyemezken, traktörüne mazot bile alamıyor...

Giderek ağırlaşan girdiler her alanda üretimi engelliyor, pazarlama sıkıntısı üreticinin belini büküyor, yem- gübre- tarımsal ilaç fiyatlarında durmayan zamlar milyonlarca köylüyü çaresiz bırakıyor...
CHP ve İYİ Parti'nin zaman zaman gündeme getirdiği raporlara bakılırsa, Türkiye'de yüz binlerce çiftçi borç batağında, bankalara kredilerini ödeyemiyor, tarlalar ve makineler icrayla satılıyor, daha vahimi de Urfa'dan Adana'ya kadar Harran ve Çukurova'nın bereketli toprakları üzerinde beton yığını inşaatlar yükseliyor...
Örneğin GAP'ın merkezi Urfa'da; Sırrın'dan Harran Ovası'na, Karaköprü'den de Bozova'ya kadar, daha 10 yıl önce fıstık, zeytin, nar ağaçlarıyla dolu onbinlerce dekar verimli tarım arazisinde beton blokları yükseliyor, yerel yönetimlerin gaflet ve ihaneti bir yandan doğayı katlederken bir yandan da tarımı baltalamaya devam ediyor...
Ve bu tür benzer uygulamalar ülkenin her yanında, üretimdeki çöküşle birlikte tarım alanlarını vururken, tarlalardan çekilen köylüler, işsizlikten kent merkezlerine yığılıyor, metropollere göç ederek sosyal sıkıntıları da büyütüyor...

Tarımda tam çöküş!..

Sağlıklı ve ucuz gıdaya ulaşamayan yurttaşların tepkileri, köylülerin protestoları, sanayicilerin isyanı, ihracatçıların giderek büyüyen çıkmazları tarım ve sanayi alanında durmayan tükenişi engelleyemezken, hükümet bu sorunlarla ilgili frene basmak ve önlem almak yerine, üreticiyi tamamen bitirecek son darbeyi vurmaya hazırlanıyor!..
Yani, pamuktan arpaya, meyveden sebzeye kadar binlerce çeşit ürünü ithal ederek, bir yandan ülke ekonomisini sarsan, diğer yandan da üretimi- istihdamı darbeleyen politikalar yeni bir yıkım haber veriyor...
Baksanıza; Toprak Mahsulleri Ofisi'ne, patates ve soğan dahil her türlü tarımsal ürünü İhale Kanunu'na tabi olmaksızın ithal etme yetkisi verilmesini öngören madde vergi paketine eklenmiş...

Çünkü TMO Genel Müdürü Ahmet Güldal, İhale Kanunu'na uyulması nedeniyle TMO'nun çok hızlı şekilde ihale açarak tarımsal ürün ithal edemediğini, yeni düzenleme sayesinde daha kısa sürede ürün ithal edebileceklerini söylemiş...

İYİ Parti Milletvekili Durmuş Yılmaz ise vergi paketine konulacak bu skandal uygulamaya, "Tarlalar boş duruyor, TMO ithalat yetkisi alıyor!.. Neye ihtiyacınız varsa, neyi ithal etmek istiyorsanız bugün ekin mayısta, haziranda biçin. İthalat yapmayın" diye tepki göstermiş...

Meselenin özetine gelince; on yılı aşkın süredir skandal tarımsal politikalarla adeta üreticinin ayağına kurşun sıkan iktidar, şimdi de son darbeyle tarımın başını koparmaya çalışıyor!..

Söyler misiniz; bir zamanlar "kendi kendine yeten yedi ülkeden biri" olan Türkiye gibi bir tarım cennetine ısrarla dayatılan yıkım politikaları acaba kimlere (!) hizmet ediyor?..

Yazarın Diğer Yazıları