Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Cahit Armağan DİLEK
Cahit Armağan DİLEK

Türkiye'ye karşı ABD-Rusya ittifakı

Beşinci Astana liderler zirvesi sonunda Erdoğan-Putin-Ruhani, her üçü de verimli yapıcı toplantı oldu dedi ama konuşmalarında verdikleri ince mesajlarla aslında anlaşamadıklarını deşifre ettiler.

Suriye'nin toprak bütünlüğü, siyasi birliği artık usulen söyleniyor. Zirvede en somut açıklama anayasa komitesinin onaylanması oldu. Ama turpun büyüğü heybede. Bu komite nasıl çalışacak, ne zaman başlayacak, en önemlisi mevcut anaysa mı revize edilecek yoksa sıfırdan mı yazılacak konuları daha çok tartışılacak.

Erdoğan "Suriye'de DEAŞ tehdidi ortadan kalkmıştır. En büyük tehdit kaynağı PKK ve onun uzantısı PYD'dir. İdlib mutabakatına uygun adımlar atılacak. İdlib'teki saldırılar göçe neden oluyor." dedi.

Putin ise "Fırat'ın doğusunda IŞİD hücreleri yeniden canlanıyor. İdlib en çok endişe duyduğumuz bölge ve neredeyse tamamen El Kaide bağlantılı grupların elinde. Gerginliğin azalması için, terör tehdidini yok etmek için Suriye Ordusu'na kısıtlı harekatlarda destek vereceğiz. Bizim mutabakatlarımız terör örgütlerini kapsamamaktadır "dedi.

İdlib mutabakatına destek verdik ancak mutabakat yürümedi diyen Ruhani ise Fırat'ın doğusunda terörist gruplar var dedi ancak kimi kastettiğini açıklamadı.

Evet zirveden hemen önce Suriye BM'ye gönderdiği bir mektupta SDG'yi bölücü terör grubu olarak tanımlamıştı ama bu Putin-Ruhani açıklamalarına ve ortak bildiriye yansımadı.

Suriye'nin PYD-YPG demeyip SDG'yi kullanması, Erdoğan'ın ise SDG demeyip PYD-YPG'yi kullanması, Rusya ve İran'ın bu konuda renk vermemesi Türkiye'nin PYD/YPG tehdit algılamasının Rusya ve İran'dan gereken desteği almadığına işaret ediyor.

Bu aynı zamanda Fırat'ın doğusundaki güvenli bölge oluşumuna Rusya ve İran'dan destek gelmemesi demek. İdlib'te de Türkiye suçlanıyor.

Nitekim bu sefer Adana Mutabakatını hatırlatma sırası Ruhani'deydi. Adana Mutabakatı Türkiye-Suriye sınır güvenliğini esas alan bir mutabakat. Dolayısıyla sınırın derinliklerinde operasyonu kabul etmeyizin diplomatik izahı.

İlginçtir, Fırat'ın doğusundaki güvenli bölge mutabakatında da ABD aynı görüşte. Onun için 5-6 km derinliğinde bir tampon bölgeyle Türk sınırının güvenliğinin sağlanmasını o hattın güneyine Türkiye'nin müdahale etmemesini öngörüyor.

Bu durumda Türkiye'ye karşı ABD ve Rusya/İran duruşu arasında hiçbir fark yok.

Ama diyeceksiniz ki Putin Türkiye'nin tehditlere karşı güvenli bölge oluşturmasını destekleyen açıklama yaptı. Evet ama ABD ile ortak değil tek başına yapmasını istedi.

Çünkü; Putin Türkiye'nin tek taraflı güvenli bölge oluşturmasını destekler. Suriye SDG'yi terörist olarak tanımlar. Böylece operasyon için Türkiye'ye ara gazı verilir. Rusya-ABD ilişkileri Suriye'de mükemmel. Bu nedenle Rusya-Suriye Türkiye'ye askeri destek vermez. Hesap Türkiye-ABD birbirine girsin üzerinedir.

Rusya İdlib'te Türkiye'nin sorunlarını çözme değil öteleyip Türkiye'ye nefes aldırma ve göçü yumuşatma havucuyla yaklaşıyor. İdlib'te milim milim hedefe yürüyen Rusya arada Türkiye'nin askeri sistem almasını da görünmez prensip haline getirdi. Sırada Su-35 var.

ABD Irak tecrübesini hızlandırılmış olarak Suriye'ye yansıtıyor. Türkiye ısrarla ders almıyor, aynı tuzağa düşüyor. Önce (Haziran 2015) Türkiye, sonra (Mayıs 2017) Rusya Fırat'ı Suriye'yi bölecek doğal sınır olarak kabullenmesi anlamına gelen beyanlarda bulundular. Böylece ABD'nin Fırat doğusundaki egemenliğini kabul ettiler.

Basın toplantısında Putin'in ABD'ye karşı hiçbir açıklamada bulunmaması, Trump'ın çekilme sözünü gerçekleştirmesi göre hareket edeceklerini söylemesi Suriye üzerindeki Rus-Amerikan mutabakatının ifadesinden başka bir şey değil.

Güvenli bölge mutabakatıyla ABD, Türkiye ve SDG arasında arabuluculuğunu adeta resmileştirdi ve gayri resmi muhataplık oluşturdu. "İstediğimiz olmuyor, ABD YPG için güvenli bölge oluşturuyor" denmesine rağmen Eylül sonunda bakarız diyerek konunun biraz daha ötelenmesi, fiili durumun kanıksanmasının önü açıldı.

Hal böyle olunca ABD'de Trump-Erdoğan görüşmesinde güvenli bölge krizinin, dolayısıyla Türkiye'nin muhtemel operasyonunun yeniden ötelenmesi büyük olasılık.

Çünkü Erdoğan'ın ABD ziyaretinde ve görüşmelerinde ABD ile ekonomik-ticari ilişkilerin artırılması öne çıkacak. İktidarın tercihini operasyon yerine ekonomi olması büyük olasılık. Zaten ABD de Türkiye'yi bu açmazda yakalamak için uğraşıyordu.

Ayrıca ABD, İdlib'te Türkiye'nin Suriye'yi adeta hasım güç gibi görmesini istismar ediyor ve orada gerektiğinde ABD Türkiye'yi siyasi-askeri-lojistik olarak destekleyecek algısı oluşturuyor. ABD İdlib'te Türkiye yanında yer alarak Fırat doğusunda Türkiye'nin sessiz kalmasını istiyor. Bunda da şuana kadar başarılı.

Suriye'de ve bölgede ABD'nin planı yürürken, Rusya da Putin liderliğinde kazanıyor. Astana platformunu, Türkiye ile ilişkilerini özellikle silah satışı pazarlamasında çok güzel kullanıyor. İslam coğrafyasındaki çatışmaların nasıl önlenebileceğine Kur'an ayetiyle yanıt vererek adeta ders veriyor. İran ve Türkiye'ye sattığı füze sistemlerini hatırlatıp Suudilerin de bunlardan alarak güvenliğini sağlayabileceğini söyleyerek adeta dalga geçiyor. Kazanan olmanın keyfini çıkarıyor.

Yazarın Diğer Yazıları