Türkiye'nin zor seçimi
Son dönemde giderek artan bir uygulama var. Türkiye'nin özellikle dış politika konuları hep tek taraflı açıklamalar üzerinde kamuoyuna anlatılıyor. Örneğin Suriye, PKK konusu. Medyadaki haberlerde Cumhurbaşkanının, Dışişleri Bakanının, Millî Savunma Bakanının sözleri var. İkili görüşmede, zirvede şunu dile getirdi, bunu önlerine koydu, uyardı vs. Kardeşim onu biz zaten biliyoruz karşı taraf ne söyledi onu yaz, anlat. Ama yok.
MSB Akar, Genelkurmay Başkanı ile ABD'de. Konu ağırlıklı olarak Suriye, ABD çekilmesi ve güvenli bölge ama Akar'ın görüşme sonrası açıklamalarına bakıyorsun bir cümle var konuyla ilgili. O da ABD çekilirken boşluk oluşmamalı ifadesi. Diğerleri klasik ifadeler, şunu dedik bunu dedik... Hani güvenli bölgeyi biz kuracaktık kontrol edecektik?
İşin ilginci tam da Türk heyeti Pentagon şefiyle görüşmek için oradayken Pentagon açıkladı: Güvenli bölgeyi koalisyon ülkeleri, tercihen NATO ülkeleri kuracak (muhtemelen NATO liderliğinde yönetilecek), Türk askeri güvenli bölgeye girmeyecek, ABD 400 kadar ABD askerini bırakacak.
Türk tarafından Pentagon'un bu açıklamalarına henüz tepki yok. Kabullendik mi yoksa bir gece ansızın cevap mı vereceğiz? Pentagon'da Türk heyetinin önüne ABD stratejisine göre göre oluşturulan güvenli bölge planı, gözlem gücü teşkilatı ve görev şeması kondu mu konmadı mı? Konduysa buna ne dedik? Bir şey diyemediysek şimdi Türk kamuoyuna ABD planının ne kadar iyi olduğu mu anlatılacak? Göreceğiz önümüzdeki günlerde.
Aynı durum Rusya ile ilişkiler, görüşmelerde geçerli. Astana formatı kapsamında bir iş birliğine girdik. Bu iş birliği Suriye açısından önemli sonuçlar doğurdu ama son halkası İdlib'de patlayacak gibi duruyor.
Türkiye'nin Menbic ve Fırat'ın doğusunda ABD ile bir mekanizma kurmaya çalışması ve Fırat'ın doğusunda da Suriye topraklarında operasyon yapmak istemesi Rusya'yı kızdırmış gözüküyor. Türk yetkililerin açıklamasına bakılırsa Astana/Soçi sürecinde sorun yok mutabakat var, Ruslarla çok iyi anlaşıyoruz!
Ama asıl haber Rusların açıklamasında. Rusya, Türkiye'nin Suriye'de Fırat'ın doğusunda PKK/YPG'ye yönelik de olsa yeni bir sınır ötesi operasyon yapmasına karşı. Onun için de Adana Mutabakatı'nı ortaya koydu. Türkiye bu fikre hemen balıklama atladı. Mutabakatın tek taraflı harekât yapma yetkisi verdiğini söylüyor. Halbuki öyle bir hüküm yok.
Ruslar da bu hükmün olmadığını ısrarla söylüyor. Ve diplomatik sertlikte uyarıyor. Mutabakatı daha önce nasıl uyguladıysanız yine öyle uygulayın, Türkiye'ye yönelik terör tehdidini çözersiniz, operasyona gerek kalmaz diyorlar.
Rusya diğer taraftan Türk-Amerikan ortaklığının da önüne geçmek istiyor. Nitekim Lavrov, Türkiye-Suriye sınırına Rus askerî polisi konuşlandırılması önerisini açıkladı. Böylece Türkiye ile PKK/YPG arasında bir tampon bölge oluşturulup çatışma riskinin ortadan kaldırılacağını belirtiyor.
Tabii ki Fırat doğusunda bunu uygulamak şu aşamada mümkün değil çünkü ABD orada. Çıkmaya da niyeti yok yukarıda söylediğimiz gibi.
Dolayısıyla Lavrov'un önerisi önce Menbic ve İdlib'de gerçekleşebilir gibi duruyor. Lavrov geçen hafta da Türk yetkililerden nedense hiç duymadığımız bir şeyi açıklayıp İdlib'de güvenli bölge kurulacağından bahsetmişti.
Şu sözleri daha da manidar. Lavrov, "Türkiye ile hangi Kürtlerin terörist sayılması konusunda ortak bir anlayışa varılamadı. Türkiye'nin farklı bir tavrı var. Endişelerini anlıyoruz, ancak yine de buğday ile saman birbirinden ayrılıp, gerçekte hangi Kürt grupların aşırıcı olduğu ve hangilerinin Türkiye'nin güvenliği için tehdit oluşturduğunun görülmesi gerek" dedi.
Lavrov, Türkiye'ye diyor ki; "bize bir anlat bakalım bu PKK terörü neymiş, kanıtların var mı" vs. Eğer 40 yıldır anlatamadıysak (aslında Rusya PKK'yı çok iyi bilir) Suriye'de yeni düzenin hayata geçmekte olduğu bir aşamada Rusya'ya bunu anlatmak 40 yıl daha sürer. Yani PKK'ya karşı Ruslardan destek alma işi yaş.
ABD'nin önce asker çekme sonra güvenli bölge kurma kararı neyse Rusya'nın önce Adana Mutabakatı sonra sınır hattına Rus askeri yerleştirip tampon bölge kurma önerisinin hedefi ortak ve aynı: Türkiye'nin Suriye'ye girmesini önlemek, PYD/YPG'yi korumak.
ABD ekonomik olarak Türkiye'nin boğazını sıkıp dediklerini yaptırtmayı seçmiş durumda. Rusya da, ekonomik zayıflığının yanında Erdoğan yönetiminin ABD/Batı ile yaşadığı krizleri ve anlaşmazlıkları istismar edip Türkiye'yi özellikle askerî ve enerji alanında kendine bağımlı hale getirme stratejisini benimsemiş gözüküyor.
Bu durum Türkiye'yi kendi hataları ve öngörüsüzlüğüyle ABD ile Rusya arasında tercih yapmaya maruz bırakmıştır. Karar anı çoktan geldi. MSB Akar'ın ABD'den nasıl bir planla döndüğünün ortaya çıkmasıyla birlikte bu kararı da öğrenmiş olacağız. Ama görünen o ki Türkiye, ABD gemisinde.