Türkiye'nin Türkmen Stratejisi Ve görevini yapanlar!..
Malûm gazete ve televizyonlardaki ihanete eşdeğer haber ve yorumları takip eden genç arkadaşlar telaşla: “Hocam; bunlar ne yapıyor?” diye dert yandıklarında “görevlerini yapıyorlar, hem de çok çalışıyorlar” cevabını veririm. “Görevlerini yapıyorlar!” dedik ya... Bedeli ödendiği müddetçe her türlü görevi “itina” ile yapanlar bazen Kandil Dağı’nda gitar çalan ojeli parmaklı kızları fotoğraflar, bazen de aynı inlerden “demokratik çözüm önerileri” için “kurye”lik yaparlar.
Filistin kamplarında “devrim” eğitimi görüp savaşa yoldaşlarını satarak başlayanlar da pazarlama alışkanlıklarını ihale ondalıkçılığı, iş bağlama ortaklığı, Barzani ve Talabani’ye danışmanlık gibi hizmetlerin yanında köşe yazarlığı ile görevlerini sürdürürler. Bunların arasında rolünü iyi ezberleyemediği için fislörler tarafından yönetmene şikayet edilip işlerinden oldukları için “rejim mağduru” postuna bürünüp; “post modern darbenin naylon kahramanları” değirmenine su taşıyanlar da çıkar. Evine sığındığı, ekmeğini yiyip, suyunu içtiği arkadaşını ispiyonlayanlar da... Solculuktan liberalizme dönüşün kuralıdır belki de...
Her devirde “kapılanacak” yer bulmakta pek mahir olan bu zatlar, gün gelir devrin Cumhurbaşkanının tembellikten “Ret Kit” okuduğunu üfler, gün gelir bonkör bir işadamına parti kurdurup mirasyediciliğe teşvik edip yolunu bulur. Günü geldiğinde de üstlendiği görevi layıki ile tamamlamak adına 32 farzı bilmeden İslamcı bile kesilir.
Tüyü bitmedik yetimin hakkı ile alınan hükümet uçaklarındaki kısıtlı koltuklarda dilediğinde kontenjan bulabilen bu zatlar “meşhur açılım”ları ile memleketin hariciyesine bile kılavuzluk ederler. Sonuçta “kılavuzu karga olanın burnu” misali, siyasilerle beraber memleketi koku sarar ama, “Onlar” görevlerini öyle iyi yaparlar ki, Talabani’ye müsteşar atatıp, Barzani’nin ihalelerini kaparlar. Sınır ticaretinden pay alıp, aşiret ağaları adına gazete-dergi bile yayınlarlar. Hatta Brüksel-Washington hattında tercümanlık yapanlara rastlandığı gibi bazı toplantılarda tavsiye kararı aldırtanlara da rastlandığı rivayet edilir.
Rüzgar güllerinin, sert poyrazda nereye yöneleceğini bilmek zordur. “Söz konusu vatan olup da gerisi teferruat” ise tersine döneceğini bilir herkes. Netekim; şaşırtmadılar bizi... Aziz Büyüğümüz Altemur Kılıç Hocamızın dillerinin altındaki baklayı açığa çıkardığı “malum taraf”lar habire uğraşıyor. Bir taraftan biriken öfkeyi bastırmak diğer taraftan dışişlerindeki monşerleri yönlendirmek için veriyorlar gazı...
Neymiş efendim; Irak’ta Türkmenlerin meselesi kalmıyormuş. Irak’ın bölünmesinden mesul Cumhurbaşkanı Celal Talabani, Kerkük’e gidip, Türkmen Meclis üyeleri ile görüşerek Irak Türkmenlerinin “yedi” rakam ile “7” şartını kabul etmiş.
Laf ola beri gele...
Talabani’nin Kerkük’e gittiği doğru. Türkmenler’den bazılarıyla görüştüğünü de anladık. Ama Türkmenlerin “Yedi” isteğini hangi yasa ve mecliste görüşüp de imza ile karar aldığı meçhul...
İşgal altındaki bir ülkenin Cumhurbaşkanlığı makamında oturanın aldığı kararlar geçerli olmamakla beraber, milletlerarası hukuka uymayan Irak’ın mevcut meclisinden bile geçmeyen kararı kim onaylamıştır? Kim, nasıl, nerede, niçin, ne ile imzalamıştır?
İşin garibi bu sanal anlaşmayı kimler Irak politikasını üstlenen dışişlerine yutturmak, Talabani’yi Türkiye’ye davet ettirip, Irak’ın kuzeyindeki rantiyelerini artırmak için dayatmıştır? Dışişleri koridorlarında “yeni koordinatör” atanması adına kimler kulis atmakta sorusunun cevabını yarınki yazımızın satır aralarında bulabilirsiniz...