Türkiye'nin ruhu ve iktidar
Türkiye Cumhuriyeti tarihin en büyük kırılma anlarından birisini yaşıyor. Bugün ülkede devlet kuran irade bilgisiz, görgüsüz, ayrımcı ve bölücü kesimler tarafından yerden yere vurulmaktadır. Yüzeysel ve yarım yamalak bilgi ve değerlendirmelerle bir ülke, tarihi ve değerler sistemi yargılanmaktadır. Devletin tepesinden tabanına kadar bir biçimde eline yetki geçirmiş olanlar karşılaştıkları her sorunu aşmak için devletten ve milletten taviz vermeyi savunmaktadır.
Milletin birliği, ülkenin bütünlüğü ve devletin geleceği resmen ABD’nin baskısına ve terörist ele başısının hezeyanlarına feda edilmektedir. Bu anlamda milletin kimliği yargılanmakta ve böylece “Türk milli kimliği” aşılmaya çalışılmaktadır. Devleti yönetenler Türkiye’yi hiçbir müştereği olmayan etnik bir havuz olarak görmektedir. Adeta Türkiye’nin bir aşiretler ve kabileler federasyonu olduğunu düşündüren konuşmalar yapmaktadır. Onlar açıkça söylendiği gibi biz “Türk” değiliz, azıcık o, azıcık bu, birazcık da “Bizans” ız demeye getirmektedir. Neyse ki oyuz, buyuz diyenler azıcık da olsa bir türlü “Türk” olduğunu söyleyemiyorlar.
Adı konmamış Federasyon!
İktidar yetkilileri bu anlamda ortaya attıkları “Kürt Sorunu” nu nedenini dolaylı olarak söyleseler de “Türk” kavramına bağlamaktadır. Onlara göre Anayasadan milleti “Türk” olarak nitelendiren maddeler silinir, dağ başlarına yazılmış olan “Ne Mutlu Türküm Diyene” sözleri ortadan kaldırılırsa Türkiye’nin terör sorunu çözülecektir.
Bu durum “Türkiyelilik” kavramının tarihin çöplüğünden çıkarılarak yeniden gözden geçirmeyi zorunlu kılıyor. Türkiyelilik kavramının ne olduğunu ve ne anlaşılması gerektiğini daha Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanına beş yıl varken Gökalp “Yeni Mecmua” adlı derginin ikinci cildinde açıklamıştır.
Türkiye’nin ruhu: Gökalp
Türkiye’nin derinlerdeki ruhu olan Ziya Gökalp şunları yazmıştır: ’Gerçekten, biz aradığımız milli hayatı, milletin vicdanında şuursuz bir surette var kabul ediyoruz. Bu şuursuz vicdanı, şuurlu bir hale getirmeğe Türkçülük adı veriyoruz’. Sanki yeni icat edilmiş gibi Türkiye’ye dayatılan “Türkiyecilik” kavramıyla ilgili olarak da Ziya Gökalp şu açıklamaları yapıyor: “Türk kelimesi ile Türkiye kelimesi arasında büyük fark vardır; her Türkiyeli, Türk değildir; aynı zamanda her Türk de Türkiyeli değildir.
Türkiye kelimesi devletimizin ismidir; Türk kelimesi milletimizin adıdır. Ben tabiiyetim itibariyle Türkiyeliyim, kültürüm itibariyle de Türküm. Benim bu iki ada birlikte sahip oluşum, bu kelimelerin eş-manalı olmasını gerektirmez... İşte Türk ve Türkiyeli kelimelerinin mukayesesi gösteriyor ki, Türkçülük başka bir şey, Türkiyecilik ise başka şeydir../..” Jöntürkler, yalnız Türkiyeciydiler. Türkçüler, Türkiye ile beraber Türklüğü de düşünenlerdi. Türkçülüğün birinci işi, devlet, ümmet, millet kelimelerinin farklarını meydana koymak oldu. Devlet tabiiyette, ümmet dinde, millet kültürde müşterek olan fertlerin toplamıdır. Bu suretle, bizim, Türkiye devletine, İslam ümmetine, Türk milletine mensup olduğumuz anlaşıldı” (Gökalp, Terbiye’nin Sosyal ve Kültürel Temelleri, s. 287-291).
Hem bilgisiz hem de kasıtlı olarak “Türk” kavramını öteki ya da ayrıntı seviyesine indirgemek tarihe ve cumhuriyete ihanet etmektir. Buna izin verilemez ve verilmeyecektir.