Türkiye’nin Kıbrıs’ta işgalci olmadığı bir kez daha ortaya ç
Emperyalist sömürgeciler Libya’ya giriştikleri işgal operasyonunu sözde insani nedenlere ve ülkeye demokrasi getirme amacına bağlamaktadır.Libya’nın işgali emperyalizmin kural tanımazlığının ve kendi çıkarları için sınır tanımazlığının ne ilk ne de son örneğidir. Emperyalizm, Afganistan ve Irak örneklerinde olduğu gibi ülkelerin toprak bütünlüğünü ve egemenliklerini hiçe sayarak en ağır müdahalelerde bulunabilmektedir.Konu Kıbrıs’a geldiğinde de aynı emperyalist vampirler Anavatan Türkiye’yi işgalcilikle suçlayabilmekte ve askerini hemen çekmesi talimatlarını verebilmektedir. Halbuki Anavatan Türkiye’nin Kıbrıs müdahalesi gerçek anlamda ve tamamen hukuki ve insani nedenlere dayanmaktadır.
Kıbrıs Cumhuriyeti, Yunanistan, Türkiye, Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Cumhuriyeti tarafından imzalanan Garanti Anlaşması’nın 4. maddesi şöyle demektedir:
“Bu anlaşma hükümlerine bir riayetsizlik halinde Yunanistan, Türkiye ve Birleşik Krallık bu hükümlere riayeti sağlamak için gereken teşebbüsler veya tedbirler hakkında birbirleri ile istişare etmeyi taahhüt ederler. Müşterek veya anlaşarak hareket mümkün olmadığı takdirde garanti veren üç devletten her biri bu anlaşma ile ihdas edilen nizamı tekrar kurmak münhasır maksadı ile harekete geçmek hakkını muhafaza eder” .
Anavatan Türkiye’nin adaya müdahalesi sadece garantörlük hakkından değil ayrıca “meşru müdafaa” hakkından da doğmaktadır. Meşru müdafaa hakkı, Uluslararası Hukuk’un bütün devletlere tanıdığı bir haktır.1960’da kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti, aradan daha 3 yıl geçmeden Rum tarafının Enosis tutkusu nedeniyle yıkılmıştır.1963 Aralık ayında Makarios destekli Eoka zorbaları Akritas Planı’nı devreye sokarak Kıbrıs Türk’ünü yok etmeye yeltenmiştir. Mukavemetçi Kıbrıs Türk’ü Anavatan Türkiye’nin de devreye girmesiyle mutlak bir soykırımdan kurtulurken Rum saldırıları karşısında adanın yüzde üçü gibi dar bir alana sığınarak insanlık dışı şartlarda yaşam mücadelesi vermeye zorlanmıştır.1963’ten 1974’e kadar 11 yıl Kıbrıs Türk’ü Rum-Yunan ikilisinin zulmüne hedef olmuştur.15 Temmuz 1974’te Yunan Cuntası Makarios’a darbe yaparak Kıbrıs’ı ilhak etmeye kalkışmış ve dolayısıyle de Türk toplumunun yasal hakları ve varlığı toptan ortadan kaldırılmak istenmiştir.Böylelikle Kıbrıs Türk’ünün meşru müdafaa hakkı doğmuştur.Bu açıdan bakıldığında da 1974 müdahalesi, uluslararası hukuka uygun, bir kuvvet kullanmak eylemidir.
Hatırlanacağı üzere darbeden canını zor kurtaran Makarios soluğu BM Güvenlik Konseyinde almış ve Yunan Cuntasını suçlayarak Garantör Türkiye ve İngiltere’nin devreye girmesi için çağrı yapmıştır.20 Temmuz müdahalesi sonrasında Atina Temyiz Mahkemesi’nin 21 Mart 1974 tarihinde aldığı 2658/79 sayılı karar ile Avrupa Konseyi’nin aldığı 29 Temmuz 1974 tarihli 573 sayılı kararlarında da, Türk müdahalesinin “işgal” olmadığı belirtilmektedir.
Anavatan Türkiye, harekâtın başında müdahalenin amacının “Kıbrıs’ın bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü, Türk toplumunun hak ve çıkarlarını korumak” olduğunu açıklamıştır.Kıbrıs’ın bağımsızlığı ve toprak bütünlüğü ile biz Kıbrıs Türklerinin yasal çıkar ve haklarımız yine hukuki düzenin yeniden tesisi ile korunabilecekti. Türkiye’nin müdahalesi Kıbrıs Türk’ünü sayısını unuttuğum bilmem kaçıncı soykırım girişiminden kurtarmıştır.Bu haklı nedenlerle Anavatan Türkiye’nin 1974 müdahalesini “İşgal Harekâtı” olarak göstermek mümkün değildir.
Dün Irak ve Afganistan’ı, bugün ise Libya’yı işgal etmeye kalkışan emperyalizmin Anavatan Türkiye’yi “işgalcilikle” suçlayamayacağı bir kez daha ortadadır.