Türkiye'nin iyot sorunu

Başbakan Erdoğan yüksek yargı mensuplarına, “İyot gibi açığa çıktınız” demeseydi, ‘iyot’un tiroit hormonu yapımı için elzem olduğunu
bilmeyecektim..
Meğer iyot olmayınca tiroit hormonu olmazmış, tiroit hormonu olmayınca da çocukların beyni gelişmezmiş.
Yani efendim gelişmiş bir beyne sahip olabilmek için iyotun açığa çıkması gerekiyormuş, falan filan.
Neyse, konumuz bunlar değil.
Konumuz başbakanın hepimizi ve kendilerini doğrudan ilgilendiren anayasa değişikliği konusunda fikir beyan eden yargıçları, “İyot gibi açığa çıktınız!” diye paylaması, ardından da, “Paçanız sıkıyorsa çıkarın cübbelerinizi siyasete soyunun” diye meydan okuması, yetmeyip, bu absürtlüğü yandaş medyanın manşete taşıması ve öteki medyanın da lafın üzerine atlayıp yandaşın önde gidenlerini sollamak için korna çalması...
Burası ne biçim ülke Allah aşkınıza böyle?
Adam kendini bütün hastalıkların doktoru olarak görüyor, hasta, şuram ağrıyor yahut verdiğiniz ilâç yan etki yaptı, direkten döndüm dediğinde, o kadar meraklıysan doktor ol, sen reçete yaz diye köpürüyor, iyi mi!
Üstelik o bunu sadece yargıçlara değil, terörle mücadele için fikir beyan eden askere, hak arayan işçiye, köşe yazarına, son ütücüye, herkese ama herkese söylüyor! İyi de, “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir” dediğinde de o zaman askerin kendisine, “Beyefendi hele siz şu üzerinizdeki beş milyarlık giyecekle 80 milyarlık saati bir çıkarın, kamuflaj elbisesini giyip, sırt çantanızı alın, G3 ve kasaturayı kuşanıp Şubat’ın bir gecesinde Cudi’ye doğru şöyle bir uzanın da öyle konuşun!” deme hakkı doğmaz mı?
Yargıçlar sana, “Hukuk oku da gel” gazeteciler, “O kadar meraklıysan bırak devlet imkânları ile afra tafra yapmayı, bas istifayı bir gazete de sen çıkart, boyunu görelim!” diyor mu?
Nedir bu her şeyi ben bilirim başka kimse bir halt bilmez ayakları böyle? Sakın ola ki Erdoğan “Ben değil, seçilmişler” diyor demeyin. Beyefendinin, mesleği ile ilgili fikir beyan edenlere takındığı, “sıkıyorsa siyasete soyun” tavrı siyasete soyunmuş ve halkın oyları ile Meclise girmiş muhalifler söz konusu olduğunda, “Bekâra karı boşamak kolay!” şeklinde nüksediyor. “Eleştirme, çözüm söyle!” diye diyen de kendileri, eleştirmeyip fikir söylendiğinde, “Kimsenin aklına ihtiyacımız yok!” diyen de.
Bunun adı demokrasi imiş, öyle diyorlar.
Benim anlamadığım şu: Bir şeyin “adı” mı önemli, kendisi mi?
Kavak ağacına nar desem kellem gibi meyvesi mi olur?
Ömer bin Abdülaziz Halife idi, araştırın bakalım dünyanın hangi zaman diliminde öyle bir demokrasi tahakkuk etmiş? Diyeceksiniz ki, ama sandık yoktu! Hitler de sandıktan çıkmıştı, hayırlı olsun. Mâdem sandık o kadar kutsal, o zaman Evren’in neredeyse yüzde 90’la kabul edilmiş anayasasını niye eleştiriyorsun? E o zaman millet korktu, seçmenin beyni yıkandı falan, filan. Yani şimdi beyinler yıkanmıyor, seçmen bir şeylerle korkutulmuyor mu? Dedik ya bir şeyin adı değildir önemli olan, kendisidir. Sen istediğin kadar “demokrasi” de, ben yaşanana bakarım, ortada muhalif ses bırakılmamış olmasına, konuşana, fikir beyan edene tahammül gösterilmemesine bakarımım.
Diyelim ki “iyotlara” rağmen anayasa değişti, ne değişecek?
Kurs parasını yatıramadığı için annelerin hapse girdiği, çocukların intihar ettiği Türkiye’de, Başbakan çocuğunun düğün davetiyesini Ürdün’e ve eşini Katar’daki düğüne devlet uçağıyla göndermekten vaz mı geçecek?

Yazarın Diğer Yazıları