Türkiye’nin güvenliği, asker ve sivil
Dün yayınlanan askeri vesayet yazımda altını çizdiğim hususlardan birisi de iç ve dış güvenlik konularında askerin hassasiyetleri ve bunların MGK aracılığı ile siyaset sürecine yansımasıydı. Asker kökenli bir Anayasa Mahkemesi üyesi, 1987 senesinde yazdığı bir makalede askerlerin uyarılarını dikkate almayan hükümetler Yüce Divan’da yargılanabilirler görüşünü ileri sürüyordu. Türkiye’nin güvenliği tabii ki sivil ve asker her kurumun birinci önceliğidir.
Burada askerin çıkış noktası, sivillerin güvenlik meselelerini bilmediği, bundan dolayı kendilerine kulak vermeleri gereğidir. Ne yazık ki, senelerce siviller güvenlik meselelerini “bizim işimiz değil” havası ile askerlere ihale etmişlerdir. Oysa ülke güvenliği denilen husus devlet yaşamının % 60’ını oluşturur. Demek ki, siviller uzun süre geriye kalan %40’lık alanda demokrasicilik oynamışlardır. Öte yandan güvenlik meselelerinden hiç anlamadan bu işi ben yaparım demenin de ülke güvenliğini tehdit altına sokması büyük bir ihtimaldir. Peki, bütün bu konular MGK’da mı halledilmelidir?
21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü-Avrupa Araştırmaları Merkezi’nden Sezgin Mercan, özellikle AB sürecinde Türk Ordusu’nun dış politikanın şekillenmesindeki etkinliğinin azaldığını ifade etmektedir. Güvenliğin ne anlama geldiğini bilmeyen ve liberalizmi güvenlik sorunlarına alakasızlık olarak gören çevreler bu durumu alkışlamaktadırlar. Oysa Avrupa Birliği ve Güvenlik konusunda doktora çalışmasını yazan Sezgin Mercan ise meseleye çok soğukkanlı yaklaşmakta ve şöyle demektedir:
“Türkiye’de ordunun dış politikadaki etkinliğini irdeleyen akademik tartışma ve çalışmalar sivil ve askeri kurumların farklı görev ve çalışma alanları olduğundan hareketle iki iradenin çatışması ya da birbirleriyle etkileşim içinde olmayan ikili bir yapılanmanın varlığına işaret etmektedir. Halbuki, Türkiye’de sivil hükümet ya da Dışişleri Bakanlığı ile Genelkurmay Başkanlığı arasında bir işbirliğinin olduğu ve olması gerektiği göz önünde bulundurulursa, hem genel olarak sivil-asker ilişkileri, hem de özel olarak ordunun dış politika alanındaki etkisi bağlamında yeni bir bakış açısına ve anlayışa ihtiyaç vardır. Bu bakış açısı ve anlayış, dış politika alanında ordunun sivil-asker arasındaki işbirliğinin alt düzeyde alanında uzmanlaşmış kurumsal mekanizmaların kurulup karşılıklı danışma işlevinin yerine getirilmesi üzerine inşa edilebilir. Bir başka deyişle, Dışişleri Bakanlığı ile Genelkurmay Başkanlığı arasında güvenlikle ilgili meseleler karşısında işbirliğine dayalı bir danışma mekanizmasının varlığı gerekmektedir. Gerek AB üyesi ülkelerdeki, gerekse de ABD’deki pratiklere bakıldığı zaman sivillerin askerlere ilgili meseleler karşısında strateji geliştirme, planlama gibi konularda inisiyatif alabilmek için danıştığı, askerlerin de bu danışma mekanizmasını sağlıklı işletebilmeleri için özellikle diplomasi alanında eğitimler alabildiği görülmektedir. Bu şekilde askerlerin dış politika alanındaki danışma işlevleri kurumsallaşmakta ve olması gereken düzeyde kalmaktadır. Türkiye’de ise böyle bir işbirliği mekanizması kurulamamış, sivil ve askerlerin biraraya geldiği üst düzey bir mekanizma olarak Milli Güvenlik Kurulu öne çıkmıştır. Bu noktada, sivil ve askeri kurumlar arasında işbirliği ve danışma işlevinin yerine getirilmesinin, askerlerin sivil irade üzerindeki etkisi veya baskısı olarak tartışılan gelişmeleri ortadan kaldırabileceği ileri sürülebilir. Bu işlevin yerine getirilmesine zemin hazırlayacak mekanizmanın kurulamaması, Türkiye’de ordunun dış politikadaki etkinliğini, zayıflayan kurumsal mekanizmalar yerine kurumsal olmayan mekanizmalar yoluyla devam ettirmesi sonucunu doğurabilir niteliktedir. 1990’lı yılların güvenlik odaklı politikalarından, 2000’lerin çok yönlü dış politikasına geçiş süreci esas alınacak ve bu sürecin getirdiği farklı uygulamaların ordunun dış politikadaki etkinliğine nasıl yansıdığı üzerinde durulacak olduğunda ilgili sivil ve askeri kurumlar arasında yeni bir mekanizmanın kurulması hem ilişkileri işbirliği ve danışma zeminine yerleştirecek, hem de karar alma mekanizmasında sivil iradenin kontrol kaymaları yaşamasının önüne geçilebilecektir.”
Evet, genç bir bilim adamı adayının bu tespitlerindeki sağlıklılık konusunda ne söylenebilir? Dileriz, Türkiye’nin güvenliğinin hepimizin sorunu olduğu anlaşılır ve devlet devlet gibi çalışır.