Türkiye’nin diplomatik rüştü!
1979 yılından bu yana Ortadoğu’da küresel hesapları bozan İran’ı köşeye sıkıştırmak için ABD elinden her geleni yapmıştır: Carter döneminde çöle takılan ABD müdahalesi, İran’daki rejim muhaliflerini destekleme bunlardan bir kaçıdır. Yıllarca süren Irak-İran savaşı İran’a uygulanan ekonomik ambargo gibi her politika İsrail ve ABD tarafından bu nedenle devreye sokulmuştur. Bu da yetmemiş; İran, ABD tarafından terörü destekleyen “şer ekseni” üzerindeki ülkelerden olarak ilan edilmiştir. ABD’nin İran’a yönelik olarak aldığı hiçbir tedbir İran’ı diz üstü çöktürmeye yetmemiştir. İşin ilginç yanı da İran’ı pes ettirmeye yetmeyen her ABD müdahalesinden de İran güçlenerek çıkmıştır. ABD’nin bütün yaptırım yönlendirmelerine karşın İran, Rusya’dan edindiği teknoloji ile nükleer bir program geliştirmiş ve uranyum zenginleştirme çalışmalarını başarıyla yönetmiştir. İran’ın nükleer programında ulaştığı son durum ABD ve İsrail’i çileden çıkarmıştır. İran’a söz geçiremeyen ABD, var gücüyle İran’la yakın ekonomik ve siyasi ilişkileri olan Türkiye gibi ülkelere baskı yapmaya başlamıştır. Bu bağlamda ABD, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyini de devreye sokmuştur.
Türkiye’nin siyasi rüştü!
ABD’nin baskı ve etkisiyle BMGK İran’a yönelik ekonomik ambargoların sertleştirilmesine yönelik yeni bir karar almıştır. Karara, BMGK beş daimi üyesi ABD, Çin, Rusya, İngiltere ve Fransa olumlu oy vermiştir. Türkiye ise İran’a ambargoya “hayır” oyu vermiştir. Diplomatik mahfiller ABD’nin en az Türkiye’den “çekimser” oy kullanmasını beklediğini ve Türkiye’nin “hayır” oyu vermesinin ABD’de hayal kırıklığı yarattığını söylemişlerdir. Türkiye’nin İran’a yönelik ambargonun sertleştirilmesine “hayır” oyu kullanmasının Türkiye-ABD ilişkilerinde “1 Mart tezkeresinin” reddinden daha yıkıcı etkileri olacağını ileri sürenler çıkmıştır. Türkiye, doğru olanı yapmıştır. Türkiye’nin ABD, İsrail ve müttefiklerinin doğrudan ya da dolaylı baskısına “hayır” demiş olması, ciddi bir tutumdur. Türkiye bu duruşuyla bağımsız bir devletin politik rüştünü ortaya koymuş olmaktadır. Bundan böyle ABD için Türkiye hiçbir konuda “çantada keklik” değildir.
ABD ve İsrail haksızdır!
Diğer yandan Brezilya ve Türkiye’yi “nükleer takas” anlaşması yapması için İran’la görüşme yürütmesini isteyen de bizzat ABD’dir. Obama’nın Brezilya lideri Lula’ya yazdığı ve daha sonra açıklanan mektubundan bu anlaşılıyor. Lula ve Erdoğan, Ahmedinejad ile Obama’nın belirlediği şartlarda takas anlaşmasını imzalayınca, bu anlaşmaya derhal karşı çıkan yine ABD olmuştur. ABD’nin tutumu hem etik değil hem de haksızdır.
ABD/İsrail ikilisinin İran’a karşı olan tavrını haksız kılan diğer hususlar da şunlardır:
* İsrail’de nükleer programı değil atom bombası olduğu biliniyor. Buna karşın İsrail’e yönelik ambargo bir yana en ufak bir eleştiri dahi gelmiyor.
* Dünya üzerinde dörtyüz küsur nükleer santralden yalnızca bir tanesi İslâm ülkesi olan Pakistan’dadır. Bu rastlantı değil, bilinçli olarak İslâm ülkelerinin nükleer enerjiye sahip olması engelleniyor.
* İran’ın bütün ülkeler gibi nükleer enerjiye sahip olmak istemesi hakkıdır. İran’ın, “Atom bombası yapar” diye nükleer enerjiye sahip olmasına karşı çıkmak onun bu hakkına karşı çıkmak anlamına gelir.
* Atom silahını sivil insanlara karşı kullanan dünya üzerinde tek bir ülke vardır o da ABD’dir.
* Hindistan ve Pakistan yakın geçmişte atom bombası yaptıkları halde, ABD ve müttefikleri İran’a gösterdikleri tepkinin hiç birisini onlara karşı göstermemişlerdir. Türkiye, BMGK’nın almış olduğu İsrail yanlısı ve iki yüzlü karara “ret” oyu vererek bağımsız bir devlet olmanın gereğini yapmıştır. Bu ret oyu Türkiye’ye maliyeti ne olursa olsun, hem öncelikle Türkiye’nin kendisiyle çelişmesini önlemiş hem de siyasi olgunluğunun seviyesini bütün dünyaya göstermiş olmaktadır.