Türkiye'nin arabuluculuğu
Türkiye’nin arabuluculuğunda, Filistin-İsrail dolaylı görüşmeleri sürüyor. Ortadaki bilgilere göre İsrail, 4 Haziran 1967’de 2/3’ünü işgal ettiği Golan Tepeleri’nden çekileceğini beyan ediyor. Buna karşılık Suriye’nin Golan tepelerinden yeterli su vermesini, İran, Hizbullah, Hamas ve İslami Cihat’la irtibatını kesmesini istiyor.
1974’de yapılan ateşkesten sonra, bugüne kadar barış anlaşması yapılamamış. Şimdi Türkiye’nin görevi, buna arabuluculuk yapmak. Bu esaslar etrafında sürdürülen görüşmeleri Ali Bulaç, özetle şöyle değerlendiriyor.
Bu anlaşmada Suriye’nin eline ne geçecek? Golan tepelerinden başka dişe dokunur bir şey gözükmüyor. Suriye tepelere sahip olsa bile, suları İsrail’e bırakacak. Siyasi olarak Suriye’nin ABD’nin saldırı hedefi olmaktan çıkacağı doğrudur, ama unutmayalım ki, bu Suriye’nin tarihi iddiaları itibarıyla ortadan kalkması, Bilad-ı Şam’dan, (Lübnan ve havalisi üzerindeki haklarından) vazgeçmesi anlamına gelecektir.
İsrail’in eline ne geçecek? Kazançlı olacağı açıktır. Gelinen noktada zor durumda bulunan İsrail, bu durumdan acilen kurtulmak için Türkiye’ye arabuluculuk önermiştir. Kazançlarını şöyle sıralayabiliriz:
a) İran’ın müttefiki Suriye kamp değiştirmiş olacak, böylece İran’ın bölgede kolu kanadı kırılacak, b) Irak’ta süren direnişte Suriye üzerinden sağlandığı öne sürülen destek kesilmiş olacak, c) Hizbullah’ın her türlü lojistik destekten yoksun bırakılmasıyla Lübnan, İsrail karşısında savunmasız bırakılacak, işte o zaman sahiden Lübnan, İsrail’in arka bahçesi olacak, d) Desteği kesilen Hamas, İsrail karşısında direnemeyecek. Bu görevi de Türkiye’ye yapmış olacaktır.
Türkiye’nin eline ne geçecek? Açıkçası söylemek gerekirse somut hiçbir şey!
Sonucu da biz söyleyelim. Şimdi siz, siparişle “arabulucu” olursunuz, yarın sizin için de başkası. Allah korusun. Bunlar çok ciddi işler. Oyun belli. Belli bir vadede, Suriye’yi İran’dan koparıp, İsrail’in önünü açmak. Belki de bize komşu yapmaktır. Ama herkes bunun farkında. Onun için de bu “arabuluculuktan” bir şey çıkmayacaktır.
Resmin bütününe bakmak
Bu görüşmelerin ABD’nin bölgeyle ilgili planlarının bir parçası olduğu malum. O halde sağlıklı bir değerlendirme yapabilmek için bu planları hatırlamakta yarar vardır.
İsrail 2006’da Lübnan’ı bombalarken, ABD Dışişleri Bakanı Rice’ın şu sözlerini unutmadık. Rice; “Yeni bir Ortadoğu’nun doğum sancılarını görüyoruz. Eski Ortadoğu’ya dönmeyeceğimizden, yeni bir Ortadoğu’ya doğru ilerlediğimizden emin olmalıyız” diyordu. ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Burns şöyle konuşuyordu; “10 yıl önce Amerikan dış politikasının merkez üssü Avrupa’ydı. 20. yüzyılın çoğunda, Avrupa bizim öncelikli, hayati önemdeki üssümüzdü. Ama şimdi Ortadoğu, aynen 20. yüzyıldaki Avrupa gibi olacaktır. Benzer bir değerlendirmeyi Başkan Bush, farklı bir açıdan yapıyordu. Buna göre; ” Genişletilmiş Ortadoğu’daki zorluk askeri ihtilaftan ziyade, kesin sonuca götürecek günümüzün ideolojik mücadelesidir. Bir yanda özgürlük ve ılımlılaşmaya inananlar, diğer yanda, masumları öldürüp yaşam biçimimizi yok etme niyetini ilan etmiş aşırılar. “
Bu açıklamaların bölgemize yansımalarına bakalım.
Bölgedeki ülkeleri bir azınlıklar mozaiğine indirgeyerek, herkesi milletinden veya diğer aidiyetlerinden ayırıp, kendi cemaatiyle eşleşmeye zorlamak. Kürdistan ve Gazze özerkleşiyor. Türkiye’de PKK’lılar, İran ve Pakistan’da Belucilerin ayrılıkçı arzuları besleniyor. Bunun için Türkiye dahil bölge ülkeleri, her gün artan bir şekilde istikrarsızlığa sürükleniyor.
Bush kesin sonuca gitmek için, “askerden” çok, “deolojik” mücadeleye önem veriyormuş. Bunu da ” özgürlük ve ılımlılaştırmaya inananlar,” ile ne demek ise, “masumları öldürüp, yaşam biçimimizi yok etme niyetinde olanlar “ diye ikiye ayırıyor. Bu ikiden birini seçeceksiniz. Çünkü başka yol yok.(!)
Gördünüz mü, Bush’un kesin sonuca gitmek için neyi öngördüğünü? Bizim “özgürlükçü” ve “ılımlılar”ın kulakları çınlasın. s